KADINLARIN EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK MÜCADELESİNE VE BU MÜCADELE YOLUNDA SÜRDÜRDÜĞÜ DAYANIŞMAYA İNANIYOR VE GÜVENİYORUZ
İMO Kadın İnşaat Mühendisleri Komisyonu’nun 25 Kasım 2017 Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü İçin Yapmış Olduğu Açıklama
Kadına
Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma gününü bizlere
miras bırakan Mirabal kardeşler nezdinde tüm kadınları mücadele ve
dayanışma ruhuyla selamlıyoruz. Trujillo diktatörlüğüne karşı yaşamları
boyunca mücadele eden ve dikta tarafından hedef gösterilen kız
kardeşlerin vahşice katledilmesi diktatörlüğü devirecek etkiyi
yaratıyor. Kız kardeşler tarihe "Bir diktatörü deviren üç kadın" olarak
geçiyor, diktatörler ise her zamanki gibi tarihin çöplüğüne.
Bugünden
57 yıl öncesine bakınca Mirabal kız kardeşlerin onurlu mücadeleleri
baskı ve şiddetle iktidarı elinde tutmak isteyen tüm rejimlere karşı bir
başkaldırı anlamına geldiği gibi kadına yönelik şiddetin kaynağına
ilişkin de önemli bir örnek oluşturuyor. Zira ataerkil dikta rejimi kız
kardeşleri en büyük ikinci tehlike olarak tanımlıyor ve hedef
gösteriyor, diktatörlerin sözlerini emir telakki eden zavallılar
harekete geçiyor ve kardeşler elbirliğiyle katlediliyorlar. Belki de tam
da bu nedenle 1981 yılında Dominik Cumhuriyetinde toplanan Latin
Amerika Kadın Kurultayı`nda alınan bir kararla ve 1991 yılında ise
Birleşmiş Milletler tarafından 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı
Uluslararası Mücadele ve Dayanışma günü olarak ilan ediliyor.
Nasıl
ki Mirabal kız kardeşlerin hayatlarına mal olan şiddetin kaynağında
sadece vahşeti uygulayanlar yer almıyorsa bugün de kadına yönelik
şiddetin arkasında sadece erkek aktörleri görmek sorunun üstünü bilinçli
bir şekilde örtmek anlamına geliyor. Zira kadına yönelik şiddet
sonucunu doğuran nedenler içerisinde yargı kararlarından yargı
sistemine, bilinçli bir şekilde yüceltilen değer yargılarından,
yetkililer ya da ana akım tarafından kullanılan dile, yasalardan yasama
sistemine, toplumun her düzleminde her gün yeniden üretilen ataerkil dil
ve düşünce biçimine kadar birçok değişken yer alıyor. Kaldı ki
uluslararası diplomasi dilinin dahi eril bir şiddet ve savaş diline
dönüştüğüne, ırkçı, ayrımcı ve şiddet yanlısı politikaların dünya
genelinde yükselerek karşılıklı olarak birbirini beslediğine tanıklık
ettiğimiz bir çağın içinden geçiyoruz. Haliyle ataerkil sistem olarak
tarif edebileceğimiz bu yapıyla mücadele etmek aynı zamanda kadına
yönelik şiddete karşı da mücadele etmek anlamına gelse de özellikle
ülkemiz nezdinde durum maalesef çok acil ve caydırıcı önlemler
alınmasını zorunlu kılıyor.
Kadına
yönelik şiddetin fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet olmak
üzere çeşitli boyutları olduğunu biliyoruz. Ancak bugün neredeyse herkes
tarafından dile getirilen ve doğrudan kadınların yaşamını tehdit eden
en yakıcı sorunun kadına yönelik fiziksel şiddet ve kadın cinayetleri
olduğunu söylememiz mümkün. Kadına yönelik şiddetin hiçbir biçimini ya
da hiçbir kadının hayatını bir rakam ya da veri olarak görmemiz mümkün
olmasa da sorumluların görevlerini yerine getirmeleri bakımından
belirtmek durumundayız. Kadına yönelik şiddete ilişkin resmi kurumlarca
ciddi bir takip sistemi geliştirilmeli ve elde edilen resmi veriler
kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Bu anlamda Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından 2016-2020 yılları
için hazırlanan "Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem
Planındaki" veriler dahi 2014 yılında yapılan "Türkiye`de Kadına Yönelik
Aile İçi Şiddet Araştırması`na dayanmaktadır. Bu bağlamda TÜİK`in 2015
yılında tespit ettiği ve 2016 yılında kamuoyuyla paylaştığı en güncel
resmi verilere göre ülkemizde her 10 kadından 4`ü eşinden veya birlikte
yaşadığı kişiden fiziksel şiddet görüyor. Öte yandan 1 Kasım 2017
tarihine kadar işlenen kadın cinayetleri 2016 yılını aşıyor. Sadece
geçtiğimiz ay 31 kadın erkekler tarafından katledildi, 13 kadına
tecavüz edildi, 17 kadına cinsel tacizde bulunuldu, 28 kız çocuğuna ise
cinsel istismarda bulunuldu.
Kadına
yönelik şiddet, her yaştan, her eğitim grubundan, her bölge ve refah
düzeyinden kadın için tehdit oluşturursa da kadınların istihdam oranının
erkeklerin istihdam oranının yarısı kadar olması ve tüm eğitim
düzeylerinde çalışan kadınların erkeklerden daha düşük ücretler alması
da ekonomik şiddetin ve haliyle de eşitsizliğin boyutlarını ortaya
koyuyor.
Ülkemizdeki
bu vahim tablodan tüm kadınlar gibi bizler de payımızı alıyoruz.
İnşaat mühendisi kadınlar olarak bizler de gerek eğitim hayatımız
gerekse de mesleğimizi uygulamaya yöneldiğimiz her aşamada ikincil bir
konuma itiliyor, mesleğimize ilişkin cinsiyetçi yakıştırmalardan, aynı
işi yaptığımız erkek mühendislerden daha düşük ücretlerle çalışmaya
zorlanmaya kadar cinsiyet eşitsizliğinin çeşitli biçimleriyle karşı
karşıya kalıyoruz. Bu anlamda yaşadığımız sorunların tümünün kadına
yönelik şiddetin hedefi olan tüm kadınlarla ortak bir kaynaktan
beslendiğini haliyle de çözümün de bizlerde olduğunu düşünüyoruz.
Minerva Argentina Mirabel`in dediği gibi "Bunca acıyla dolu ülkemiz
için yapılacak her şeyi yapmak bir mutluluk kaynağı; kollarını
kavuşturup oturmak ise çok üzücü". Bir şeyler yapmanın mutluluğunu,
ellerimizi kavuşturarak oturmanın hüznüne yeğliyoruz. Kadınların eşitlik
ve özgürlük mücadelesine ve bu mücadele yolunda sürdürdüğü dayanışmaya
inanıyor ve güveniyoruz. Biliyoruz ki asla yalnız değiliz, bilinmesini
istiyoruz ki asla yalnız değilsiniz, yalnız yürümeyeceksiniz.
İMO 45. DÖNEM KADIN KOMİSYONU