Kentsel Dönüşüm Uygulamaları Mülkiyet Hakkını Gasp Etmenin Gerekçesi Yapılamaz
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, Kentsel Dönüşüm Yasası hakkında, 11 Kasım 2023 tarihinde yaptığı açıklama.
Eklenme Tarihi: 26/06/2024
Kentsel dönüşüme yönelik düzenlemeler içeren 7471 Afet Riski Altındaki
Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, TBMM Genel Kurulunda
kabul edilerek yasalaştı.
21 maddelik Kanun’un afet riski altında bulunan bölgelerde kentsel
dönüşüm çalışmalarını hızlandırmak amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir. Bununla
birlikte Kanun’un 6. Maddesi ile yeniden tanımlanan “rezerv yapı alanı” mülk
hakkının gasp edileceği yolunda, kamuoyunda endişelere yol açmıştır.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki rezerv yapı alanı, yeni yerleşim alanı
olarak kullanılmak üzere belirlenen alanlar olarak tanımlanmaktadır. Yürürlükteki
yasada “yeni yerleşim alanı” ibaresi, yani üzerinde yerleşim yeri bulunmaması
koşulu varken yeni düzenlemeyle birlikte bu ibare metinden çıkarılarak bu
zorunluluk kaldırılmıştır. Bazı yasal süreçlerde tanımın halihazırda yerleşim
alanı olan yerleri içermediği gerekçesiyle, yerleşim yerlerinde yer alan
parsellerin de rezerv yapı alanı olarak belirlenebilmesi sağlanmıştır.
Bu yönüyle deprem riskli binalarda oturanların emniyetli konutlara
taşınacağı üzerinden meşruiyet sağlansa da bu düzenleme özellikle kent
merkezlerinde bulunan değerli arsa ve arazilerin rezerv yapı alanı olarak ilan
edilmesi sonucu alt, alt-orta gelir gruplarının, kent yoksullarının yerlerinden
edilmelerine yol açacağından ve onlar için inşa edildiği öne sürülen projelerin
üst gelir grupları ve zengin yabancılarca doldurulacağından deprem karşısında
sınıfsal bir ayrımcılık oluşacağı endişesini taşımaktayız.
Anayasa ile teminat altına alınan mülkiyet hakkının gaspı karşısında
hak aramanın yolları daraltılmış ve kısıtlanmıştır. Ayrıca yerel yönetimlerin
yetkileri tamamen ortadan kaldırılırken Kentsel Dönüşüm Başkanlığına sınırsız
özel yetkiler verilmektedir. Uygulama esnasında “Rezerv Yapı Alanı” tespiti
yapılırken bu tespit yetkisi sınırlı olarak kullanılmalıdır. Zira söz konusu
tespit riskli yapı ve alanların yerinde dönüşümü söz konusu olmadığında gündeme
gelmelidir.
Bu yasa ile Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığına sonsuz idari
işlem yetkisi verilmiş, Yasa’da öngörülen amaçlar çerçevesinde kullanılmak
üzere, riskli alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet
edenlerin nakledileceği rezerv konut ve işyerleri, riskli alanlarda ve bu
alanlar dışındaki riskli yapılarda ikamet etmeyen kişilere satışı yapılabilecek
her türlü yapı ile gelir ve hasılat getirecek her türlü uygulama yapılabileceği
ve bu alanların yeni yerleşim alanı olarak kullanılabileceği düzenlenmiştir.
Ülkemizde kentsel dönüşüm uygulamalarının geçmişini hatırlatmanın
önemli olduğunu ifade etmek gerekir. Kentsel dönüşüm konusu, 2011 Van Depremlerinin
ardından "Afet Riskli Altındaki Alanların Dönüştürülmesi" hakkındaki
kanun ile tartışma konusu olmaya başlamıştır. Nitekim Van Depremlerinin
yarattığı duyarlılık maniple edilerek gündeme getirilen ve 2012 Mayıs ayında Meclis
Genel Kurulundan geçen "Kentsel Dönüşüm Uygulamaları" herhangi bir
veri veya envanter çalışmasına dayanmaksızın 5 Ekim 2012`de 33 ilde aynı anda
150 kamu binasının yıkımları ile başlatılmıştır. Yıkımların neye göre
belirlendiği konusunda bilinen tek şey, dönemin Çevre ve Şehircilik
Bakanlığının Haziran ayında riskli alan ve riskli yapıların tespit
çalışmalarının başlatılması için 81 il Valiliği ve Belediyeye bir genelge
göndererek talimat vermiş olmasıdır. Valilik ya da belediyelerin nasıl bir
çalışma yaptığı, yıkımların hangi plan, veri ve önceliğe dayanılarak
gerçekleştirildiği belirsiz kalmıştır. Aynı Yasa, yapı denetimden muaf tutulan
TOKİ`ye rezerv alanlarının belirlenmesi gibi önemli bir yetki daha vermiş,
süreç tüm kentlerde gerekli zemin etüt çalışmaları tamamlanmaksızın inşaatlara
başlayan TOKİ`nin insafına terk edilmiştir.
Aradan geçen 11 yıldan sonra kentsel dönüşüm uygulamalarına
bakıldığında, asıl amacın depreme yönelik hazırlık olmadığı, rant değeri yüksek
bölgelerde kentsel dönüşümün hız kazandığı açıkça görülmüştür. Rant
çevrelerinin gözünü diktiği bölgelerde yaşayan mülk sahiplerinin haklarını
hukuk yoluyla koruma çabaları bu süreçte bir engel olarak görülmüştür. Gelgelelim
son çıkarılan yasayla birlikte bu engel de ortadan kaldırılarak, gerekirse
kolluk marifetiyle yurttaşların mülklerine el konulmasının önü açılmıştır. Artık
hak sahiplerinin yarıdan bir fazlasının onay vermesi durumunda bina, Kentsel
Dönüşüm statüsüne alınacak, dönüşüme giren yapılar için borçlanan ya da
tapusuna haciz konan vatandaşlar borcunu ödeyemez duruma düştüğünde mülkiyet
hakkını tamamen kaybedebilecek, konutta sadece oturma hakkına sahip olacaktır.
TBMM’nin İzmir Depremi sonrası kurduğu Araştırma Komisyonun Temmuz 2021
tarihli raporuna göre Türkiye’de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7
milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. TBMM’nin Kahramanmaraş
merkezli depremlere ilişkin çıkarmış olduğu Mayıs 2023 tarihli raporundan
anlaşıldığı üzere son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli
yapıya “Kentsel Dönüşüm” adı altında müdahale edilerek yenilenmesi
sağlanmıştır. Yani 2012 yılından bu yana riskli olduğu düşünülen yapı
miktarının sadece %3-4 civarındaki kısmı yenilenebilmiştir. İstanbul’da Çevre,
Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının tahminlerine göre 600 bin
civarında yapının riskli olduğu belirtilmektedir. Buna karşılık 81 bin 228
binanın “Kentsel Dönüşüm” kapsamında yıkılıp yenilendiği TBMM’nin Mayıs 2023
tarihli raporunda ifade edilmektedir.
Eğer olası bir depreme karşı yapı güvenliliğinin tesis edilmesi
gerçekten amaçlanıyorsa bunun yurttaşların mülkiyet hakları gözetilerek
kültürel, sosyolojik ve ekolojik gereklilikler dikkate alınıp, katılımcı ve
şeffaf bir süreçle gerçekleştirilmesi gerekir. Kentsel dönüşüm uygulamaları en
temelde, rant gruplarının çıkarlarına göre değil, deprem karşısında endişe
duyan toplumun ihtiyaçları ve beklentileri doğrultusunda hayata geçirilmelidir.
Sadece yeni inşaat yaparak, insanları daha fazla borçlandırarak, kentin dışına
göndererek afetle mücadele edilemeyeceği geçmiş deneyimlerle anlaşılmıştır.
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu