1948 KARAYOLU PROGRAMINDAN, 2012 KÖPRÜ VE OTOYOLLARIN ÖZELLEŞTİRİLMESİNE TÜRKİYE`NİN DEĞİŞEN TERCİHİ
İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu`nun, otoyol ve köprülerin özelleştirilmesi ile ilgili yaptığı açıklama.
1948 Karayolu Programından, 2012 köprü ve otoyolların özelleştirilmesine Türkiye`nin değişen tercihi
Ülkemizin
bütünlüklü ve sürdürülebilir bir ulaşım programı yoktur. Hem
şehirlerarası ulaşımda hem de kent içi ulaşımda özellikle günü
kurtarmaya dönük düzenlemeler yapılmakta, lokal çözümler üretilmekte,
sorunların çözümü değil yok sayılması ya da ötelenmesi amaçlanmaktadır.
Türkiye
Cumhuriyetinin ilk yıllarında, Cumhuriyetin çağdaşlaşma hedefine ve
dönemin sosyo-ekonomik ihtiyaçlarına dayanarak uygulanan programlı
kalkınma modelleri bağlamında gerçekleştirilen kara ve demir yolu
atılımları dışarıda tutulursa, ulaşım hiçbir zaman bir program
dahilinde ele alınmamış, ulaşım yatırımlarına, kapitalizmin ruhuna ve
ihtiyaçlarına uygun düzenlemeler yön vermiştir. Hava ve deniz ulaşımına
hemen her dönem "üvey evlat" muamelesi yapılması, "anayurdun
demirağlarla örülmesinden" sonra, demir yolu ulaşımının kaderine terk
edilmesi, son yıllarda görülen "hızlı tren" yatırımları, duble yollar ve
otobanların yapımına hız verilmesi, hava ulaşımında özel şirketlerin
devreye alınması ve THY`nin özelleştirilmesi uluslararası sermayeye
eklemlenme sürecinin gereği olarak gündeme getirilmiştir.
25 Mayıs
2010 tarihinde yayımlanan "6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" ile birlikte başlayan ve
geçtiğimiz günlerde köprü ve otoyolların özelleştirilmesinin
gerçekleştirilmesiyle tamamlanan süreç de bu kapsamda
değerlendirilmelidir. Kaldı ki İnşaat Mühendisleri Odası, o yıllarda
yapılan değişikliğe dikkat çekerek, köprü ve otoyolların, üzerindeki tüm
varlıkların işletmesi ile birlikte özelleştirilmesi için düğmeye
basıldığını ifade ederek kamusal sorumluluğu gereği kamuoyunu
uyarmıştır.
Mevcut duruma bakıldığında; Türkiye`nin karayolu
ulaşımı ağırlıklı bir ülke olduğu görülecektir. Ülkemizde yük
taşımacılığının yüzde 90`ı ve yolcu taşımacılığının yüzde 95`i karayolu
üzerinden yapılmaktadır. 2010 yılının ilk aylarında karayolları ağının 2
bin 100 km`sinin otoyol, 31 bin 271 km`sinin devlet yolu ve 30 bin 948
km`sinin il yolu olduğu, Karayolları Genel Müdürlüğü`nün yatırım
kalemleri incelendiğinde ise 2009 yılında 2 milyar 457 milyon 115 lira,
2010 yılında ise 3 milyar 73 milyon lira harcama yapıldığı
anlaşılacaktır.
2009 ve 2010 yıllarında gerçekleştirilen yatırım
harcamalarının toplamı yaklaşık 5,5 milyar liradır. Bu rakam, geçtiğimiz
günlerde tamamlanan köprü ve otoyolların özelleştirilme bedeline
neredeyse eştir; köprü ve otoyollar, Karayolları Genel Müdürlüğü`nün iki
yıllık yatırım harcamaları kadar bir bedelle elden çıkartılmıştır.
Yaklaşık 7, 7,5 yılda kendini amorti edecek ve ondan sonraki 14-15 sene
ise kar hanesine yazılacak bir yatırım yapmıştır sermaye grupları. Bu
bilanço, kamunun uğratıldığı zararın boyutlarını anlaşılır kılmaktadır.
Köprü ve otoyolların özelleştirilmesi sadece bugünü değil, önümüzdeki 25
seneyi ipotek altına alacaktır.
Hemen bütün özelleştirmelerde
kamu zarara uğramakta, sermaye gruplarının yüksek kâr beklentisi
özelleştirmeyi mümkün kılmaktadır. Aksi durumda özelleştirme
gerçekleşmemekte, ulusal/uluslararası sermaye grupları yüksek kâr
beklentisi yoksa özelleştirme işine girmekten imtina etmektedir.
Bilindiği
gibi, Karayolları Genel Müdürlüğü`nün sorumluluğunda bulunan, yapım,
bakım, onarım ve işletmesini üstlenerek gelir elde ettiği,
"Edirne-İstanbul-Ankara Otoyolu", "Pozantı-Tarsus-Mersin Otoyolu",
"Tarsus-Adana-Gaziantep Otoyolu", "Toprakkale-İskenderun Otoyolu",
"Gaziantep-Şanlıurfa Otoyolu", "İzmir-Çeşme Otoyolu", "İzmir-Aydın
Otoyolu", "İzmir ve Ankara Otoyolu", "Boğaziçi Köprüsü", "Fatih Sultan
Mehmet Köprüsü ve Çevre Otoyolu", bunlar üzerindeki hizmet tesisleri,
bakım ve işletme tesisleri, ücret toplama merkezleri ve diğer mal ve
hizmet üretim birimleri ile varlıklarını işletme hakkı Ülker, Koç,
UEM`den oluşan ortaklığa 25 yıllığına satılmıştır. Ortaklığın,
özelleştirme bedeli olarak 5 milyar 750 milyon lirayı ödemeyi taahhüt
ettiği kamuoyuna yansımıştır.
Şimdi ülke kamuoyu, özelleştirmenin
mali yapısı ile ilgili tartışma yürütmekte, kar-zarar hesabı yapılmakta,
en fazla sekiz yılda amorti edilecek bir bedelle satılmış olmasını bir
yandan anlamaya çalışmakta, bir yandan da tepki göstermektedir.
Özelleştirmelerin
kâr getiren işletmeler için gerçekleştirildiği gerçeğinin,
özelleştirilen mevcut köprü ve otoyolların kamuya sağladığı ekonomik
girdi akla getirildiğinde, son derece çarpıcı olduğu görülecektir.
Özelleştirme
yaklaşık 5,7 milyar liraya gerçekleştirilmiştir. Resmi açıklamalara
göre, adı geçen köprü ve otoyolların, örneğin 2012`nin ilk 11 ayında
kamuya sağladığı ekonomik girdinin 740 milyon lira olduğu, dolayısıyla,
zaman içerisinde yeni geçiş noktaları oluşturulmaz, geçiş ücretlerine
zam yapılmaz, gişelerden geçen araç sayısında artış olmazsa bile,
yaklaşık 7 yılda kendini amorti edecek ve geriye kalan 18 yılda elde
edilecek gelir ise ortaklığın kar hanesine yazılacaktır.
Kaldı ki,
özelleştirilen köprü ve otoyollarda, son on yılda elde edilen kâr
yaklaşık 4,5 milyar dolar olmuş, on yılda gelir artış oranı ise yüzde
250`yi bulmuştur. Aynı zaman içerisinde adı geçen noktalardan geçiş
yapan araç sayısında son on yılda yüzde 76 oranında artış
kaydedilmiştir.
Bütün bu rakam, oran ve verilerin okuması şudur:
Gelir getiren bir kamu işletmesi daha elden çıkartılmış ve
ulusal/uluslararası sermaye gruplarına peşkeş çekilmiştir.
Dikkat
edilmesi gereken bir başka nokta ise yaklaşık dokuz bin taşeron, altı
bini memur ve kalanı kamu işçisi olan toplam 16 binden fazla çalışanın
akıbetinin ne olacağının belli olmamasıdır. Özelleştirmelerin kamu
yatırımlarının peşkeş çekilmesiyle sınırlı kalmadığı, aynı zamanda
işsizlik ve güvencesizliği de beraberinde getirdiği gerçeği, kamuoyunun
dikkatini özelleştirilen işletmelere çevirmesini zorunlu kılmaktadır.