4. İŞÇİ SAĞLIĞI VE İŞ GÜVENLİĞİ SEMPOZYUMU BAŞLADI
Odamız adına yürütücülüğünü İMO Konya Şubemizin yaptığı 4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu başladı.
4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu başladı
Odamız adına yürütücülüğünü İMO Konya Şubemizin yaptığı 4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu başladı.
Farklı kesimlerden çok sayıda kişinin katıldığı Sempozyum açılış konuşmalarıyla başladı. Açılışta İMO Konya Şube Başkanı Ali Çınar, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, Konya Karatay Belediye Başkanı Mehmet Hançerli, Konya Meram Belediye Başkanı Serdar Kalaycı, Konya Selçuklu Belediye Başkanı ve İMO Konya Şube Eski Başkanı Uğur İbrahim Altay, Konya Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Fatih Yılmaz ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yardımcısı Halil Etyemez birer konuşma yaptılar.
Sempozyumun ilk oturumu geçtiğimiz aylarda vefat eden İMO 4. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Düzenleme Kurulu Başkanı Uğur Müngen anısına düzenlendi.
Sempozyum dört oturum ve bir panel şeklinde gerçekleştirilecek.
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç`in sempozyumda yaptığı konuşmanın metni şöyle:
Değerli Başkan,
Konya Şubemizin Değerli Başkan ve Yöneticileri,
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar,
Yürütücülüğünü İnşaat Mühendisleri Odası Konya Şubemizin yaptığı, İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu`na hoş geldiniz. Sempozyum katılımcılarını Yönetim Kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum.
Değerli Konuklar,
Dışarıdan kolay mı görünür bilemiyorum ama bilimsel içerikli toplantıların hazırlık sürecinin ne kadar meşakkatli olduğu pek çoğumuzun malumudur. Sempozyum sekreteryası bu meşakkatli işin altından, alnının akıyla kalkmasını bildi.
Adet yerini bulsun diye değil, gerçekten de takdire şayan bir işe imza attıkları için Konya Şubemizin değerli yöneticilerini tebrik ediyor teşekkürlerimi sunuyorum.
Varlıkları ve destekleriyle bizleri onurlandıran, ufkumuzu açan, öğreten, yol gösteren değerli Bilim, Danışma ve Düzenleme Kurulu üyelerine de teşekkürü bir borç biliyoruz. Konya Şube çalışanlarımızı da anmadan geçmek olmaz. Var olsunlar, sağ olsunlar.
Değerli Dostlar,
Bu sempozyumda genel olarak yapı üretim sürecinin güvenliği ele alınacak olsa dahi, toplantının öznesi insan olacaktır. Biz burada insan hayatını konuşacağız.
Mevlana öğretisinde insan sevgisi ve insan hayatının kutsiyeti ayrı bir yer işgal eder. Der ki Mevlana, "İnsan bir cevherdir, gökyüzü ise ona arazdır. Her şey parçadır, basamaktır. Maksatsa insandır".
İşte biz bugün burada, bu paha biçilemez cevheri nasıl koruyacağımızın yol ve yöntemlerini konuşacağız. Mevcut uygulamayı değerlendirirken, kendi sorumluluklarımızı ifade ederken, sorunlu noktaları tespit edip çözüm yolu önerirken yaklaşımımızı insan hayatının kutsiyeti üzerine şekillendireceğiz.
Değerli Katılımcılar,
Sempozyumun amacında belirtildiği gibi, eğer sadece inşaat iş kolunda yılda ortalama 350 insanımız iş kazaları nedeniyle aramızdan ayrılıyorsa, burada insan hayatına verilen değerle ilgili bir sorun bulunmaktadır.
Eğer Türkiye, ölümlü iş kazaları sıralamasında hâlâ Avrupa ülkeleri arasında birinci, dünya sıralamasında da üçüncü ise, İLO`nun 82 ülke arasında yaptığı araştırmada Türkiye`de iş kazaları sonucu yaşamını yitiren sigortalıların sayısı yüzbinde 18, Avrupa Birliği ortalamasında yüzbinde 2,5 olarak belirlenmişse, yani Türkiye ortalaması AB ortalamasının yedi katıysa, insana yaklaşımda köklü değişiklikler gerçekleştirilmesi, daha doğrusu zihniyet değişikliğine gidilmesi gerekmektedir.
Avrupalı bir işçinin hayatını ülkemizdeki bir işçinin hayatından daha değerli kılan nedir? Bu fark, bu adaletsizlik nereden kaynaklanmaktadır? Onların başardığı ve ne yazık ki bizlerin başaramadığı nedir?
İnşaat Mühendisleri Odası konu ile ilgili şimdiye kadar üç kez sempozyum toplamış, kurultaylar, çalıştaylar düzenlemiş, makaleler yayımlamış. Başka kurumlar da, hatta sorumlu idare de benzer etkinlikler de bulunmuş, işçi sağlığı ve iş güvenliği haftaları ilan edilmiş. Ancak sonuçta tatminkar bir ilerleme olmamış, makûs talihimiz değişmemiştir.
Sorun şu ki;
•- Eğer çalışma yaşamında, esnek çalışma, taşeronlaşma ve güvencesizlik hâkim olmaya devam ederse,
•- Eğer işverenler, işçi sağlığı ve iş güvenliği yatırımlarını maliyet artırıcı kalemler olarak görmeye devam ederse,
•- Eğer, kar beklentisi ile kamusal fayda arasındaki temel çelişki kamusal denetim sorumluluğunu üstlenenler tarafından dengelenmez ise,
•- Eğer, üretim süreci unsurlarında işçi sağlığı ve iş güvenliği kültürü yerleştirilemezse,
•- Eğer, kazalara kaderci bir anlayışla yaklaşma devam ederse,
korkarız ki makus talihimiz değişmeyecek, iş kazaları canımızı acıtmaya devam edecektir.
Değerli Katılımcılar,
Ağır ve tehlikeli işler grubunda yer alan inşaat sektöründe ölümle ya da sakatlanmayla sonuçlanan kaza haberlerine yer verilmeyen gün neredeyse yoktur. Ne yazık ki, iş kazaları, ancak üçüncü sayfa haberi kadar bir öneme haiz görülmemektedir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi verilerine göre 2013`ün ilk dokuz ayında toplam 842 iş cinayeti olmuştur. Bunun ay ay dökümü de mevcuttur: Ocak`ta 68, Şubat`ta 50, Mart`ta 55, Nisan`da 57, Mayıs`ta 114, Haziran`da 104, Temmuz`da 120, Ağustos`ta 147, Eylül`de 127 insanımızı kaybettik.
Değerli Meslektaşlarım,
Karşı karşıya bulunduğumuz vahim ve acı tabloyla ilgili veriler bunlarla sınırlı değildir.
SGK`nın açıkladığı 2012 iş kazaları raporuna göre; iş kazalarında bir önceki yıla göre artma, ölümlü iş kazalarında azalma görülmüştür. 2011 yılında 69 bin 277 iş kazası meydana gelmişken, 2012 yılında 74 bin 871 iş kazası yaşanmıştır. 2011 yılında bin 700 işçi hayatını kaybederken, 2012 yılında bu sayı 744`e inmiştir ki, bu azalma kelimelerle tarif edilmeyecek oranda bizleri memnun etmektedir. Ancak 2013`ün ilk dokuz ayında 842 işçinin ölmesi, ölümlü iş kazalarında kayda değer bir artış olduğunu göstermektedir.
Anlaşılan o ki, soruna köklü çözümler getirilmediği sürece, inişli-çıkışlı bir grafik ortaya çıkacak, az ya da çok insanlarımız ölmeye devam edecektir.
SGK`nın 2012 raporunda yer alan çarpıcı bir başka sonucu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Buna göre; iş kazalarının en çok kömür işletmeciliğinde meydana gelmesi geleneği bozulmuş, inşaat en fazla iş kazası meydana gelen işkolu olmuştur. 2012`de iş kazalarının yüzde 12`si inşaatta, yüzde 11`i kömür işletmeciliğinde, yüzde 7`si de metal işkolunda meydan gelmiştir.
Değerli Meslektaşlarım,
Hepimizin malumudur ki, ölümlü iş kazaları adli mercilere yansımakta, dolayısıyla ölümlü iş kazaları istatistiklere girmektedir. Ancak, ölümle sonuçlanmayan iş kazaları istatistiği ile gerçek veriler arasında kayda değer bir farklılık bulunmaktadır.
SGK iş kazası verileri ile gerçek veriler arasındaki uçurum, kayıt dışı istihdam, taşeron sistemi, geçici-güvencesiz çalışma biçimleri nedeniyle dayanaklı hale gelmektedir. Türkiye`de yüzde 40`a yakın kayıt dışı istihdam olduğu düşünülürse, SGK verilerine neden şüpheyle yaklaşıldığı anlaşılır olacaktır.
Bu durum, İnşaat Mühendisleri Odası tarafından 17 Kasım 2012 tarihinde toplanan İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayı Sonuç Bildirisi`nde de ifade bulmuş, verilerin önemi ve SGK verilerinin eksikliğine vurgu yapılmıştı.
Çalıştay Sonuç Bildirisi`nde "Sorun üzerinde çözüm odaklı araştırma yapılabilmesinin olmazsa olmaz şartı, sağlıklı istatistikî verilere ulaşmaktır. ‘Teşhis-tedavi` ilişkisinin sağlanması ancak verilerin eksiksiz olması ile mümkündür. Bunun için, ilgili kamu kurumlar tarafından gerçekleştirilecek merkezi çalışmalara ihtiyaç bulunmaktadır." denilmiştir.
Aynı şekilde, "SGK`nın dönem dönem kamuoyuyla paylaştığı iş kazaları verilerinde ciddi hata ve eksiklikler göze çarpmaktadır. Bu nedenle, Türkiye`deki iş kazalarıyla ilgili tek sayısal veri kaynağı olan SGK istatistiklerinin hatasız hazırlanmasına özen gösterilmeli, iş kolu bazında ayrıntılı veriler toplanmalı ve ayrıntılı kaza analizleri yapılmalıdır." şekilde görüş bildirilmiştir.
Değerli Meslektaşlarım,
İnşaatlarda İş Güvenliği Çalıştayında, mevzuata da dikkat çekilmiş, 6331 sayılı Kanun ile ilgili yönetmelikler tartışmaya açılmıştır.
Bilindiği gibi, 6331 sayılı "İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 2012 Haziran ayında yürürlüğe girdi.
Kanunun hazırlanma sürecini hatırlatmam gerekirse; kanun, katılımcılığı reddeden, sürecin asli unsurlarının görüş ve önerilerini değerlendirmeye almayan, eleştirileri ve önerileri duymazdan gelen bir anlayışla hazırlandı. Bu tarzın çok da şaşırtıcı olmadığını söylemek durumundayım. Çünkü ne yazık ki ülkemizde kanun ve yönetmelikler kapalı kapılar arkasında hazırlanmakta, konuyla ilgili kurum ve kuruluş ve bireylerin görüşleri alınmamaktadır. 6331 sayılı Kanun da bu anlayışla hazırlanmıştır.
Özellikle inşaatlarda kullanılan malzemelere standart getirilmesi gibi bazı olumlu yönler bulunsa da asıl olarak kanunun sorunlu ve sıkıntılı olduğunu ifade etmek durumundayım.
Kanun, işçi sağlığı ve iş güvenliğini ticari bir alan olarak tanımlamıştır. kamusal sorumluluk içinde bulunması ve kamu eliyle sürdürülmesi gereken sağlıklı ve güvenli çalışma, bir ticaret metası haline getirilmiştir.
6331 sayılı Kanunun 3. maddesinin (d) ve (m) bentlerinde, iş güvenliği uzmanı eğitimini, ve ayrıca işyerlerine iş sağlığı ve güvenliği hizmetini kamu kurumlarıyla birlikte, Türk Ticaret Kanununa göre faaliyet gösteren şirketlerinde verebileceğini hükme bağlamıştır.
Oysa bilinmektedir ki, uygulamada, yani Kanunun çıktığı günden bu yana, kamu kurumları devreye girmemiş, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile iş güvenliği uzmanlarının eğitimi kanunda işaret edilen şirketler tarafından yapılmaya başlamıştır.
Yasanın ruhuna hâkim olan anlayış budur. İş güvenliği konusu, kamusallıktan mahrum bırakılmış ve piyasa ilişkilerinin bir unsuru haline gelmiştir.
Değerli Meslektaşlarım,
Odamız üyeleri arasında şantiye şefi olarak görev yapan çok sayıda meslektaşımız bulunmaktadır. 6331 sayılı Kanun, şantiye şefi meslektaşlarımızı, en az işveren kadar sorumlu ilan etmiş, büyük sorumluluk altına almıştır.
6331 sayılı İş güvenliği kanunun 3. maddesi, 4857 sayılı İş kanunun 2. maddesi ve 2012 yılından buyana yürürlükte bulunan "Yapı Müteahhitlerinin Kayıtları ile Şantiye Şefleri ve Yetki Belgeli Ustalar Hakkında Yönetmelik" hükümleri gereğince, şantiye şeflerinin fiili olarak üstlendikleri iş güvenliği önlemleri, yasal bir zorunluluk haline getirilmiştir.
Üyelerinin büyük çoğunluğu sahada çalışan Odamız, gerekli eğitim verilmeksizin şantiye şeflerine yüklenen bu sorumluluğu kritik bulmakta ve üzerinde tartışılması gerektiğini düşünmektedir.
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar,
Anlayışınıza sığınarak, gerek uygulamada, gerek mevzuatta bizce sorunlu olan konulara ilişkin görüşlerimi ifade etmeye çalıştım.
İnanıyoruz ki, dikkat çekilmekle yetinilmiş olan bu konular, sempozyumda bütün ayrıntıları ile ve bilim insanı titizliği ile ele alınacaktır.
Sempozyum, sorunun unsuru olarak kabul edilen inşaat mühendislerinin, aynı zamanda çözümün de bir parçası ve hatta kolaylaştırıcısı olabileceğine dair tartışmalara da sahne olacaktır.
İnanıyor ve umuyoruz ki, Sempozyum bütün sektör bileşenlerinin; kamu idaresinin, üniversitelerin, uygulamacıların ortaklaştığı, ortak paydada buluştuğu bir zemin olarak değerlendirilecektir.
Bu duygularla konuşmamı sonlandırıyor, biz kez daha katılımcılara ve değerli konuklarımıza ilgi ve desteklerinden dolayı teşekkür ediyor ve saygılarımı sunuyorum.

