Bilirkişiler Hâkim Yerine Geçemez, Kusur ve Oranını Belirleyemez!
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, 6 Şubat Depremleriyle ilgili yürütülen yargı süreçlerinde bilirkişi incelemeleri hakkında, 26 Haziran 2024 tarihli açıklama.
Eklenme Tarihi: 26/06/2024
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası olarak 6 Şubat Depremlerinin yaratmış olduğu
yıkımda sorumluluğu bulunan herkesin yargı önüne çıkarılması ve bu
kişilerden hukuk nezdinde hesap sorulması gerektiğini söyledik ve
söylemeye de devam edeceğiz. Çünkü adil bir yargılama yapılmadan ve
gerçek sorumlular tespit edilip cezalandırılmadan, ülkemiz benzer
acıları yaşamaya, enkaz altında kalmaya devam edecektir.
Ancak
6 Şubat Depremlerinin ardından başlayan soruşturma ve yargı
süreçlerinde ne yazık ki var olan sorunlar çözülmediği gibi yeni
sorunlar eklendiği görülmektedir.
Önceki
depremler nedeniyle yürütülen yargı süreçlerinde benzerlerinin
yaşandığı gibi 6 Şubat 2023 Kahramanmaraş Depremlerinden sonraki yargı
süreçlerinde de bilirkişiler hakimlerin yerine geçerek, mevzuata ve
içtihatlara aykırı olarak şüpheli veya sanıklarla ilgili kusur ve kusur
oranı belirlemektedir.
Bilirkişilik Kurumu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı beşinci bölümünde, 266 ve 287. maddeleri arasında; Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun (CMK) ise yine “Bilirkişi İncelemesi” başlıklı ikinci bölümünde 62 ile 73. maddeleri arasında düzenlenmiştir.
HMK madde 266’da “Mahkeme,
çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde,
taraflardan birinin talebi üzerine yahut kendiliğinden, bilirkişinin oy
ve görüşünün alınmasına karar verir.” ifadesiyle, çözümü teknik
veya hukuki bilgiyi gerektiren hallerde hâkim tarafından re’sen veya
tarafların talebi üzerine bilirkişiye başvurulabileceğine değinilmiştir.
İlgili maddenin devamında ise “Ancak
genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği
hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz.” denilmiştir.
Maddeden de açıkça anlaşılabileceği gibi; hâkim uyuşmazlık konusu olaya ilişkin hukuki bilgiye kendisi zaten sahip olmalıdır. Bu nedenle, hukuki bilgiyle çözümü mümkün olan konularda bilirkişiye başvurması hukuken mümkün değildir.
CMK’nın 63. maddesinde de HMK’ya paralel şekilde “Çözümü
uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy
ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın,
vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin
istemi üzerine karar verilebilir.” ifadesiyle çözümü uzmanlığı veya
teknik bilgiyi gerektiren hallerde re’sen veya taraflardan birinin
talebi üzerine bilirkişiye başvurulabileceği hüküm altına alınmıştır.
Devamında ise yine HMK’ya paralel olarak “Ancak,
genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği
hukukî bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye
başvurulamaz. Hukuk öğrenimi görmüş kişiler, hukuk alanı
dışında ayrı bir uzmanlığa sahip olduğunu belgelendirmedikçe, bilirkişi
olarak görevlendirilemez.” düzenlemesine yer verilmiştir
Mevzuatımızda
bilirkişilik kurumuna ilişkin en kapsamlı düzenlemeler, 6754 sayılı
Bilirkişilik Kanunu ve 3 Ağustos 2017 tarih ve 30143 sayılı Resmî
Gazetede yayımlanan Bilirkişilik Yönetmeliği’dir.
Bilirkişi, 6754 sayılı Bilirkişilik Kanunu m.2/1-b, Bilirkişilik Yönetmeliği m.4/1-c’de, “Çözümü;
uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde oy ve görüşünü
sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi,” şeklinde tanımlanmıştır.
6754 sayılı Kanun m.3/2’ye göre,“Bilirkişi, raporunda çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz”. Bilirkişilik Yönetmeliği m.55/4’e göre, “Bilirkişi, raporunda ve sözlü açıklamaları sırasında hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.” düzenlemesi bulunmaktadır.
CMK m.67/3’e göre, “Bilirkişi, raporunda
ve sözlü açıklamaları sırasında çözümü uzmanlığı, özel veya teknik
bilgiyi gerektiren hususlar dışında açıklama yapamaz; hâkim tarafından yapılması gereken hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Adalet Bakanlığı Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü Bilirkişilik Daire Başkanlığının 07.09.2020 tarihinde yayımlanan, “Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar” (Rehber İlkeler)[1] m.16’da, “Somut
olayda özel veya teknik bilgiye gerek olup olmadığı ve bunların
belirlenmesi hukuksal bir işlem olup hakimin görevidir. Bu nedenle,
bilirkişi, raporunu hazırlarken hukuki nitelendirme ve
değerlendirmelerde bulunamaz. Tereddüt ettiği
hallerde, görevlendirmeyi yapan merciden hukuk sorunu ve inceleme
alanının kapsam ve sınırları hakkında bilgi istemelidir.” denilerek Bilirkişilerin hakimlerin görev alanlarına girmemelerinin önemi bir kez daha vurgulanmıştır.
5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 22. maddesi “Taksir” başlığı altında
taksirli suçlarda uygulanacak yaptırımları düzenlemekte, taksirin
derecelerine değinmektedir ve maddenin gerekçesine göre,
“Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut
olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediğinin
belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin
ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi
müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının
belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu
muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik
kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının,
hangi trafik kuralının ne suretle ihlal edildiğinin, trafiğe çıkarılan
aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının
belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu
durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı
olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin
yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme
yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin
kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz
önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve
üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir”
Yargıtay Hukuk Dairelerinin çok sayıda içtihadında[2] Borçlar Kanunu m.53’e atıf yapılmış ve “BK.53.(TBK.74)
maddesinde haksız eylemin “kusur” öğesi konusunda hukuk hakimine
tanınan yetkiler iki bölüm olup, birincisi “kusur bulunup
bulunmadığına”, öteki “kusurun derecesini ve zararın tutarını
belirlemeye” ilişkindir. Hâkim, kusurun derecesini ve zarar tutarını
belirlemede tam bağımsızdır.
HMK
266 madde (HUMK 275 md.) hükmüne göre de kusur oranlarının belirlenmesi
teknik değil hukuki bir konudur. Elde edilen teknik bulgulara göre
hâkim bu oranı belirlemede ihlal edilen kuralları göz önüne almalıdır.” ifadelerine hükümde yer verilmiştir.
Yargıtay Ceza Dairelerinin çok sayıda içtihadında[3] “teknik uzmanlığı gerektiren belirlemeler dışında olan kusur değerlendirmesinin hâkimin uzmanlığı alanında bulunması” vurgulanmıştır.
Belirtilen
tüm bu düzenlemeler ve içtihatlar Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler
ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar m. 27
kapsamında özetlenmiş ve Bilirkişi Raporlarının büyük çoğunluğunda
görülen kusur oranı belirlenmesinin hukuksuzluğu açık şekilde ortaya
konulmuştur: “Kusurun tespiti normatif bir değerlendirmeyle mümkündür ve sadece hâkimin yetkisindedir.Bilirkişi
münhasıran hâkimin yetkisinde olan kusurluluk konusunda (asli/tali
kusurlu, kusursuz, yüzdelik kusur oranı) herhangi bir değerlendirme
yapamaz. Aksi yöndeki tutum bilirkişilik görevinin sınırlarını aşmayı ve
hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.”
Anayasa m. 132’de, “Hâkimler,
görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdanî
kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi,
yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve
talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve tehlike bulunamaz” hükmü bulunmaktadır.
Bilirkişilerin
münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir
değerlendirmede bulunması, yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hakimlere tavsiye ve telkinde bulunulamayacağı kuralına aykırılık
oluşturacağı gibi bilirkişilik görevinin sınırlarını aşacağı ve hâkimin
yerine geçme sonucunu doğuracağı açıktır.
Bilirkişi Raporlarında ısrarla kusur ve oranı belirlenmesine karşın, “Bilirkişi raporları hâkimi bağlamaz, bilirkişi kusur oranı belirlese de hâkim kararında bağımsızdır”
gerekçesi gerçekçi olmadığı gibi uygulamada karşılığı da
bulunmamaktadır. Yargı süreçlerinde Bilirkişi Raporlarında kusurlu
bulunanların tutuklanıp, kusurlu bulunmayanların serbest bırakıldığı çok
sayıda örnek bilinmektedir. Üstelik hakimlerin vicdani kanaatleri
Bilirkişi Raporuyla birlikte sakatlanmakta, masumiyet karinesi ve adil
yargılanma hakkı kusur isnatlı Bilirkişi raporları ve raporlara
dayanarak yapılan adli işlemlerle ihlal edilmektedir.
Ne
hakimlerin ne de mevzuata aykırı olmasına rağmen kusur oranı belirleyen
bilirkişilerin ellerinde bir “kusur ölçer” veya dünya üzerinde kabul
görmüş objektif bir kriter bulunmamaktadır. Tamamen göreceli bir
değerlendirme ile kusur oranları belirlenmektedir. Bu nedenledir ki,
yargı süreçlerinin adil olabilmesi için mahkemelerin önüne gelen somut
olaylarda tüm taraflar dinlenip, tüm deliller değerlendirildikten sonra
zarar görenin kusuru ve varsa ağır ve/veya hafif kusur ölçülerinden
hareketle (zarar görenin ağır kusurunun bulunması halinde illiyet
bağının kesildiği de gözetilerek) ve hakkaniyet ölçülerinde kusurlu
davranışta bulunan tarafın sorumlu tutulacağı oran belirlenip sonucuna
göre hakimlerin karar vermesi bir zorunluluktur.
Uygulamada,
bilirkişi raporları arasında orantısal kusur değerlendirmesindeki
farklılıklar ve raporların denetime elverişli olmaması, sübjektif
olmaları başta olmak üzere diğer sorunlar raporlara itirazları,
çelişkilerin giderilmesi için alınan ek ve yeni raporları getirmekte,
istinaf ve temyiz kanun yollarında bilirkişiler tarafından yapılan kusur
değerlendirmelerinin uygun bulunmaması tespiti halinde ise yargı
süreçleri yıllarca uzayabilmekte, yargı süreçlerinin tüm tarafları
açısından adalete erişim gecikmektedir.
Mevzuata,
öğretiye ve içtihatlara açıkça aykırı olan Bilirkişilerce kusur
değerlendirmesi ve/veya tespitinden bir an önce vazgeçilmelidir. Aksi
uygulamaların yargı süreçlerinin uzaması, adalete erişimin gecikmesi,
masumiyet karinesi ve adil yargılanma hakkının ihlalinin yanı sıra
mevzuata aykırı biçimde kusur değerlendirmesinde bulunan bilirkişilerin
hukukî ve meslekî sorumluluklarını gerektireceği dikkate alınmalıdır.
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası 6 Şubat depremlerinin ardından başlayan
soruşturma ve yargı süreçlerine dair tespit ettiği sorunları ve
önerilerini kamuoyu ile paylaşmaya devam edecektir.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odasınca 6 Şubat Kahramanmaraş Depremleri
sonrasında yürütülen yargı süreçlerine yönelik bugüne kadar yapılan
açıklamalar ve bağlantıları aşağıda sıralanmıştır:
“Adalet
Bakanlığına Çağrımızdır, Soruşturmalar Cadı Avına Dönüştürülmesin!”,
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun 15 Mart 2023 tarihli
açıklaması.
“6
Şubat Depremlerinin Asıl Sorumluları Hesap Vermeli, Yargı Süreçleri
Adil Olmalıdır!”, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, 6
Şubat Depremleri hakkında yürütülen yargı süreçleri hakkında, 13 Aralık
2023 tarihinde yaptığı açıklama.
“Meslektaşlarımızın
Tutuklu Yargılanmalarına İtiraz Ediyoruz!”, TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odası Yönetim Kurulunun 27 Nisan 2024 tarihli açıklaması.
“Kanunsuz Suç Olmaz! Aleyhe Düzenleme Geriye Yürümez!”,TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun 6 Şubat Depremleriyle
ilgili yargı süreçleri hakkında 10 Haziran 2024 tarihinde yaptığı
açıklama.
Şubat
2023 Depremlerinde Binaları Hasar Görerek Yıkılan Statik Proje
Mühendislerinin Yargılanmalarında Esas Alınacak Bilirkişi Raporlarının
Teknik Yaklaşımı ile İlgili TMMOB İnşaat Mühendisleri Odasının Görüşü
Depremde Yıkılmış Betonarme Bir Binadan Beton Karot Numunesi Alınır Mı?
Şubat
2023 Depremlerinde Binaların Ağır Hasar ve Yıkımlarında Tasarım, Yapım
ve Denetim Hataları Yanında Depremlerin Büyüklüğünden ve
Yönetmeliklerden Kaynaklanan Sorunlara İlişkin Bir İrdeleme: Antakya
Örneği
[2]
Örneğin Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 2018/6414 E. 2020/4591 K.; Yargıtay
17. Hukuk Dairesi 2019/5890 E. 2020/8066 K. sayılı kararları.
[3]
Örneğin Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 18.01.2016 tarihli, 2015/2911 E.
2016/466 K.; Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 17.12.2015 tarihli, 2015/1547
E. 2015/19324 K. sayılı kararları.