TMMOB 47. DÖNEM 2. DANIŞMA KURULU TOPLANTISI-21 EKİM 2023
Eklenme Tarihi: 23/10/2023
TMMOB 47. Dönem II. Danışma Kurulu Toplantısı, 21 Ekim 2023 tarihinde "Boşuna mı Okuduk? Boşuna Okumadık!" sloganıyla yürütülen kampanya, bilgilendirme, genel durum değerlendirmesi ve kampanya ile ilgili yürütülecek çalışmalar gündemiyle Ankara’da bulunan Makina Mühendisleri Odası Eğitim ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. Toplantı TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Emin Koramaz'ın açılış konuşması ile başladı. Ardından TMMOB Genel Sekreteri Dersim Gül, TMMOB'nin önceki danışma kurulu toplantısı sonrası çalışmaları konusunda bilgilendirme sunumunu gerçekleştirdi. Danışma Kurulu toplantısında "Boşuna Okumadık! Mesleğimiz. Ülkemiz ve Geleceğimiz İçin Buradayız!" başlıklı kitlesel bir basın açıklaması da gerçekleştirildi. Danışma kurulu toplantısına Şube Başkanımız Fusun SÜMER, Şube Yönetim Kurulu Sekreter Üyemiz Evren KORKMAZER ve Şube Yönetim Kurulu Üyemiz Özer OR katıldı. Toplantıda söz alan Şube Başkanımız Fusun SÜMER, ülke genelinde yaşanan ekonomik krize ve işsizlik konularına değindi ve "Boşuna mı Okuduk” kampanyasının işsizliğin ve güvencesizliğin, çalışma yaşamını ve işin niteliğini de yakından etkilediği bir döneme denk getirilmesini yerinde bir adım olarak niteledi. Ülkemizde siyasetin, toplumsal ve kültürel ortalamanın olumsuz sonuçlarının yaşandığına dikkat çeken SÜMER, "Bunu kendi alanımızda nasıl tersine çeviririz, deyim yerindeyse makûs talihimizi nasıl değiştiririz bunu kendimize dert edinmeliyiz. Dile kolay 700 bin mühendis, mimar ve şehir plancısından söz ediyorum. Bu müthiş bir güçtür. Ya da milyonu aşan sendikalı öğretmenden, 3 milyona yakın sendikalı işçiden, milyonlarca üniversite, lise öğrencisinden..." dedi. Şube Başkanımız Fusun SÜMER'in konuşma metni aşağıdadır.
Değerli Divan Üyeleri,
Danışma Kurulumuzun Değerli Katılımcıları,
Değerli Meslektaşlarım,
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube üyelerinin selamlarını ve başarı dileklerini sizlerle paylaşarak sözlerime başlıyorum.
Odamızın düzenlediği ve şubemizin yürütücülüğünü üstlendiği 14. Ulaştırma Kongresi’ni dün tamamladık ve bugün Ankara’ya ulaştık. Bir hafta önce de İnşaat Mühendisleri Odası Danışma Kurulunu topladık. İlk gün Adana’daydık, ikinci gün Hatay’a geçtik. Her zaman olduğu gibi iç karartıcı gerçeklerle bir kez daha yüz yüze geldik. Üzüldük, öfkelendik, tahmin edileceği üzere bir parça yorulduk.
Ancak dostlarla, ülkenin değişik kentlerinden katılım sağlayan Danışma Kurulu üyeleriyle buluşmak, farklı meslek disiplinlerinden arkadaşlarla bir araya gelmek hiç şüphesiz yorgunluğumuzu unutturacak bir etki yaratacaktır.
Çünkü mesleğimizin ve ülkemizin, hatta bölgemizin içinde bulunduğu durum üzerine tartışmaya, konuşmaya, fikir alışverişinde bulunmaya ihtiyaç duyduğumuza eminim.
Çünkü açıkçası bildiklerimizin sınırlarıyla gelişmeleri algılamak, idrak etmek ve tabii ki yorumlamak çoğu zaman mümkün olmuyor. Ya da önemli bir parçasının eksik kaldığını hissediyoruz. Bunu, düşünce kalıplarımız ya da ezberimiz yetersiz kalıyor diye de ifade edebiliriz.
O yüzden birbirimize ihtiyaç duyuyoruz. Hiç şüphe yok ki asıl ihtiyacımız, meslek örgütümüzün on yılların süzgecinden geçirerek olgunlaştırdığı görüş ve düşüncelerin karşı karşıya kaldığımız sorunlarla hangi düzeyde örtüştüğünü, gelişmeleri izaha yeterli olup olmadığını birlikte tartışabilmek.
Şimdiye dek katıldığımız Danışma Kurullarının bu ihtiyacımızı karşıladığını biliyorum. Lakin geldiğimiz noktada, buna ne kadar muktedir olacak, önemli olan bu.
Değerli Meslektaşlarım,
Ülkemiz tarihinin gördüğü en yıkıcı ekonomik krizlerinden birini yaşıyoruz. Halkın büyük bir bölümü derin bir yoksulluk içinde. İşsizlik kabul edilemez seviyelere ulaştı.
Meslektaşlarımız arasında bile yüzde 25-30 seviyelerini çoktan aştı. Yüksek işsizlik seviyesi haliyle düşük ücretlere neden oluyor.
Bu durum adeta kölelik sınırlarında bir iş hayatına zorunlu kılıyor.
Bunlar bilinen gerçekler, üzerinde fazla durmayacağım. Üzerinde durmak istediğim konu, meslektaşlarımızı da derinden etkileyen ekonomik krizi bir parça olsun hafifletmeyi, meslektaşlarımızın belirlenen asgari ücretin daha altına çalıştırılmasını önlemek ve beraberinde emekli maaşlarını doğrudan etkileyecek olan SGK’ya eksik bildirimin önüne geçmek amacıyla başlatılan “Boşuna mı okuduk” isimli kampanya.
Kampanyanın, ekonomik krizin meslektaşlarımızı da derinden etkilemeye başladığı, neredeyse açlık sınırında ücretlere mahkûm edildiği, işsizliğin ve güvencesizliğin çalışma yaşamını ve açıkçası işin niteliğini de yakından etkilediği bir döneme denk getirilmesi gayet yerinde bir adım oldu.
Kampanya sorunlarımıza işaret eden içerikle örüldü, SGK protokolünün yeniden gündeme alınması hedefi odaklandı. Bu çerçevede önemli metinler oluşturuldu ve kamuoyuyla paylaşıldı. Hem merkezi hem de il düzeyinde ilgili bakanlık yetkilileri ile görüşmeler gerçekleştirildi.
Ancak meslektaşlarımız açısından tartışmasız son derece önemli ve yakıcı bir sorunla ilgili kampanya meslektaşlarımızın büyük çoğunluğunu harekete geçiremedi. Böyle bir kampanyaya katılımın sonuç alıcı bir düzeyde olması beklenirken, ne yazık ki böyle bir katılım sağlanamadı.
Kampanya sosyal medya paylaşımları ya da küçük katılımlı basın açıklamaları düzeyinde seyretti.
Elbette son yıllarda hak arama merkezli eylem ve etkinliklerde, bir başka ifade ile muhalif karakterli meslek odaları, sendikalar ve benzerlerinin gerçekleştirdiği eylem ve etkinliklerde benzer tabloyla karşılaşıyoruz. Hatta muhalif siyasi parti, dernek gibi oluşumların da benzer bir durumla karşı karşıya kaldığını görüyoruz.
Denebilir ki bir meslek odasının muktedir olduğu bir sorunla yüz yüze değiliz. Bu genel bir sorun ve sorunun sadece bir parçasını biz oluşturuyoruz.
İşçi ya da öğrenci eylemleri de hem çok dar hem çok lokal seyrediyor. Çevre eylemleri, bölge halkının desteğine rağmen, sonuç alıcı bir etki yaratmıyor.
Bunlar gerçekler. Ancak gerçekleri değiştirme niyet ve kararlılığına sahipsek ki bundan kuşku yok, oda-üye ilişkisini üzerinde yeniden düşünmek gerekmektedir.
Bizi harekete geçirecek sorular bellidir. Üyelerimiz bırakalım diğer konuları, doğrudan kendileriyle ilgili içeriklere bile neden duyarsızlar?
İçeriğin doğru olması, yani bir başka ifade ile haklı olmamız neden sonucu değiştirmiyor?
Üyelerimizin hayatlarına dokunabiliyor, onlarla sahici ilişkiler kurabiliyor muyuz?
Oda-üye ilişkisi evrak alıp vermenin ötesine taşımak mümkün mü? Ya da hangi yol ve yöntemlerle bu yapılabilir?
Örgütlülükten, ortak davranmadan uzaklaşmanın önüne geçilebilir mi? Oda ilişkileri üzerinden ilerletici, geliştirici, kapsayıcı adımlar atmak başarılabilir mi? Hangi kanallar harekete geçirilebilir, hangi dil kullanılmalıdır, üyelere yaklaşım ne olmalıdır?
Oda-üye ilişkisinde neler doğru yapılmaktadır ve hangi noktaların değiştirilmesi gerekmektedir?
Bu soruların yanıtını bulmak tabii ki önemli. Örgütümüzün fotoğrafını çekmek durumundayız. Bu ancak sahici sorulara, sahici yanıtlarla mümkün olabilir. Bizlere doğru teşhis, doğru tedavi şansını verecektir.
Merkezi düzeyde böyle bir üye profil çalışması yapmak mümkün müdür?
Şimdiye dek yapılan profil çalışmalarının bu yönünün eksik olduğunu, üyelerimizin ekonomik-sosyal gerçeklerine ulaşmakla sınırlı tutulduğunu düşünüyor ve örgütün, üyelerin fotoğrafına ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
Değerli Katılımcılar,
Az önce belirtmeye çalıştım, ister meslek alanıyla sınırlı olsun isterse siyaset alanını kapsasın muhalif karakterli yapıların buluştuğu ortak payda budur. Her biri kitle ilişkisinde, kitleleri kapsama ve harekete geçirmek noktasında tutukluk yaşanmaktadır. Ne yazık ki bugünkü durumları, ne haklılıklarıyla ne de tarihsel ve geleneksel tutumları ile uyumludur.
Yine az önce vurguladım. Bu ne sadece bizlerin yaşadığı sorundur ne de çözümün merkezi meslek örgütleridir. Ancak biz ya da diğer başka kurumlar, bu olumsuzluğu kendi sorunları gibi kabul etmeli ve çözmeye çalışmalardır.
Evet Cumhuriyetin kuruluş döneminin şiarı “her şeyi kendimizden bekleriz”di. Evet biz de öyle yapmalı ve durağanlıktan kendimizi kurtarmanın yol ve yöntemlerini bulmalı, her şeyi kendimizden beklemeliyiz.
Tarihimizde var mı böylesi dönemler? Elbette vardır. Bu dönemlere, bu deneyimlere bizlerden daha vakıf olan arkadaşlarımız bulunuyor aramızda.
Şu kesin ki ülkenin genel siyaseti meslek örgütlerine yansıyor, meslek örgütleri ülke siyasetini etkiliyor.
Şu an bizler ülke siyasetinin, toplumsal ve kültürel ortalamanın olumsuz sonuçlarını yaşıyoruz. Bunu kendi alanımızda nasıl tersine çeviririz, deyim yerindeyse makus talihimizi nasıl değiştiririz bunu kendimize dert edinmeliyiz.
Dile kolay 700 bin mühendis, mimar ve şehir plancısından söz ediyorum. Bu müthiş bir güçtür. Ya da milyonu aşan sendikalı öğretmenden, 3 milyona yakın sendikalı işçiden, milyonlarca üniversite, lise öğrencisinden…
Bu bir bakıma çuvaldızı önce kendimize batıralım çağrısıdır.
Değerli Meslektaşlarım,
Vaktinizi daha fazla almak istemiyorum. Çok değerli katılımcıların önemli konulara temas edeceğini biliyorum. En azından tekrara düşmek istemiyorum ki böyle toplantılarda zaman zaman birbirini tekrar eden konuşmalar yapılıyor. Bu nedenle kendimce önem verdiğim birkaç konuyu öne çıkarmak istedim.
Sözlerimi bitirirken İsrail Devletinin katliamlarına karşı Filistin Halkının yanında olduğumuzu ifade etmek isterim.
Konuşmamı tüm dünyada barış çağrısıyla bitirmek istiyorum.
İlhan Berk’in dediği gibi “Dünyayı değiştirmez sözcükler ama bir ucundan tutarlar.”
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.