10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu İzmir’de Gerçekleşti
Eklenme Tarihi: 26/06/2024
TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası adına İzmir Şubesi tarafından “Cumhuriyet’imizin İkinci Yüzyılına Girerken Kıyı ve Deniz Mühendisliğini Neler Bekliyor?” temasıyla Prof. Dr. Adnan Akyarlı anısına düzenlenen 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu 16-17 Kasım 2023 tarihlerinde İzmir Tepekule Kongre Merkezi’nde gerçekleşti.
Düzenleme Kurulu Başkanları Prof. Dr. Özgür Kırca ve Doç. Dr. Bergüzar Özbahçeci Öztunalı’nın konuşmalarıyla başlayan Sempozyumun açılış oturumunda İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç, Şube Yönetim Kurulu Başkanı Eylem Ulutaş Ayatar ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkan Vekili Mustafa Özuslu birer konuşma yaptılar.
Ardından “Prof. Dr. Adnan Akyarlı Anısına – Kıyı Mühendisliğinin Gelecek Perspektifi” başlıklı panel Oturum Başkanı Prof. Dr. Ayşen Ergin’in açılış konuşmasıyla başladı. Panelde Prof. Dr. Yalçın Yüksel ve Dr. Işıkhan Güler birer sunum yaptılar. Sunumların ardından Prof. Dr. Gürkan Özden, Prof. Dr. Adnan Akyarlı ile ilgili anılarını ve gözlemlerini aktardı.
Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz Prof. Dr. Adnan Akyarlı ile ilgili İzmir Şube tarafından hazırlanan video gösteriminin ardından Akyarlı ailesi adına kızı Ayşın Akyarlı Savatlı Adnan Akyarlı ile ilgili bir konuşma yaptı.
Sempozyumda Tsunami, İklim Değişikliği, Oyulma, Dalga ve Rüzgar İklimi, Katı Madde Taşınımı, Fiziksel Modelleme, Yenilenebilir Enerji, Limanlar ve Kıyı Yapıları Performans Analizi, Sayısal Modelleme ile Fiziksel Modelleme-Kıyı Yapıları başlıklı 10 oturumda 58 bildiri sunumu yapıldı. Ayrıca 5 poster bildiri sunuldu.
Sempozyum kapsamında düzenlenen İnşaat Mühendisliği öğrencilerinin katıldığı Ideathon yarışmasında yapılan sunumlar sonucunda dereceye giren ekipler belirlendi.
Sempozyumun ikinci gününde bir davetli konuşmacı oturumu ile “İzmir Körfezi” oturumu düzenlendi.
İMO Yönetim Kurulu Başkanı Taner Yüzgeç'in yaptığı konuşma:
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Konuklar, Değerli
Katılımcılar
Hepinizi Yönetim Kurulu adına
saygıyla selamlıyorum.
Birincisi 1996 yılında
gerçekleştirilmiş olan Sempozyumumuz bugün onuncusuna ulaşmış durumdadır.
Kuşkusuz ki, 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumu da bundan öncekiler gibi başarılı
geçecek, Kıyı ve Deniz yapıları açısından pek çok kıymetli bilimsel çalışmaya
zemin oluşturacaktır.
Bu vesile ile Sempozyumun hayata geçmesini
sağlayan Düzenleme ve Danışma Kurulu üyelerine, çalışmalarını ve görüşlerini
camiamızla paylaşacak olan tüm katılımcılara ve İzmir Şubemiz Yönetim Kuruluna
ve emekçilerine ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Değerli meslektaşlarım,
10. Kıyı Mühendisliği
Sempozyumunun önemli bir başka özelliği daha var. O da, çok kıymetli hocamız Prof.
Dr. Adnan Oğuz Akyarlı anısına düzenleniyor olmasıdır. Adnan hoca, bir yıl önce,
geride yüzlerce eser bırakarak aramızdan ayrıldı. O sadece kıyı yapıları ve
hidrolik alanında öne çıkmış bir bilim insanı değil, aynı zamanda şehrine ve
halkına sevdalı gerçek bir aydın ve tam bir entelektüel idi. Bu yüzden
aramızdan ayrılışı yeri doldurulamaz bir boşluk bıraktı.
Anısı önünde minnetle ve saygıyla
eğiliyorum.
Değerli meslektaşlarım,
10. Sempozyumumuz “Cumhuriyet’imizin ikinci yüzyılına girerken
kıyı ve deniz mühendisliğini neler beklemektedir?” sorusunu sormakta ve
bugünden bunlara yanıt aramaya çalışmaktadır. Biliyorum ki bu konuda çok önemli
değerlendirmeler yapılacaktır.
Ben de bu noktaya ilişkin kısaca görüşlerimi
paylaşmak isterim.
Bugünden yarına, yani ikinci
yüzyıla baktığımızda gelişmelerin neler olabileceğini ve bunlar için neler
yapılabileceğini anlayabilmek için dünden bugüne olagelenlere de bakmak gerekir.
Kıyı yapılarının ilk çağlardan bu
yana uygarlıkların oluşmasında ve gelişmesinde kilit bir rol oynadığını
söylemek iddialı bir tespit olmayacaktır. Çünkü ticaret, deniz ve su yollarının
kullanılmasıyla başlamış, akabinde yerleşim ve ticaret merkezleri kıyılara
kaymış ve beraberinde kıyı ve deniz yapıları gelişmeye başlamış hatta kentleşmeyi
ve sanayileşmeyi belirlemiştir.
Antik çağlardan bu yana durum,
farklı bir görünüm arz etmemektedir. Bugünün dünyasında da ticari merkezler
kıyılarda oluşmakta, sanayiler büyük oranda kıyılara veya kıyılara yakın
yerlere kurulmakta, çünkü mal ve hizmet taşımacılığı %60’ların üzerinde bir
oranla deniz ve su yolları aracılığı ile yapılmaktadır.
Önümüzdeki yüzyılda da denizlerin
önemi açısından durum çok farklı olmayacak gibi görünmektedir.
Fakat önümüzdeki yüzyıl, dünyamız
açısından hiç de kolay bir yüzyıl olmayacağa benzemektedir. Çünkü iklim
değişikliği ve meteorolojik kriz daha bugünden kıyılarımızı, kıyı yapılarımızı ve
dolayısıyla kıyı mühendisliğini fazlasıyla zorlamaktadır.
İklim değişikliği küresel
ısınmadan kaynaklanmaktadır. Atmosferdeki sıcaklık artışının ana nedeninin
insan kaynaklı sera gazı emisyonu olduğu, bunda en büyük payın da karbondioksit
gazına ait olduğu ve bu gazın kaynağının da fosil yakıt tüketimi olduğu tüm
dünya tarafından artık neredeyse ezberlenmiş durumdadır. Ayrıca bu emisyonun
%50’sinden fazlasının da sanayileşmiş birkaç ülke tarafından yapıldığı yine
herkes tarafından bilinmektedir.
Atmosferik sıcaklık ortalamasının
artması, meteorolojik ve klimatolojik aktiviteleri hızlandırmakta ve şiddetini
artırmaktadır. Nitekim son 20 yıl içerisinde gerçekleşen meteorolojik hava
olaylarının sayısında ve şiddetinde artışlar gözlenmiş, deniz seviyelerindeki
yükselme ivmeleri artmış, deniz suyu sıcaklarındaki artış deniz ekosistemini
olumsuz etkilemiştir.
Kapitalist dünyanın düzenleyici
örgütlerinden biri olan Dünya Ticaret Örgütü bu durumu “Dünyamız için ciddi bir
varoluşsal risk" olarak değerlendirmektedir.
Şimdi soru şudur; kıyı
şehirlerini, kıyı yapılarını, ticareti, sanayiyi, ulaştırmayı doğrudan ve
olumsuz yönden etkileyecek olan bu durum durdurulup geri döndürülebilir mi?
Evet mümkün! Ancak dünya
halklarının yani insanlığın, yeni ve farklı bir iktisadi, siyasi sistem
oluşturmasıyla mümkün olabilecektir.
Çünkü küresel atmosferik ısınmayı
durdurabilmek için karbon salınımının azaltılması yetmez! Karbon salınımının
azaltılması kadar karbon emiliminin de artırılması gerekmektedir. Bu da ormanların, meraların, okyanus ve
denizlerdeki mercanların korunması demektir. Kısaca doğanın, ekosistemin
korunması ve geliştirilmesi demektir.
Sadece Avrupa’da, Amerika’nın
kuzeyinde doğayı korumak yetmez! Türkiye’de Afrika’da, Ortadoğu’da Asya’da da
korumak gerekir. Ekvator kuşağı ormanlarını korumak gerekir. Okyanusları,
denizleri, gölleri, akarsuları korumak gerekir. Karbon salınımının en çoğunu yaratan
termik santral için yok edilen Akbelen Ormanlarını da korumak gerekir.
Nüfus artışının önlenmesi,
kontrolsüz nüfus hareketlerinin yani göçlerin ve buna sebep olan savaşların
durması gerekir. Plansız ve kontrolsüz kentleşme, kontrolsüz ve plansız tarım
ve sulama, kontrolsüz maden işletmeleri,
rasyonel olmayan yatırım ve yapılar, kısaca tüketim ve sömürü üzerine oluşmuş
düzenin durdurulması gerekir. Önümüzdeki ikinci yüzyılda dünyanın ve dünyadaki
canlı türlerinden biri olan insanoğlunun varlığı buna bağlıdır.
Tekraren söylemek gerekirse Dünya
Ticaret Örgütü’nün deyimiyle “dünyamız ciddi bir varoluşsal risk” altındadır.
Değerli meslektaşlarım,
Meseleyi ülkemiz açısından
değerlendirecek olursak, az önce dünya geneli için bahsettiğim sorunların daha
da ağırlaştırılmış haliyle yaşandığını söylemek zorundayım.
Neo-liberal kapitalist düzenin ne
yazık ki en vahşice uygulandığı ülkelerden biri konumuna düşürülmüş durumdayız.
Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki kamucu anlayış, 1960’lardaki planlı
kalkınmacılık yerini başka kavramlara bırakmış durumda.
Bu düzen içerisinde yarın yok!
Önümüzdeki on yıl yok! Önümüzdeki 50 yıl, 100 yıl yok!
Dolayısıyla planlama yok! Toplumsal
kalkınma yok!
Yerine sadece bugün var. Bu gün
için elde edilecek karlar var. Bugünün ihtiyacı olan finansal büyüme var!
Kamuya ait kıyıların, limanların
satılması var. Özelleştirmesi var.
Planlama ve kalkınma kavramları
sermayenin sınırsız taleplerini, kamusal ihtiyaçlar çerçevesinde sınırlayan
belge ve tutumlar olması nedeniyle, son yirmi yılda daha da pervasızlaşarak, 40
yılı aşkın bir süredir yok edilmektedir.
Bu yüzden tüm alanlarda olduğu
gibi, ulaştırma ve kıyı yapılarına yönelik yapılan planlar da yapılan ama asla
uygulanmayan metinler halinde raflarda yerini almaktadır. Planlamayı takip eden, yapılacak yatırımları
plana göre onaylayan kurumlar ise ortadan kaldırılmış durumdadır.
Çünkü planlamayı koruyan
müesseseler (bağımsız yargı dahil olmak üzere) var olduğu sürece; dünyanın en
saçma, en tahripkar, en pahalı ve mühendislik açısından en riskli fantezisi
olan Kanal İstanbul gibi absürt projelere teşebbüs dahi edilemez.
İktisadi olarak ülkeye vereceği
zarar 6 Şubat depremlerinin verdiği zarar kadar olan, Marmara ve Karadeniz
ekosistemine vereceği zararın ölçülemeyeceği, deprem esnasında ve sonrasında
yaratacağı risklerin hesaplanamadığı ve elit bir tabakanın daha da
zenginleşmesinin dışında başka bir işe yaramayacak olan Kanal İstanbul projesi,
ancak bugünkü vahşi neo-liberal düzen içinde kendine yer bulabilmektedir.
Ancak üzülerek ifade etmek
zorundayım ki, akademik unvan sahibi ve mühendis sıfatını taşıyan bazı kişilerin
hazırladıkları ÇED raporları siyasal iktidarın aldıkları kararların kılıfını
oluşturmaktadır.
ÇED raporu skandalları son
yıllarda ne yazık ki artarak devam etmekte ve çevre katliamlarına zemin
hazırlamaktadır.
Değerli meslektaşlarım, Değerli
konuklar,
Bir avuç zengin yaratma dışında
hiçbir işe yaramayan bir başka projeden örnek verecek olursak kamuoyunda
yarattığı çevre felaketiyle bilinen Rize –İyidere Lojistik Limanını (Konteyner,
Genel Kargo ve Ro-Ro Limanı) işaret edebiliriz. 2021 yılında Odamız Kıyı Deniz
Kurulunun çıkarmış olduğu rapor, konuyu bütün çıplaklığı ile ortaya
koymaktadır.
Bu projenin genel amacı Bakanlık
tarafından şöyle açıklanmaktadır; “…Güneydoğu
Anadolu Projesi (GAP) ürünlerinin önemli bir bölümünün Doğu Karadeniz
Endüstriyel Gelişme Bölgesine ve Limanına çıkarılarak dünya pazarlarına
ulaştırılması sağlanacaktır. Ovit tünelinin açılmasıyla Endüstriyel Gelişme
Bölgesi ile Erzurum bağlantı yolu yıl boyunca ulaşıma açık kalacaktır. Bu
bağlantı yolu mesafe ve zaman açısından avantaj sağlayacağından, GAP’ta yetişen
ürünler, Mersin Limanından daha erken bir zamanda İyidere-Of havzasına
ulaşabilecektir. Ayrıca bu yol, Doğu ve Orta Doğu’da yer alan komşularımızın da
Karadeniz’e ulaşımını sağlayacak, ihracat ve ithalatlarını bölgede yapılacak
olan liman üzerinden gerçekleştirmelerine imkân verecektir…” denilmektedir.
Bu ihtiyaç anlaşılan öyle
beklenmedik bir şekilde oluşmuştur ki, 2010 yılı Ulaştırma Kıyı Yapıları Master
Planı çalışmaları bu gelişmeyi ön görememiştir!
Tabi ki böyle bir durum söz
konusu değildir.
Çünkü, inşasına başlanmış olan
İyidere Limanının Samsun Limanına olan uzaklığı 195 km, Hopa Limanına uzaklığı
53 km, Trabzon limanına uzaklığı 35 km, Rize Limanına uzaklığı ise 13 km’dir.
Bu bölgede limanlar birbirlerine oldukça yakındır ve tüm limanlar yaklaşık %30
kapasite ile çalışmaktadır.
Diğer yandan Doğu Karadeniz
illerinin ihracat rakamları 2010 yılından beri ya aynı kalmakta ya da başta
Rize olmak üzere bazı illerde istikrarlı bir şekilde azalmaktadır. Kaldı ki
ihtiyaç halinde mevcut limanların kapasitelerinin artırılmaları mümkün iken,
İkizdere Vadisinde tam bir çevre katliamına sebebiyet verme pahasına
milyarlarca lirayı bu yatırama harcamanın izah edilebilir yanı yoktur. İzah
edilemediği için, bu projeye karşı çıkan bizler siyaset yapmakla itham
edilmekteyiz.
Değerli meslektaşlarım,
Değerli katılımcılar,
Cumhuriyetin birinci yüzyılı ne
yazık ki böylesi bir tabloyla kapandı. İkinci yüzyılda ise ne ülkenin ne de
dünyanın böylesi bir düzeni sürdürebilme imkanı vardır.
Umuyor ve inanıyorum ki,
önümüzdeki yüzyılda Cumhuriyetin başlangıç yıllarında ortaya koyulan perspektif
ile yurdun kalkınmasını önceleyen, kamucu politikaların hakim olduğu, planlı
kalkınmayı önceleyen bir ülkede yaşayacağız. Böylesi bir ülkenin
yaratılmasında, her türlü güçlüğe rağmen İnşaat Mühendisleri de yerini
alacaktır.
Biz İnşaat Mühendisleri; yapılan
işlerin/yatırımların ülkenin ve toplumun ne kadar yararına olduğunu, kısıtlı
ülke kaynaklarının ne kadar doğru ve verimli kullanıldığını, kısa, orta ve uzun
vadelerde ülkeye ve topluma getirisinin neler olabileceğini, yapılan
yatırımların doğa ve çevreyle ne kadar uyumlu olduğunu irdeleyip toplum adına
ve ülke yararına söz söylemeye devam edeceğiz.
Bu duygularla sizleri selamlıyor,
Sempozyumun başarılı geçmesini diliyorum.
İki gün boyunca iki salonda gerçekleştirilen 10. Kıyı Mühendisliği Sempozyumunun tümünün video kayıtları @imoizmir35 Youtube kanalından izlenebilir:
https://youtube.com/playlist?list=PLVTA6M_B-yJ_ooPhHVxUW3emQE78pO9Ag&si=A2-o2lFzaQmujVnd
Sempozyum Bildiriler kitabını aşağıdaki bağlantıdan indirebilirsiniz:
https://kms10.imo.org.tr/2023/11/15/419/
Sempozyum Web sitesi:
https://kms10.imo.org.tr/