İMO ULUSLARARASI KATILIMLI 6. TARİHİ YAPILARIN KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ SEMPOZYUMU TRABZON`DA BAŞLADI

İnşaat Mühendisleri Odası adına İstanbul ve Trabzon Şubelerimiz tarafından düzenlenen Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu, 2 Kasım 2017 tarihinde, Trabzon`da başladı.

  • İMO ULUSLARARASI KATILIMLI 6. TARİHİ YAPILARIN KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ SEMPOZYUMU TRABZON`DA BAŞLADI
  • İMO ULUSLARARASI KATILIMLI 6. TARİHİ YAPILARIN KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ SEMPOZYUMU TRABZON`DA BAŞLADI
  • İMO ULUSLARARASI KATILIMLI 6. TARİHİ YAPILARIN KORUNMASI VE GÜÇLENDİRİLMESİ SEMPOZYUMU TRABZON`DA BAŞLADI
İnşaat Mühendisleri Odası adına Trabzon ve İstanbul Şubelerimiz tarafından düzenlenen Uluslararası Katılımlı 6. Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu, 2 Kasım 2017 tarihinde, Trabzon`da başladı. Sempozyum, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe, Trabzon Şube Başkanı Mustafa Yaylalı, İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı ve KTÜ Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Metin Hüsem`in açılış konuşmalarıyla başladı.

Sempozyuma; İMO Yönetim Kurulu 2. Başkanı Şükrü Erdem, Sekreter Üyesi Hüseyin Kaya, Sayman Üyesi Cem Oğuz, Yönetim Kurulu Üyeleri Cemal Akça, Cihat Mazmanoğlu ve Necati Atıcı, Sakarya Şube Başkanı Hüseyin Gürpınar, Aydın Şube Başkanı Mutlu Bilgin, Manisa Şube Başkanı Cemil Kora, Hatay Şube Başkanı Selim Harbiyeli, Tekirdağ Şube Başkanı Osman Taşseten, Erzurum Şube Başkanı İlhan Tohumcu, Samsun Şube Başkanı Cevat Öncü,  Ankara Şube Başkanı Selim Tulumtaş, Bursa Şube Başkanı Mehmet Albayrak, Trabzon Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Orhan Fevzi Gümrükçüoğlu, Ortahisar Belediye Başkanı Av. Ahmet Metin Genç, Akçaabat Belediye Başkanı Şefik Türkmen, DSİ Bölge Müdürü Oğuz Kasap, İlbank Bölge Müdürü, Çevre Şehircilik İl Müdürü Ali Vedat Çiftçi, Vakıflar Trabzon Bölge Müdürü, Vakıflar Erzurum Bölge Müdürü ve çok sayıda diğer kamu kuruluşu temsilcisi katıldı. 

CEMAL GÖKÇE`NİN AÇILIŞ KONUŞMASI:

Sayın Konuklar, Sayın Meslektaşlarım,

Kamu kurumlarımızın değerli yöneticileri, hocalarım arkadaşlarım meslektaşlarım, basınımızın değerli temsilcileri; İstanbul Şubemizle Trabzon Şubemizin, Odamız adına birlikte düzenlemiş oldukları "6.Tarihi Yapıların Korunması ve Güçlendirilmesi Sempozyumu`na hoş geldiniz, tümünüzü 45. Dönem yönetim kurulu adına saygıyla selamlıyorum.

İnsanoğlunun Afrika Kıtasında başlayan 5 milyon yıllık bir geçmişi var. 60 bin yıl önce de, yaşamını avcılık ve toplayıcılık yaparak yaşamını sürdürüyordu. İnsanoğlu 13-14 bin yıldır da yerleşik bir şekilde yaşıyor.

Yiyebileceği hayvan sayısı, toplayabileceği meyve ve sebzeler insanların kendi yaşamına uygundu. Tarımın insan yaşamına girmesiyle doğanın kendi kuralları bozulmaya başladı. Yaz kış domates yeme isteği farklı bir üretim ilişkisi yarattı, seracılık gelişti. Tarım toplumundan 1. Endüstri toplumuna,

1. Endüstri toplumundan 4. Endüstri toplumuna geçildi. Bugün insan yüzlerce kilometre uzaklıktan yemek istediği meyve ve sebzeleri getirtebiliyor. Yeme isteği arttıkça para kazanma isteği artıyor. Para kazanma isteği arttıkça doğa ve kültür varlıkları yok ediliyor. Bu nedenle insan, doğada var olan kural ve hızdan koparak kendi hızını gittikçe artırıyor.

 

Ülkemiz coğrafi konumu, zengin tarihsel geçmişi ve tarih boyunca ev sahipliği yaparak yarattığı birçok uygarlık nedeniyle çok sayıda tarihi eseri içinde barındırıyor. Ancak ülkemizin doğal afetlere açık olması, yüksek deprem tehlikesi altında bulunması ve depremlerin yıkıcı etkileri nedeniyle kültür varlıkları önemli ölçüde harap oluyor. Ayrıca çeşitli fiziksel olaylara açık olan eski eserlerimiz, büyük ölçüde yıpranıyor, kullanılmaz bir hale geliyor. Kültür varlıklarını deprem ve diğer çevresel etkilerden koruyarak güvence altına almak, önemli bir konu olarak Odamızın gündemini oluşturuyor.

 

Kültür varlıkları; yer altında, yer üstünde ve su altında bulunan tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili olan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlere ait sosyal yaşamı etkilemiş, bilimsel ve kültürel açıdan özgün değerlere sahip varlıklardır.

 

Bu nedenle, tarihi ve kültür değeri olan varlıklar, evrensel bir nitelik taşırlar.

           

Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım;

Tarihin geçmiş derinliklerinden gelen kültür varlıklarının korunarak sürdürülebilirliklerinin sağlanması gerekiyor. Toplumlara bu kapsamda gerekli ölçü de bilgilerin verilerek bilinçlenme düzeylerinin artırılmasına ihtiyaç var. Odamız uzunca bir süredir, kültür varlıklarının önemini kişi ve toplumsal ölçekte kavranmasına çaba harcıyor. Gerekli olan eğitimleri yaparak aidiyet duygusunu geliştirmek için öncelikle fiziksel korumanın önemini anlatmaya çalışıyor.

 

Bu bağlamda bugün başlayan ve üç gün sürecek olan Tarihi Yapıların Güçlendirilmesi ve Geleceğe Güvenle Devredilmesi Sempozyumu`nda; kültür varlıklarının onarımı, restorasyonu ve güçlendirilmesinde kullanılan uygun tekniklerin bir kez daha altını çizeceğiz.

Örnek uygulamalar ve yapısal deprem güvenliği gibi konularla ilgili bildirileri konuşup tartışacağız. İstanbul ve Trabzon gibi her karış toprağı tarih ve kültür kokan kentlerimizi nasıl değersizleştirdiğimizin altını bir kez daha çizeceğiz. Kültür varlıklarımıza ilişkin yeni bir farkındalık yaratmaya çalışacağız.

 

Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım;

Kültür varlıklarını tarihi kentlerin belleğine iyice yerleştirmeye çalışırken, tarihsel dönemler içerisinde yaşamış olan insanların yaşayış biçimlerini ortaya koyan kültür varlıklarının sürdürülebilirliğinin önemini sürekli olarak anlatmaya çalışıyoruz.

Bir yandan kültür varlıklarının sanatsal, tarihsel, sosyal ve hukuksal ölçülerini anlamlandırmaya çalışırken, aynı zamanda bu yapıların korunup geleceğe devredilmesinin matematiğini oluşturmak için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Aydın, Hatay ve Lefkoşa gibi tarihi kentlerde; kültür varlıklarının oldukça fazla olduğu kentlerde, çalıştay ve konferanslar düzenleyerek geçmişin izlerini bugünlere taşımaya çalışıyoruz. Çok sayıda tarihi yapı ile birlikte yaşadığımızın altını kalın çizgilerle çiziyoruz. Bu yapıların korunup sağlıklı bir şekilde geleceğe devredilmesi için yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, kamu kurum ve kuruluşları ve merkezi yönetimlerin işbirliği yapmaları, tarihi yapıların korunmasını ve güçlendirilerek geleceğe devredilmesini kolaylaştırır. Bu işbirliğinin TRABZON`da yapılmış olmasını önemsiyor ve çok değerli buluyoruz.

 

Ayrıca Avrupa İnşaat Mühendisleri Konseyi (ECCE) ile, Dünya İnşaat Mühendisleri Konseyi (VCCE) ile ortak toplantılar yaparak tarihi yapıların ve kültürel varlıkların korunmasını uluslararası düzlemde tartışarak görüş alış verişinde bulunuyoruz.

 

Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım;

Bir yandan koruma alanında yapılan çalışma ve uygulamaları tartışmaya açarken, diğer yandan da yapılmakta olan yeni araştırma ve uygulamaları dikkate alarak, eski eserlerin korunmasına katkı yapmaya çalışıyoruz.

 

Açıklıkla ifade etmem gerekir ki tarihi yapılar inşaat mühendisliği alanının çok özel bir alanını oluşturuyor. Restorasyon konusunda çalışan inşaat mühendislerinin belli bir bilgi ve birikime sahip olmaları gerekiyor. Bu durum, yapının tanınması, yapının geçmişinin bilinmesi, malzeme seçimi ve restorasyon çalışmalarının yapılmasına önemli ölçü de katkı yapar.

Tarihi yapılarımızın korunmasının ve geleceğe devredilmesinin yanında, doğal yaşam çevremizin korunması, sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması da son derece önemli bir konudur.

 

Bugün aşırı hız kazanarak devam eden teknolojik değişimler ve kültürel düzen, geçmişten bugüne ulaşan birçok birikimi yok etmektedir. Özellikle demokrasisi, demokratik katılımı ve örgütlülüğü gelişmemiş olan ülkelerde, toplumsal ve kentsel değerlerin korunarak geleceğe devredilmesi neredeyse imkânsız bir hale gelmiştir.

 

Sayın Konuklar, Sayın Meslektaşlarım;

Toplumların dünden bugüne getirmiş oldukları insani değerlerin korunması ne kadar önemliyse, kentsel yenileme ve dönüşüm konusu da o kadar önemlidir. Bu kapsamda kentlerin bir bütün olarak ele alınması ve planlanması, kentsel değerlerin korunarak geleceğe devredilmesi de büyük bir öneme sahiptir. Bugün var olan tarihi ve doğal varlıklar da gelecek kuşakların hakları vardır. Bu kaynakların sadece korunması değil, sağlıklı ve kaliteli bir yaşam çevresinin oluşturulmasına da önemli ölçüde ihtiyaç var.

Bugüne kadar bilim insanlarımızın yapmış oldukları araştırmalar ve ortaya koydukları çalışmalar çoğu kez kuramsal ölçekte kalmıştır. Ne yazık ki, koruma kültürünün felsefi boyutu yeterince anlaşılıp yaygınlaştırılamamıştır. Neden korumak gerektiği yeterince anlatılamamıştır. Koruma konusuna sahip çıkmak öncelikle yasal bir konudur. Bu nedenle devletin, devletlerin evrensel bir konu olan tarihi yapıların korunması konusunda bireylere maddi ve manevi ölçekte destek olması gerekiyor.

 

Sayın Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım,

Kültür varlıkları rantın bir aracı olarak görülmemelidir. Kültür varlıklarını rant uğruna yok etmek kültürel sürekliliği ve tarihsel kayıtları yok etmek anlamına gelmektedir. Bir yandan doğal ve kültür varlıkları yok edilirken, diğer yandan kültür varlıklarının oldukça fazla olduğu Bursa ve İstanbul gibi kentlerimizin kentsel alanlarında kentsel doku, rant uğruna giderek bozulmaya başlamıştır. Bu kentlerde yapılan AVM`ler ve gökdelenler de tarihi dokuyu bozmaktadır. Bu ve benzeri uygulamalar antik kent merkezlerinin tarihsel kişiliğini ve kimliğini ortadan kaldırmaktadır. Kültür varlıklarını geliştirerek korumaya ve kullanmaya ihtiyacımız var. Bu yapıları iyileştirmek, güçlendirmek ve yaşatmaya ihtiyacımız var.

Bugün Sayın Cumhurbaşkanı "kentlerimize ihanet ettik, kentlerimizi mahvettik" diyor.

Değişmenin olmazsa olmazlarından olan iletişim, eğitim, sağlık, konut ve ulaşım altyapısının sürdürülebilir olması gerekiyor. Var olan kaynakların ve doğal çevrenin korunması gerekiyor.

 

Avrupa mekânsal gelişim perspektifi ve ilgili AB karar ve hedef belgelerindebelirtilmiş olduğu gibi, kasaba ve kentlerdeki ekonomik refah ve istihdam olanaklarını arttırmak, kentsel alanlarda sosyal katılımı özendirmek, kentsel çevreyi koruyarak iyileştirmek, iyi yönetimin ve yerelin güçlendirilmesine olanak sağlamayı, gelişmenin bir şartı olarak görüyorlar.

 

Plan ve stratejik planlar oluşturmak, geleceğin kentlerinin nasıl olmasıyla ilgili bir öngörü oluşturmayı gerekli kılmaktadır. Bu durum bilgili olmayı, kentleşme bilimine uygun kararların ortaya konulup bu kararların uygulanmasını gerektirir.  Bu uygulamalar günübirlik kararlarla, parmak hesabına dayanılarak oluşturulan parsel bazında imar değişiklikleriyle yapılamaz. Yapılırsa eğer Sayın Cumhurbaşkanının ifade ettiği kentler ortaya çıkar.

 

Çevre ve Şehircilik Bakanı Sayın ÖZHASEKİ; "kentsel dönüşüm yapın dediysek böyle yapın demedik" diyor. 8500 yıllık tarihi bir kent olan İstanbul`a yazık olmuştur. Önemli bir deprem bekleyen İstanbul bugün beş afetle karşı karşıya gelmiştir. Kentsel dönüşümden kat üstüne kat yığmanın anlaşıldığı Bursa`ya yazık olmuştur. Cumhuriyet döneminin ilk planlı kenti olan Ankara`ya yazık olmuştur.

 

Sayın Konuklar, Sayın Meslektaşlarım;

Ortak bir akılla herkesin yaşamış olduğu kentleri daha yaşanabilir, daha nitelikli ve çevresel değerleri korunmuş bir yer haline getirmek için büyük bir dayanışma çabası içine girmeleri gerekiyor.   Dünyada çok geniş ve kapsamlı bir konu olarak ele alınan kentsel yenileme ve dönüşüm konusu, gelecekle ilgili bir öngörü oluşturmayı gerekli kılıyor.

 

Bugünler de basına yansıyan bir konunun altını çizmek istiyorum. "İstanbul`da iki yaka da iki kentoluşturulacak" deniyor. Oysa İstanbul`un daha da bozulmaması için, İstanbul`un göç alan bir kent değil, göç veren bir kente dönüşmesi gerekiyor. Anadolu`nun başka kentlerinin çekim merkezine dönüştürülmesi gerekiyor. Aksi halde 25 milyonluk bir İstanbul, 45 milyonluk bir Trakya ortaya çıkacak. Bugün bile yaşanmaz bir kent haline gelen İstanbul ve topraklarımızın %8`ni oluşturan Trakya İstanbul`la birlikte 45 milyonluk bir nüfusu kaldıramaz.

Sayın Konuklar, Sayın Meslektaşlarım,

Yapı stokumuzun önemli bir deprem riski altında olduğu biliniyor. Bu bilgiyi bizden daha iyi bilenler de ne yazık ki yok. Deprem ve güvenli yapı konusu, toplumsal bir travmaya dönüştürülerek, kent topraklarının kullanılma biçimi aynı zamanda başka afetlere de çağrı yapıyor.  

 

Dünya tarihinde üç devletin yaşadığı İstanbul`un birçok yerini kazdığınızda, 2 metrede Osmanlı, 4 metrede Bizans, 6 metrede neolitik çağa ait bulgular ortaya çıkıyor.  

 

Kentsel plan ve planlama yerine, ne yazık ki günümüzde projeler yarıştırılıyor. Coğrafyamızın tarihi kentleri, tarihsel,  kültürel ve endüstriyel miras olarak korunmalı ve gelecek kuşaklara aktarılmalıdır. Koruma konusu, sadece korunacak yerlerde yaşayanların konusu değildir. Tüm Türkiye halkının ve dünya insanlığının konusudur. Bu eserler tarihten bize devredilen, bizim de gelecek kuşaklara devretmek için elimizde ödünç olarak tuttuğumuz gelecek kuşaklara ait eserlerdir.

 

Ne yazık ki kentlerde artık mal ve hizmetlerin kullanım değeri değil, değişim değerleri tüm süreçleri yönlendirip yönetiyor. Sanayi kapitalizminden, finans ve ticaret kapitalizmine olan yönelim, kent mekânlarında yatay gelişme dönemini sona erdirmiş, dikey yükselme dönemini başlatmıştır. Bu dönemde sermaye kesimi, kentsel mekânları yeniden üreterek, sermaye birikimini sürdürmeye çalışmaktadır.

 

Bu nedenle kentin en can alıcı yerlerinde alışveriş merkezleri, hastaneler, işyerleri, oteller, gökdelenler yaparak satmak, temel bir hedef olarak gündeme gelmektedir.

 

Bizim ülkemiz de sürekli olarak zamana uyma anlayışı var. Oysa zamanın önünde olmaya ihtiyaç var. Ezberlemeye değil, öğrenmeye ihtiyacımız var. Biz, ülkemizin kültürüne hakim olan dili kullanmayacağız. Öznel değil nesnel olmaya devam edeceğiz. İleriye dönük bilimsel bir öngörüyle çalışmalarımızı sürdüreceğiz. Bugün iletişim, tarihin hiçbir döneminde yaşanmadığı kadar yoğun yaşanıyor. Bu gelişmeler bizleri ve inşaat sektörünü de etkiliyor. Yenilikçi bilgi teknolojileri iş yapma biçimlerini değiştiriyor. Dünyamız da yaşanan bu gelişmelere rağmen araştırma geliştirme alanına yaptığımız harcamalar oldukça yetersiz. Bu durum inşaat mühendisliği eğitimini de önemli ölçü de etkiliyor. Bu nedenle düzenlediğimiz meslek içi eğitim semineri, kursları, sempozyum, kongre ve konferanslar yeni bilgi ve teknolojilerle meslektaşlarımızı buluşturuyor

 

Üç gün sürece olan bu sempozyumu Odamız adına düzenleyen İstanbul ve Trabzon şubesi başkan ve yönetim kuruluna, düzenleme, bilim ve danışma kuruluna, sempozyumumuza bildiri gönderen değerli meslek insanlarını, mesleğimizin profesyonellerini ve sempozyumu maddi ve manevi olarak destekleyen tüm kurum ve kuruluşları, şube başkan ve yöneticilerimize, sayın protokol ve meslektaşlarıma saygılarımı sunuyor, sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum.


TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası