Deprem Gerçeğini Yok Saymanın Bedeli: Van Depremlerinden Günümüze Aynı Sorumsuzluk Aynı Yıkım

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulunun, Van Depremlerinin yıl dönümünde yaptığı açıklama.

Eklenme Tarihi: 23/10/2025

Türkiye’nin bir deprem ülkesi olduğu gerçeği, en batısından en doğusuna kadar yaşanan büyük depremler ve bu depremlerin yol açtığı tarifsiz acılarla defalarca kendini göstermiştir ve göstermeye de devam etmektedir.

Bu göstergelerin öne çıkanlarından biri de Van Depremleridir. Van’da, önce 23 Ekim 2011’de 7,2 büyüklüğünde, ardından 9 Kasım 2011’de 5,6 büyüklüğünde meydana gelen iki depremde 636 yurttaşımız hayatını kaybetmiş, yüzlerce bina yıkılmış, on binlerce insan evsiz kalmıştır.

Van Depremlerinden Kahramanmaraş Depremlerine, coğrafyamızın birçok noktasında aynı acıların tekrar tekrar yaşandığı bir çaresizlik söz konusudur. Altını çizerek ifade etmek gerekir ki, bu bilimsel ve teknik bir çaresizlik değildir. Ya da yetişmiş insan gücü eksikliği ve kaynak yetersizliği de kesinlikle bahane olarak sunulamaz. Çünkü geçmişte meydana gelen depremlerden elde edilen tecrübe, bilhassa 1999 Gölcük Depreminden sonra yapılan birçok çalışmada, ülkemizin depremlere karşı zayıflıkları, nelerin yapılması gerektiği, bir doğa olayı olan depremin afete dönüşmemesi için nelerin değiştirilmesi gerektiği açıkça ortaya konulmuştur. Açıktır ki, çaresizliğin kaynağı, tüm bu bilinen gerçeklere rağmen, depremin zararlarının en aza indirilmesi için yapılması gereken çalışmalar konusunda siyasi iktidarın kayıtsızlığı, merkezi ve yerel idarecilerin sorumsuzluğudur. Bu kayıtsızlık ve sorumsuzluk, Elazığ ve İzmir depremlerinden sonra da sürmüş, nitekim 6 Şubat 2023 depremlerinde tarihimizin en büyük yıkımı ile bir kez daha görülmüştür.

Depreme karşı yapı stokumuzun kırılganlığı bilinen bir gerçektir. Türkiye`de 10 milyon civarında olan yapı stokunun 6-7 milyon civarında olan kısmı riskli yapı statüsündedir. TBMM`nin Kahramanmaraş Depremleri sonrası kurduğu Araştırma Komisyonunun 6 Şubat Depremlerine ilişkin hazırladığı Mayıs 2023 tarihli raporuna göre son 11 yıl içerisinde ülke genelinde 238 bin civarında riskli yapının "Kentsel Dönüşüm" uygulanarak yenilenmesi sağlanmıştır. Yani Van Depremlerinden sonra başlatılan kentsel dönüşüm çalışmalarında bugüne kadar riskli yapıların yüzde beşi bile dönüştürülememiştir.

Konut üretimi ve riskli yapıların dönüştürülmesi halkın en önemli ihtiyaçlardan biri olduğu gibi kamu gücünün de temel vazifeleri arasında yer almaktadır.

Son günlerde gündeme getirilen ‘Yüzyılın Konut Projesi’ adı verilen kampanya ile 81 ilde 500 bin sosyal konut yapılacağı açıklanmış; Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinesinde TOKİ tarafından hayata geçirilecek proje kapsamında dar gelirli vatandaşlar için ilk kez kiralık konutların da inşa edileceği duyurulmuştur.

Ancak mevcut uygulamalara ve eldeki verilere bakıldığında verilen vaatlerin gerçeklikle bağı şüphe uyandırmaktadır. Açıklamada TOKİ’nin bugüne kadar 1 milyon 740 bin konut inşa ettiği büyük bir gururla duyurulmaktadır. Kuruluşun tarihçesinde 2002 yılına kadar 43 bin 145 konutun tamamlandığı bilgisine yer verilmektedir. Demek ki aradan geçen 23 yılda 1 milyon 696 bin 855 konut üretilmiştir. Bu da demek oluyor ki TOKİ yılda yaklaşık 74 bin konut inşa etmektedir. Hal böyleyken, 500 bin konutun ne zamana kadar tamamlanacağı meçhul görünmektedir.

Aradan geçen yıllarda olanaklarının arttığı ve konut üretiminin hızlandığı, dolayısıyla bu hedefin kısa sürede gerçekleşmesinin mümkün olduğu iddia edilebilir. Ancak 6 Şubat depremlerinin ardından verilen konut vaatlerinin akıbetine bakıldığında maalesef durum hiç de iç açıcı görünmemektedir. Depremin ardından 319 bini 1 yıl içinde olmak üzere toplam 650 bin yeni konutun depremzedelere teslim edileceği duyurulmuştur. Ancak bugüne kadar 304 bin konutun anahtarlarının teslim edildiği, önümüzdeki ay 350 bininci konutun da kurasının çekileceği yine aynı açıklamada ifade edilmektedir. Yani depremlerin ardından geçen 32 ayın ardından, bir yılda tamamlanması hedeflenen konut sayısına bile erişilememiş, toplamda hedeflenen konut sayısının ancak yaklaşık yüzde 47’sine ulaşılabilmiştir. Ayrıca Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum daha önce yaptığı bir açıklamada, yıl sonuna kadar 11 ilde 453 bin bağımsız bölümü teslim ederek hedefe ulaşmış olacaklarını ifade ederek 650 bin konut vaadinden vazgeçildiğinin sinyallerini vermiştir.

Tüm bu tablo, yaşanan sorunların kaynağının teknik yetersizliklerden değil, planlama, denetim ve kaynak kullanımındaki yanlış önceliklerden kaynaklandığını açıkça göstermektedir. Deprem gerçeğiyle yüzleşmek yerine, her felaketin ardından geçici çözümlerle gündem oluşturmak; kalıcı politikalar üretmek yerine yeni vaatler sıralamak, sorunun sürekliliğini derinleştirmektedir. Yapı stokumuzun kırılganlığı ortadayken, konut üretiminde öncelik riskli bölgelerdeki yapıların güvenli biçimde dönüştürülmesine verilmesi gerekmektedir.

Bir kez daha vurgulamak gerekir ki ülkemizde depremlerin afetlere dönüşmesini önleyecek çok sayıda bilimsel teknik çalışma yapılmış olduğu gibi, bu çalışmaları hayata geçirecek yetişmiş insan gücü ve kamu kaynakları da fazlasıyla mevcuttur. Yeter ki bu sorunun çözülmesi için irade ortaya konulsun. Ancak ne yazık ki kentsel dönüşüm başta olmak üzere yapılaşmanın temel mantığı güvenli yapılaşma ve sağlıklı kentleşme değil de rant devşirme olunca halkın payına düşen her depremde göçük altında can vermek ya da yakınlarını kaybetmek düşmektedir.

Van Depremlerinde yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı saygıyla anıyor, deprem önlemlerinin yalnızca afetlerden sonra değil, her zaman gündemde tutulması ve gerekli adımların zamanında atılması gerektiğini önemle vurguluyoruz.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası

Yönetim Kurulu

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası