Cumhuriyet Tarihinin En Büyük Sosyal Konut Projesine Yönelik Bazı Çekinceler
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, Cumhurbaşkanı tarafından duyurulan Sosyal Konut Projesi hakkında, 14 Eylül 2022 tarihinde yaptığı açıklama.
Eklenme Tarihi: 14/09/2022
Haftalardır propagandası yapılan
“Cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal konut projesi” 13 Eylül 2022 Salı günü
bizzat Cumhurbaşkanı Sn. Tayyip Erdoğan tarafından açıklandı. 250 bini
önümüzdeki iki yıl içerisinde yapılmak üzere 2023-2028 yılları arasında toplam
500 bin sosyal konut, 250 bin konut amaçlı arsa ve 50 bin işyerinin üretileceği
ifade edildi. 608 bin liradan başlayan fiyatlarla 2.280 Lira taksitli ve 240 ay
vadeli ödeme imkanıyla 2+1 konut sahibi olunacağı, proje kapsamında 3,5 milyon
yurttaşımızın güvenli konutlarda yaşayacağı ve toplamda 900 milyarlık bir
ekonomik hacme ulaşılacağı belirtildi. Bu proje ile kira ve ev fiyatlarının
düşeceği ve vatandaşın konuta ulaşımının kolaylaşacağı söylendi. Ayrıca
Cumhurbaşkanı, bugüne kadar TOKİ vasıtasıyla 1 milyon 170 bin konut
üretildiğini, bu projenin de yine TOKİ vasıtasıyla hayata geçirileceğini ve
2012 yılında 6,5 milyon yapıyı içeren kentsel dönüşümü başlattıklarını ifade
etti.
Aynı toplantıda Çevre, Şehircilik
ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum, "TOKİ, bugüne kadar 1 milyon 170
bin konut üreterek dünyaya model oldu" dedi ve 3 milyon konutu kentsel
dönüşüm kapsamında dönüştürdüklerini ifade etti.
Rakamlardaki çelişkiler ilan edilen projeye karşı kuşkuları artırıyor!
Bakan Kurum 19 Mayıs 2022
tarihinde bir televizyon programında TOKİ’nin 1 milyon 132 bin konut ürettiğini
açıkladı. 14 Nisan 2022 tarihinde bir başka TV programında TOKİ’nin 1 milyon
200 bin konut ürettiğini ifade etti. 22 Nisan 2022 tarihinde Malatya’daki bir
temel atma töreninde yaptığı konuşmada ise TOKİ’nin son 20 yılda 1 milyon 300
bin konut ürettiğini söyledi.
TOKİ’nin üretmiş olduğu
konutların sayısına yönelik bir başka ifade “TBMM Depreme Karşı Alınabilecek
Önlemlerin Ve Depremlerin Zararlarının En Aza İndirilmesi İçin Alınması Gereken
Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu
(Temmuz 2021)” içerisinde yer almaktadır. Raporda “TOKİ tarafından 2002 yılından bu yana yaklaşık 1 milyon konut yapıldığı”
ifade edilmektedir. 11. Kalkınma Planında, 2018 yılı Şubat ayı itibarıyla TOKİ
tarafından teslim edilen konut sayısının 611 bin 723 olduğu yazılmakta, TÜİK
verilerine göre ise 31 Aralık 2017 itibarıyla devlet sektörünün tamamı için
verilen yapı kullanma izin belgesinin 588 bin 541 olduğu söylenmektedir. Yine
TÜİK verilerine göre 2021 yılı sonu itibarıyla devlet sektörünün (sadece TOKİ
değil) 2002’den bu yana aldığı yapı kullanma izin belgesinin 790 bin 709 olduğu
belirtilmektedir.
Diğer yandan TOKİ’nin kendi web
sayfasında yayınladığı tablolarda, tamamlanan ve halihazırda inşa halinde olan
konut sayısı toplamda 821 bin 726 olarak görünmektedir. Bu sayıya Afet
Konutları, Alt Gelir Konutları, Lojmanlar, Lüks Konutlar, Kentsel Dönüşüm
Projeleri ve Tarım Köy projeleri de dahildir. Bunlardan 507 bin 891’inin
tamamlandığı, geri kalanın ise çeşitli oranlarda inşaat halinde olduğu ifade
edilmektedir. Üstelik tamamlanmayan bazı inşaatların tarihleri 2006 yılına
kadar gitmektedir.
Aynı tablolarda Alt Gelir grubuna
yönelik projelerin toplamda 62 bin 879 olduğu, bunların 7 bin 948 tanesinin
inşa halinde olduğu görülmektedir. Yine Kentsel Dönüşüm kapsamında yapılan
konutların 134 bin 218 olduğu ve bunlardan 65 bin 078 adetinin ise inşa halinde
olduğu anlaşılmaktadır.
TOKİ’nin ne kadar konut
ürettiğine yönelik bu denli belirsizliğin olduğu bir ortamda yorum yapabilmek
son derece zor olsa bile son 20 yılda tamamlanan her cins TOKİ konutunun 500-700
bin civarında olduğu söylenebilir. 20 yıllık iktidarı boyunca (ne kadar konut
yaptığını bilmese bile) büyük bir kısmı finans bolluğu içerisinde geçen bir
hükümetin yapabildiği, 500-700 bin civarında konut bitirmek olduğu düşünülürse,
önümüzdeki 5 yıl içerisinde yine TOKİ aracılığıyla ‘500 bin konut daha üreteceğiz’
iddiasında bulunması inandırıcılıktan uzaktır.
Konutlar maliyetine satılsa bile alınabilir olmaktan uzaktır!
“Cumhuriyet tarihinin en büyük
sosyal konut projesi” olarak tanıtılan konut projesindeki fiyatların günümüzün
sosyal konut inşaat maliyetleri (sosyal donatı ve ada içi altyapı maliyetleri
dahil) civarında olduğu anlaşılmaktadır. Ancak bir konutu maliyetine ve uzun
vadeli taksitlerle satışa çıkarmak orta ve alt gelir grubuna dahil yurttaşlar
açısından ulaşılabilir olduğu anlamına gelmemektedir.
Verilere göre Türkiye’de
çalışanların %50’ye yakını asgari ücretle çalışmaktadır. Geniş tabanlı işsizlik
oranları %22 civarındadır. Toplumun %60’ı yoksulluk sınırının altında
yaşamaktadır. Türk-İş’in verilerine göre açlık sınırı 6.840 TL olup asgari
ücretin üstündedir.
Yapılan açıklamaya göre %10
peşinat öngörülmektedir. En düşük konut fiyatının 608 bin lira olduğu
düşünülünce 60 bin TL tutarındaki peşinatın yukarıdaki koşullarda yaşayan geniş
kesimler tarafından karşılanması oldukça sıkıntılıdır. Keza konutlar için aylık
taksit ödemelerinin ne zaman başlayacağı meçhuldür. Sözleşmenin imzalanmasından
itibaren başlaması halinde, kira koşullarında yaşayan başvuru sahiplerinin en
az 2 yıl boyunca Kira + 2.280 TL veya 3.187 TL (bugünün fiyatlarıyla) ödeyeceği
anlamına gelmektedir ki bu durum, günümüz Türkiye’sinde alt-orta gelir grupları
için karşılanabilir olmaktan uzaktır.
“Tarihinin en büyük sosyal konut projesi” konut fiyatlarını ve kiraları
etkilemeyecektir!
TÜİK verilerine göre 2021 yılı
için konut üretiminde özel sektörün payı %93, kamu sektörünün payı %6, kooperatiflerin
payı ise %1 olmuştur. 2023’ten itibaren her yıl 100 bin konut üretse bile
mevcut sistem içerisinde kamunun payı en çok %12-16 aralığında seyredecektir. Bu
oranlar tutturulsa bile piyasadaki konut fiyatlarını etkileyecek hacimde
olamayacaktır.
Konut üretiminde özel sektörün bu
denli ağırlığı olduğu ülkemizde, konut fiyatlarını etkileyen iki temel unsur
bulunmaktadır. Birinci unsur inşaat maliyetleri, diğeri ise gayrimenkulün toplum
tarafından bir yatırım aracı olarak görülmesi/kullanılmasıdır. İnşaat
maliyetlerinin Temmuz itibarıyla TÜİK verilerine göre %115 civarında artmış
olması ile malzeme + işçilik maliyetlerinin düşmesi veya sabit kalması yönünde
herhangi bir belirtinin olmaması konut fiyatlarını yukarı yönlü zorlamaktadır. Diğer yandan faiz ve kur üzerindeki baskılar
ve diğer yatırım alanlarına olan güvensizlik az ya da çok birikim sahibi
yurttaşları gayrimenkule doğru yönlendirmektedir. Bu durum da konut
fiyatlarının yukarı yönlü hareketine vesile olmaktadır. Son bir yılda konut
piyasasında her ne kadar spekülatif hareketler olsa bile, konut fiyatları
faiz-kur-enflasyon dengesizliklerinin yaşanmaya başladığı dönemden itibaren
sıçrama yaparak artmıştır.
Yine Cumhurbaşkanının
ifadelerinden anlıyoruz ki, mesele sadece dar gelirli yurttaşların konut sahibi
olması ile sınırlı değildir. Yaklaşık 1 trilyon liralık bir kaynağın yine
inşaat sektörüne pompalanarak bu sektörün lokomotifliğinde ekonomik bir
canlanma ve işsizliği azaltma hevesi güdülmektedir. Bu yöntemin, kaynak bulunsa
bile (!) orta-uzun vadede ülke kalkınmasına fayda getirmeyeceği, hatta yaşanan
ağır sorunları yeniden ve daha şiddetli üreteceği herkes tarafından
bilinmektedir. Ancak siyasal iktidar aynı şeyleri yapıp farklı sonuç elde
edeceğini düşünmekten hiç vazgeçmemektedir.
Sonuç olarak, konut sorunu
makroekonomik sorunların bir yansımasıdır.
Son 20 yılda konut sahipliği oranı %61’den %58’e düşmüştür.
Plansız yeni bir faaliyet mi başlatılıyor?
11. Kalkınma Planı (2019-2023)
yıllık konut ihtiyacını 750 bin olarak öngörmüştür. Yine yapmış olduğu
tespitlerde, 2000-2015 döneminde ülke yıllık ihtiyacının ortalama yüzde 70’i
civarında, 2011, 2012, 2013 yıllarında ise ülke yıllık ihtiyacından fazla konut
yapıldığını, 2014 ve 2015 yıllarında da ihtiyacın yüzde 91’ini karşılayacak
şekilde konut sunumunun devam ettiğini belirtmiştir. Ancak, ülkemizde konut
piyasasında arz-talep dengesinin sürdürülebilir nitelikte kurulamadığını ifade
ederek gerek bazı kentler özelinde gerekse farklı nüfus grupları, özellikle dar
gelirliler ve dezavantajlı gruplar açısından yeterli ve erişilebilir konut
ihtiyacının karşılanması konusundaki darboğazların devam ettiğini belirtmiştir.
Fakat bunun nedenlerini yeterince sorgulamamış, plansız ve ranta dayalı
yapılaşmanın konut sorununu çözmekten ziyade daha da karmaşıklaştıracağını
söyleyememiştir.
Bunun somut örneklerinden birisi
18 Ağustos 2022 tarihinde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat
Kurum tarafından açıklanan 50 bin ofis/işyerinin konuta dönüştürülmesine olanak
sağlayan yönetmeliğin yayınlanması oldu. Bakan Kurum yaptığı açıklamada “Konut-kira fiyatlarını düşürmek için her
adımı atıyoruz! İstanbul’da yaklaşık 1.5 milyon, ülke genelinde 4 milyon m² arz
fazlası nedeniyle kiralanamayan ya da satılamayan ofis, konuta dönüştürülecek.
50 bin yeni konut demek” ifadelerini
kullandı.
Öbür taraftan Cumhurbaşkanının
açıklamış olduğu proje kapsamında 50 bin işyerinin 2023-2028 yılları arası
üretileceği ifade edildi!
Bir yanda ihtiyaç fazlası 50 bin
işyeri konuta dönüştürülüyor, diğer yanda ihtiyaç olduğu söylenen 50 bin
işyerinin yapılacağı ilan ediliyor!
50 bin arz fazlası işyeri neden
ve nasıl oluşmuştur? Ayrıca ihtiyaç duyulan 50 bin işyeri için neden bu arz
fazlası kullanılamamaktadır? 50 bin işyerinin konuta dönüştürülmesi halinde bu
konutlar kira/satış bedelleri bakımından nasıl bir düşüş sağlayacaktır?
Bu soruların yanıtları bizce
malumdur. Ancak kamuoyunun heba edilen ulusal servetlerimizin nedenini en
yetkili ağızlardan öğrenmeye hakkı vardır.
Planlamaya ilişkin bir başka
tereddüt noktası, 500 bin konutun yapılacağı alanlar ile 250 bin konutluk
arsaların yerlerdir. Bu alanlar kent bütünselliği ve afet riskleri içerisinde
düşünülmesi ve planlanması gereken alanlardır.
Planlama çalışmaları, karmaşık ve
zaman isteyen çalışmalardır.
Mekansal planlar hazırlanırken,
fiziki, doğal, sosyal, ekonomik, demografik yapı gibi yöreye özgü güncel
verilerin elde edilmesi, bunların sentezlenerek sonuçlarının plan kararlarına
yansıtılması, mevcut plan kararlarının değiştirilmesi sürecinde de bu
verilerin, değişikliklerin niteliğine göre güncellenmesi ve bu analizlerin
ışığında karar üretilmesi gerekmektedir. Bu süreçte yerleşme bütününden kopuk,
uyumsuz proje yaklaşımları yerine planlama bütünü ön plana çıkarılmalıdır. Kentsel
altyapı, ulaşım planları/sistemleri ile uyumlulaştırma sağlanmalıdır. Kısaca TOKİ konutlarında sıkça yaşanan
sorunlarından kaçınılmalıdır. Ayrıca ucuza mal etme uğruna kaliteden ödün
verilmemelidir. Sosyal konut demek kalitesiz konut anlamına gelmemektedir.
Bugün konut piyasasında ne yazık ki “TOKİ Standardı” diye bir kavram
gelişmiştir. Bu kavram hem malzemede hem de işçilikte en düşük kaliteyi, en
vasıfsız işleri tarif etmektedir. TOKİ bu imajı pekiştirmekten kaçınmalıdır.
Gerek planlama gerekse
yaşanabilir uygun nitelikte mekanlar üretme ön hazırlık, yerel yönetimlerle iş birliği
ve zaman gerektiren çalışmalardır. Ancak projenin tanıtım biçimi ve öngördüğü
takvimler değerlendirildiğinde, yeni bir “ben yaptım oldu(!)” anlayışının ürünü
plansız bir faaliyet olacağını düşündürmektedir.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu