İMO Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna Oldu&Olacak Belgeselinde
Eklenme Tarihi: 27/06/2024

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna ile Türkiye’nin Depremselliği ve Yapı Stoku ile ilgili Independent
Türkçe için hazırlanan ve 6 Mart 2024 tarihinde yayımlanan
Oldu&Olacak Belgeselleri için söyleşi gerçekleştirildi.
“Şantiye Şefliğine İnşaat Mühendisi Yerine Teknik Eleman Getiremezsiniz”
“İstanbul
Küçükçekmece’de 4 katlı bir bina bilinmeyen bir sebeple çöktü. Bölge
yaya ve araç trafiğine kapatıldı. Olay yerine çok sayıda ekip sevk
edildi.”
Haberin devamını zaten biliyorsunuz. İlave edilecek bilgi belki bina sahibinin savcılık soruşturmasındaki ifadesi. “Geçen
yıl meydana gelen depremden sonra devletin ‘Yarısı Bizden’ kampanyasına
başvurdum. Ancak binanın sağlamlığıyla ilgili rapor almadım” diyor. Binanın tam da müteahhit bulacağı zaman çöktüğünü söylüyor.
Peki
1 kişinin ölümüne neden olan biri 6 aylık kız çocuğu 8 kişinin
yaralanmasına neden olan bina gerçekten bilinmeyen bir sebeple mi çöktü?
O sorunun yanıtı muallak. Aydınlatan ise TMMOB İnşaat Mühendisleri
Odası İstanbul Şubesi. TMMOB’a göre dört katlı binanın çökmesinin
ardında yatan nedenler var.
Ve mevzu bahis bu nedenler bugüne kadar tanık olunan, işitilen ve ders
alınmayan, açıkçası bilinen sebepler aslında. 1 kişinin hayatını
kaybettiği Küçükçekmece’deki bina 1988’de iki katlı inşa edilmiş,
sonradan iki kat kaçak eklenmiş, yalnızca düşey yükler altında herhangi
bir dış etki olmaksızın çökmüş. Uzun lafın kısası Türkiye bir kez daha
yetersiz yapı denetimiyle karşı karşıya. Sistemdeki sorunlar binaların
güvenli inşa edilmesini engelliyor. Ve Marmara Depremi’ni bekleyen mega
kent İstanbul bir kez daha benzer durumdaki on binlerce binanın
varlığını hatırlıyor. Sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin dört bir
yanında mevcut yapı stokunun güvenlik durumunun hızla belirlenmesi
gerekiyor.
İmar affının beraberinde getirdiği yıkımı, affın bir nevi cinayet olduğunu dile getirmeyen artık neredeyse yok. İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Nusret Suna da aynı fikirde.
Okuyacaklarınız
Fikir Gazetesi’nde yayınlanan deprem söyleşi serisinin devamı. Suna hem
mevcut yapı stokunu hem İstanbul’un depremle imtihanını hatırlatıyor
hem de şantiye şefliği yönetmeliğinin farkında olsak da olmasak da
hayatımızı nasıl etkilediğinden bahsediyor. “Deprem ülkesinde
şantiye şefini inşaat mühendisi yerine teknik elemandan seçer, bir
kişiyi dört yerden sorumlu tutarsanız bu iş olmaz” sözleri esasen hem bu söyleşinin hem Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu durumun kısa ama çarpıcı bir özeti niteliğinde.
“İmar Affı Çıkarmak Suç Olmalı”
Her
yıkıcı deprem sonrası en çok konuştuğumuz mesele İmar Affı, iktidarın
deyişiyle İmar Barışı. Türkiye’de bugüne dek toplam 20 imar affı
çıkarılmış. Sizin lügatinizdeki tanımı nedir?
Hükümetimiz
2018’de çıkarmış olduğu yasaya imar barışı dedi. Aslında olayı biraz
yumuşatmak için söylenen bir deyimdi. İmar barışı değil, tümüyle bir
imar affıydı. Senelerdir bu ülke imar aflarından çok çekti. İşini
hakkıyla yapanlar cezalandırılırken bilakis bu imar aflarıyla usulsüz
işlemler teşvik edildi. Bana kalırsa taammüden bir suçtur, suça
teşviktir. İmar affını çıkarmak, imar barışını övmek bence suç olmalı.
Nitekim hatırlayacaksınız 6 Şubat Depremleri’nden önce yine ülkemizde
cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru imar barışının çıkarılacağı yönünde
kulisler vardı. Ama 6 Şubat depreminden sonra Cumhurbaşkanı ne dedi? “Bir daha böyle bir şeyi kabul edemeyiz” dedi. Aynen
öyle. Demek ki, geçen sözler unutuluyor. Tekrardan gündeme getirilir.
Ve aynı acıları tekrar çekeriz. Bu biraz da toplumsal hafızamızla
alakalı. Affa her zaman zaten karşıyız.
Deprem Gelmeden Kendi Kendine Çöken Binalar
İstanbul’da
imar barışı ilan edilen yerler nereleri? Bunun hakkında bir bilgimiz
var mı? Ve bu yerlerin olası Marmara depreminde etkilenme olasılığı ne?
İstanbul’u
bir bütün olarak ele almamız lazım. 39 ilçemiz var. 39 ilçemizde de
imar affına uğrayan yapılarımız var. Yani yalnız bir bölgede değil. Evet
kentleşmesini erkenden tamamlayan bölgelerimiz var. Örneğin Kadıköy,
Beşiktaş, Şişli gibi ilçelerimiz… Son 30-40 yılda gelişen, çeperlerde
büyüyen ilçelerimizde ise imar affına müracaat eden yapı sayısı oldukça
fazla. Bir kere bu İstanbul’daki bütün yapı stoğumuzu ilgilendiriyor.
2018 senesinde o günkü bakanımız “Türkiye genelinde 20 milyona yakın yapı stoğumuz var. Bunun yaklaşık yüzde 50 ve yüzde 60’ı kaçak, ruhsatsız, iskansız yapı” demişti.
İmar barışını, sözde imar barışını birazcık yasallaştırmak, birazcık
yumuşatmak için gerekçeleri ortaya koydu. Rakamlar doğrudur. Evet yüzde
50, 60… Biz bu ölçeği İstanbul için taşıdığımızda yaklaşık 1 milyon 200
bin minimum yapı stoğumuzun olduğunu biliyoruz. Yüzde 50’si dediğimiz
zaman 600 bin, yüzde 60’ı dediğimiz zaman 700 bine yakın yapı stoğumuz
riskli. Sayın Bakan’ın da o zamanlarda söylediği gibi kaçak, ruhsatsız,
iskansız. Hatırlayacaksınız 2019 senesinin şubat ayında Kartal, Sema
sokakta bir bina çöktü, onlarca vatandaşımız enkazın altında kaldı.
Sonra incelendiğinde ne gördük? O yapı İmar Barışı’na müracaat eden
yapı. İşte onun gibi İstanbul’da binlerce yapı var. Kaçak ruhsatsız
iskansız yapı demek deprem güvenliği olmayan sağlıksız yapılardır.
Ki;
İstanbul Büyük Depremi’ni henüz görmedik. Şimdi İstanbul Büyük Depremi
geleceği zaman bahsetmiş olduğunuz rakamı düşündüğümüzde ortaya çok daha
endişe verice manzara çıkıyor değil mi?
Çok
doğru söylediniz. Daha bu binalarımız deprem olmaksızın bile kendi
kendine çökebiliyor. Yalnız o Kartal Sema Sokak değil. Hatırlayacaksınız
Zeytinburnu’nda, Bahçelievler’de, kentimizin değişik yerlerinde kendi
kendine çöken binalar vardı. Peki neydi bu yapılar? Hepsi İmar Barışı’na
müracaat eden yapılar. Niçin müracaat ettiler? Örneğin bu Kartal Sema
Sokak’ta binanın projesi yapılırken zamanında 6 kat yapılıyor. Sonra
bakıyorsunuz bina 8 katlı olmuş. İki kat fazladan yük ilave edilmiş. İş
bununla bitmemiş. Altındaki ticari alanlarda binanın taşıyıcı sistemine
fiziki müdahalelerde bulunulmuş. 6 Şubat’taki Kahramanmaraş
depremlerinde de binaların taşıyıcı sisteminin, kolonlarının
kesildiğini, kirişlerini kırmak için fiziki müdahalede bulunulduğunu
gördük, duyduk sıklıkla… Siz binanın taşıyıcı sistemine müdahale
ettiğiniz anda o yapı şimdilik ayakta duruyor gibi olur ama en ufak bir
müdahalede, en ufak bir deprem kuvveti geldiği zaman taşıyıcılığı hiç
yoktur, o bina çöker. Nitekim de öyle oldu.
“İlimle, Fenle ve Doğru Hesapla Her Bina Ayakta Kalır”
6
Şubat depremlerinde 11 ilde başta Maraş, Hatay, Adıyaman, Antep,
Malatya’da birçok yapının ne hale geldiğini gördük. Bunların arasında
kamuya ait yapılar da vardı. Yanlış hatırlamıyorsam Maraş’ta TMMOB’a ait
bir bina vardı ve dimdik ayaktaydı değil mi?
Evet, haklısınız. O İnşaat Mühendisleri Odası, Kahramanmaraş temsilcilik binamızdır.
Nasıl ayakta kalıyor mesela o bina?
Bir
kere mühendislik hesaplarını yaparken bütün her şeyi doğru
projelendirirseniz, doğru imalat yaparsanız, doğru uygulama ve doğru
denetim yaparsanız o binalar her depremde ayakta kalır. Ayakta kalır
derken şöyle… Elbette bina yaşı çok eskiyse, eski yönetmeliklere göre
yapıldıysa yeni yönetmeliğe göre yapılan binalara göre hasar oranı biraz
fazladır. Hasar alabilir binalarımız. Hesaplarımızı yaparken de
binalarımızı belli derecede hasar alabilir diye yaparız. Ama burada
önemli olan can güvenliğinin sağlanmasıdır. Yani fen ve sanat
kurallarına uygun bir şekilde yapıldıktan sonra o bina ayakta
durur. Nitekim şimdi oraları rezerv alan ilan edildi. Her taraf
yanındaki binalar yıkılmıştı, yıkılmayan binalar da vardı. Ama onu
buradan da belirtmek isterim. Bizim o binamızı da rezerv alanının içine
kattılar, yıkacaklar. Ama gönül isterdi ki; o bir müze olarak kalsın,
bir örnek yapı olarak kalsın, sağlam yapıydı.
“Benim Vatandaşım Herkesten İyi Bilir Anlayışının Neye Yol Açtığını Görüyoruz”
Mühendislik
hizmeti almayan bir yapının dayanıklı olup olmadığını mal sahibinin
yazılı beyanına bırakan bir sistem mi var Türkiye’de?
Türkiye’de
imar affıyla ilgili 14 defa yasa çıkarıldı. Diğerleri, süreleri
uzatıldı. Bazı ek maddeler eklendi. 1948’den bu yana 2002 senesine kadar
yani AK Parti iktidarına değin 7; 2002’den 2018 senesine kadar da 7 kez
yasa değişti. En son 2018’dekinin kapsamı çok genişti. Şimdi bakın,
bazı şeylerde imar affı olabilir. İmar affı nedir? İmar kirliliği
yaratan işlemlerde olabilir. Örneğin bir balkondur, bunu camla
kapamıştır. Bu bir imar kirliliğidir. Bu gibi konstrüktif esasların affı
olabilir. Şimdi burada 2018’deki yönetmelikte, yönetmeliğin 9.
maddesinde “Yapının deprem güvenliği olup olmadığı mal sahibinin beyanına esastır” diyordu. Burada ne diyordu? “Mal sahibi yapısının…” -aynı kelimelerle söylüyorum-, “…fen
ve sanat kurallarına uygun, teknik şartnamelere uygun yapıldığını beyan
eden imzalı kâğıdı ve parayı verdiği zaman yapı kayıt belgesi almaya
hak kazanır”. Sonra bu ilgili bakana Anadolu Ajansı tarafından da sorulduğu zaman “Benim
vatandaşım yapısını herkesten daha iyi bilir. Mühendis ve mimarlara 3-5
bin lira vermesine gerek yoktur. Binasının güvenli olup olmadığını
benim vatandaşım, mal sahibi beyan eder” dedi. Evet şimdi bunun acısını çekiyoruz. Bu kadar yapı yaklaşık 7 milyon 238 bin civarında daire ve konuta…
Bağımsız bölüm ile bina sanırım hep karıştırılıyor, bunu da açabilir misiniz?
Elbette.
Evet, Türkiye genelinde böyle bilgi kirliliği oluyor. Bağımsız bölümle
bina karıştırılıyor. Kayıtlardan alıp baktığımda Sayın Kurum’un 2023
senesindeki açıklamalarında 7 milyon 238 bin 50 bağımsız bölüm için yapı
kayıt belgesi verildiği bilgisini görüyorum. Bu Türkiye’de maalesef
içler acısı bir durum. Şimdi bu yapılar eğer mühendis ve mimar, madem
bunu biz meslek odası olarak, yöneticiler olarak bunu kabul etmiyoruz
ama… Madem böyle bir yasa çıkarıldı, İmar Barışı, İmar Affı çıkarıldı.
Bu yapılar mühendisler tarafından incelenerek noksanlıkları tespit
edilseydi, düzelttirilip güçlendirilmesi gerekenler güçlendirilmiş
olsaydı yapı stoğumuzun içine sağlıklı yapı olarak katılacaktı. Ve şimdi
bu yapı kayıt belgesi alan bütün binalar hepsi yapı stoğumuzun içine
girdi ve sağlıksız yapı stoğu rakamımızı yükseltti. Kartal’daki o
binadan bahsettik. Oraya müracaat eden kat malikleri ve apartman
yönetimi, eğer bir mühendislik bürosuna müracaat etmiş olsaydı, yasa bu
şekilde çıkmış olsaydı, projelerine baktıkları zaman o projeler altı
katlı, yerinde yapılan sekiz katlı. Sonra ticari alana girdiklerinde,
burada taşıyıcı sistem var, yerinde yok. Buradaki kirişte delik var.
Bunlar ortaya çıkınca, bunlar rapor halinde tutulacaktı. O zaman bu
yapıya, yapı kayıt belgesi değil, hatta “Riskli görülen her yapı anında boşaltılmalıdır” yazısı çıkacaktı. Ve işte o zaman o apartmanda 20 küsur vatandaşımız ölmeyecekti.
“Yapı Denetimi Ticari Bir İş Hâline Gelmiş Vaziyette”
Bunu denetleyecek olan firmaların özel firmalar olması denetlenebilirlik açısından sıkıntı yaratıyor mu?
En büyük sıkıntımız zaten o. Biraz evvel şunu söylemiştim. Binaların sağlıklı olabilmesi
için iyi bir proje yapılacak, taşıyıcı sistem kurulacak, iyi bir
uygulama, iyi bir denetim. Ama bununla birlikte en önemli şey etik
kurallara uymak, ahlaki değerlerinin öne çıkması gerekiyor. Maalesef şu
an Türkiye’deki yapı denetim sistemi iflas etmiş vaziyette. Kamusal
denetim yok. Tamamen yapı denetimler şirketlere devredilmiş vaziyette.
Ticari birer kurum haline getirilmiş vaziyette. Onun için bu yapılarımız
için kamu eliyle formülü bulunabilirdi. Eğer bir yasa çıkarıyorsunuz,
bunun altını da dolduracaktınız. En azından bunların büyük bir bölümü
tespit edilebilirdi. Yapılarınızı güçlendirdikten sonra bu noksanları
tamamladıktan sonra analizleri yapıldıktan sonra “Yapı kayıt belgesi alabilirsiniz” diyeceklerdi.
Çünkü oraya da o imzayı atacak arkadaş da sorumluluk altına
giriyor. Yani işte ahlaki değerler çok önemli. Etik kurallara uymak çok
önemli. Eğer orada gerçeğe aykırı bir beyanda da bulunuyorsa maalesef
yapacak bir şey kalmıyor. Herhalde bu yapı denetimiyle ilgili etik
kurallara.
“Yabancı Meslektaşlarımız İmar Affını Anlamıyor”
İmar Barışı başka ülkelerde var mı?
Bunları
bazı meslektaşlarımızla meslek odası olarak çok kongre, sempozyum
düzenliyoruz. Dışarıdan bilim insanları da geliyor, meslektaşlarımız
geliyor. Onlar da merak edip soruyorlar “Nedir?” diye. Biz anlattığımız
zaman inanın bu konuyu anlatamıyoruz. Anlayamıyorlar. Kaçak yapı ne
demektir bilmiyorlar. Şimdi biz kaçak yapının düzgün olması için
uğraşıyoruz. Yurt dışındakiler “Nasıl izinsiz bir yapı yapılır?” diye
soruyor. Nasıl fazladan bir şey yapılır? Yani kültürlerinde öyle bir
şey yok. Nasıl yasallaştırılır? Yani bir kere nasıl yapıldığına
inanamıyorlar. Yasallaşmasına ise tümden hayret ediyorlar. Maalesef bu
bize özgü bir şey.
“Şantiye Şefliğine İnşaat Mühendisi Yerine Teknik Eleman Getiremezsiniz”
Üzerine
pek konuşulmayan bir meseleyi sormak isterim. Şantiye Şeflerini…
İnşaatlarda görevlerini, usulüne uygun yapıyorlar mı, değilse hata
nerede?
En
son şantiye şefliği yönetmeliği 18 Kasım 2022’de çıktı, değişiklik
yapıldı. 2000’li senelere kadar baktığımız zaman şantiye şefliği “Bir mühendis birden fazla sayıda şantiye şefliği yapabilir” gibi bir ortam vardı. “30
bin-36 bin metrekare civarında toplam inşaat alanını aşmayacak şekilde
siz kentin çeşitli yerlerinde binaları denetleyebilirsiniz” diye
bir yönetmeliğimiz vardı. Biz buna çok itiraz ettik. Muazzam derecede
kampanyalar düzenledik. Her inşaata bir şef kampanyası düzenlendik.
Bununla birlikte beş inşaata bakabilir diye değiştirildi. Nitekim 18
Kasım 2022’de de şöyle bir şey oldu. Bin 500 metrekareyi geçmeyen dört
işe bakabilir, 4 bin 500 metrekareyi geçmeyen üç işe, 7 bin 500
metrekareyi geçmeyen iki işe bakabilir.
Şimdi bu biraz teknik oldu. Önce şantiye şefinin öneminden bahsedelim mi?
Evet,
bunu biraz açmak istiyorum. Şantiye şefliği demek, işveren vekili
demektir. Herkesten önce, işverenden önce iş sahasına gelecek, işi
denetleyecek, mal alımını yapacak, kabulleri yapacak, sahaya iş verecek,
akşam da o alandan en son çıkan kişi olmalı. İşveren vekili. Peki hal
böyleyken, eğer biz bir kişiye, şu anki en son ki durumu söylüyorum, “Bin 500 metrekareyi geçmeyen dört şantiye bakabilir” diyorsak…
İstanbul gibi bir mega kenti düşünün. Biri Tuzla’da, biri
Beylikdüzü’nde, biri Sarıyer’de, biri Şişli’de şantiyelerin. Bunları
alma diyemezsiniz. Bir günü siz araçla bu saydığım ilçeleri bir günde
dolaşabilir misiniz? Bakın kontrol edebilir misiniz demiyorum. Demek ki
bizim bu çıkan yönetmeliklerimizin hepsi kâğıt üzerinde kalan bir
yönetmelik. Bunun değişmesi gerekiyor. Hal böyleyken aynı
yönetmeliğimizde, bin 500 metrekareyi geçen kamu yapılarında her şantiye
bir şef deniyor. Peki diyorum o zaman, kamu yapıları önemli de normal
özel yapılar önemsiz mi? Yani ayrımcılık buradan çıkıyor. Normalinde her
yapıya bir şef olmalı. Bunun elbette sınırları belirlenebilir. Ufak
yapılar vardır aynı kooperatif sahası içindedir. Bunlar formalize
edilir. Ama siz baştan “Bin 500 metrekareden dört tane inşaata
bakabilirsiniz” dediğiniz anda bu imzacılıktan öte ileri gitmiyor. Siz
bugün sabah geldiniz 9’da bu inşaatı denetlediniz, arkanızı döndünüz
farz-ı mahal öbür inşaata gidiyorsunuz. Bu sahada olan imalatları
bilmedikten sonra bu işten hayır gelmez. İşte deprem ülkesi olan
Türkiye’de en önemli olan konulardan bir tanesi budur. Nitekim ayrıca
bir konu daha var bu şantiye şefliğinde. Teknik öğretmen ve teknikerlere
de şantiye şefliği imkânı veriliyor. Bakın biz bunu küçümsemiyoruz.
Elbette her dalın bir ara elemanı vardır. Bu arkadaşlarımız… şef
yardımcıları olabilirler. Sahada 24 saat durmaları gerekir. Ama şantiye
şefi dediğiniz anda siz teknik elemanı mühendisle aynı statüye
soktuğunuz anda yanlış burada yapılıyor. Eğer bir mühendis dört sene
boyunca bir statik hesap, bir deprem hesabını okulda öğreniyor ise ve
sonra eğitimlere katılıp kendini geliştiriyor ise o arkadaşlarımızın
eğitimleri zaten buna müsaade etmiyor. Nitekim yönetmelik “Türkiye’deki
yapı stoğumuzun neresini nereden bakarsanız bakın yüzde 60’ını
karşılayacak olan yapılara teknik öğretmenler ve teknik yerler
bakabilir” diyor. Bir yapı sınıfları tarifi vardır Çevre Şehircilik Bakanlığı’nın. “Birinci sınıf, ikinci sınıf, üçüncü sınıf yapılara bakabilir” deniyor.
Biz şöyle bin 500 metrekareye kadar bu sınıfa giren yapılara baktığımız
anda yapı stoğumuzun yüzde 60’ı yapıyor. Yani yanlışlık burada. Son
yönetmeliklerde elbette yönetmeliklerde düzelen maddeleri vardı. Neydi
bu düzelen maddelerden bir tanesi? Şantiye şefliğinin tanımı yapılırken
teknik eleman olaraktan tanımlanmış, mühendis olarak…. Ama ne oldu
Türkiye’de? Bir inşaat yapıyorsunuz. İnşaat mühendisinin ve mimarın
dışında başka mühendislik dallarından oranın şantiye şefliğini yapan
arkadaşlarımız vardı. Birazcık daha açayım. Bir makine mühendisi
arkadaşımız veyahut bir elektrik mühendisi arkadaşımız, 40 katlı yapıya
kadar dahi 40 katlı, 70 katlı yapının şantiye şefliğini alabiliyordu.
Baskımız sayesinde son yönetmelikte bu değişti. Ve muazzam yani çok
baskı kurduk. Nitekim eski ruhsatlara bakılacak olursa Türkiye’de İnşaat
mühendisi ve mimar imzalı ruhsat sayısı yüzde 60’tır. Yüzde 40’ı başka
meslek dallarıdır. Bu düzeldi. Ama iş işten geçti. Türkiye’nin yapısı o
işte bunlardan dolayı. Küçümsemiyoruz. Ama sonradan şu şekilde düzeldi.
Yapının ağırlığı ne ise, makine ağırlıklı bir şantiyeyse elbette onu
makine mühendisi yapacak. İnşaat mühendisi ve mimar ilgilenmemeli. Bir
santral, elektrik santralı yapıyorsa, o elektrik santralının şantiye
şefi elbette elektrikçi olacak. Ama yapıyla ilgili bir şantiye şefliği
olduğu zaman burada da inşaat mühendislerinin olması gerekir. Bu
düzeldi. Yani şantiye şefliği yönetmeliğimiz maalesef daha tam da
düzelmiş değil. Bizim istediğimiz her şantiye bir inşaat mühendisi,
şantiye şefi olmalı.
*Nusret
Suna ile söyleşi Independent Türkçe için hazırlanan ve 6 Mart 2024
tarihinde yayımlanan Oldu&Olacak Belgeselleri için gerçekleştirildi,
söyleşinin tamamı ve yazılı hâli ise ilk kez Fikir Gazetesi’nde
yayımlanıyor.
Söyleşi için tıklayınız