İMO 47. OLAĞAN GENEL KURULU YAPILDI TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası 47. Olağan Genel Kurulu 19-20 Eylül 2020 tarihlerinde, Ankara`da gerçekleştirildi. Saygı duruşu ve İstiklal Marşı`nın ardından Genel Kurulun Divan Başkanlığına Ülkü Özer yardımcılıklarına Melek Gözde Hoşafcı, Jale Alel, yazman üyeliklere Buket Çelik ve Ezgi Çimen seçildi. Gündemin onaylanmasının ardından İMO 46. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı Cemal Gökçe açılış konuşmasını yaptı. TMMOB Başkanı Emin Koramaz, KTMMOB Başkanı Seran Aysal, KTMMOB İMO Başkanı Gürkan Yağcıoğlu`nun genel kurula gönderdiği mesajlar okundu. Genel Kurul; Yönetmelik, Bütçe, Örgütlenme ve Ana Sorunlar komisyonlarının seçiminden sonra İMO 46. Dönem Yönetim Kurulu Üyesi Hüseyin Kaya`nın çalışma raporu ve İMO 46. Dönem Sayman Üyesi Bülent Erkul`un mali raporu sunmasıyla devam etti. Komisyon raporları ile 47. Dönem bütçe önerilerinin görüşülüp karara bağlanmasının ardından Oda Kurulları için adaylar tespit edilip tutanağa bağlanarak ilan edildi. İnşaat Mühendisleri Odası Gaziantep Şube Başkanımız Gökhan ÇELİKTÜRK`ün de aralarında bulunduğu Genel Kurul tarafından oluşturulan bir heyet Anıtkabir`i ziyaret ederek İMO adına resmi tören düzenlendi. 20 Eylül 2020 Pazar günü, 47. Dönem Yönetim Kurulu ve ilgili organların seçimleri gerçekleştirildi. 47. Dönem Yönetim Kuruluna; Taner Yüzgeç, Selim Tulumtaş Jale Alel, Sıdıka Gülsun Parlar, Özer Akkuş, Levent Darı ve Veysel Özkan seçildi. Resmi olmayan sonuçlara göre İMO 47. Dönem Yönetim Kuruluna seçilen Taner Yüzgeç`in konuşması: Sayın Başkan, Divanımızın değerli üyeleri, Saygı değer meslektaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum. Öncelikle 46. Dönem Yönetim Kuruluna yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkürü bir borç bilirim. Zor dönemde iş yaptılar. Değerli meslektaşlarım, Hem ülke olarak, hem de İnşaat Mühendisleri camiası olarak büyük sorunlar yaşadığımız şu günlerde, üstelik pandemi koşullarında buradaki birlikteliğin anlamının daha da önemli olduğunu düşünüyorum. Değerli dostlarım devasa sorunlarla karşı karşıyayız. Bir yanda, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin gördüğü en derin ekonomik kriz, Diğer yanda pandemi nedeniyle yaşanmakta olan ve her geçen gün daha da derinleşen sağlık krizi, Öbür yanda, hem dışarda hem içerde savrulan ve savruldukça sertleşen, otoriterleşen, adaletsizleşen, dışlayan, yasa tanımayan, bir politika ve bu politikaların yarattığı siyaset krizi, Diğer yanda, rasyonalitesini yitirmiş, tarafsızlığını yitirmiş, güvenirliğini yitirmiş, işlevini yitirmiş ve kadroları siyasi yandaşlık ve tarikat üyeliği vasfına göre doldurulmuş devlet kurumları, ve dolayısıyla yaşanmakta olan bir devlet krizi, Bir diğer yanda, başta kadın cinayetleri olmak üzere ve sanki bir ideolojik merkezden pompalanıyormuşçasına toplumun genelinde yaygınlaşan şiddet ve taciz eylemleri ve tüm moral değerlerin erozyona uğrayıp fırsatçılık, bencillik, hoşgörüsüzlük ve saygısızlığın yaygınlaştığı ahlaki bir kriz. Bu krizlerin aynı anda yaşanıyor olması toplumsal bir buhranla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. Bu buhrandan yurttaş olarak hepimiz etkileniyoruz. Peki, ama bir İnşaat Mühendisi olarak etkilenmiyor muyuz? Elbette ki etkileniyoruz... Evet, özellikle ekonomik krizin görünür olduğu 2018 yılından bu yana genel işsizlik oranı arttı ve hemen hemen tüm mesleklerde işsizlik can yakıyor, fakat İnşaat Mühendisleri içerisindeki işsizlik artış oranları çok daha yüksek. Neredeyse her 5 İnşaat Mühendisinden 1`i işsizken Bu oran gençler arasında her 3 mühendisten 1`ine kadar yükseliyor. Bu oranlar bir meslek camiasının maddi ve manevi olarak kaldırabileceğinin çok üstündedir. İşsizliğin böylesine yoğun olması, sadece işsiz kalan meslektaşlarımızı etkilemiyor! Şantiyelerde, yapı denetimlerinde, bürolarda çalışan emekçi meslektaşlarımızın düşük ücretlerle çalıştırılmasına da sebebiyet veriyor. Üç kuruş paralara özellikle genç mühendislerin imzalarının istismar edilmesine de sebep oluyor. Hatta kamu kurumlarında çalışan mühendisler bile dışardaki bu duruma bakıp, hallerine şükredercesine haklarını talep edemez hale geliyor. Değerli meslektaşlarım, Geçtiğimiz sene Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni akademik yılın açılışında yaptığı konuşmada "Her kişi üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok." dedi. Bu söze itirazımız var!... İnsanlar 4 yılını 5 yılını üniversite eğitimi, meslek eğitimi adı altında geçirecekler, aileler lise yıllarından itibaren bu amaç uğruna birikimlerini heba edecekler, gençler geleceklerini, hayallerini umutlarını bu meslek bu eğitim üzerinden kurgulayacaklar, siz kalkıp "Her kişi üniversiteyi bitirdiği zaman iş sahibi olacak diye de bir şey yok." diyeceksiniz!.. Bunu kabul etmiyoruz!.. İddia ediyor ve buradan siyasilere sesleniyorum ki, bu ülkede bunca işsizliğe rağmen, aynı oranda mühendislik hizmeti açığı bulunmaktadır. Ve eğer bu çarpıklık giderilirse mühendislikte işsizlik sorunu büyük oranda ortadan kalkacaktır. Yeni mühendislik hizmet alanlarının yaratılmasından bahsetmiyorum, mevcut mevzuat, İhale Kanununu, Yapı denetim Kanununu, İmar kanununu uygulansa ve uygulandığı takip edilse işsizlik büyük oranda çözülebilecek durumdadır. Peki, bir mevzuat var ve fakat neden uygulanmıyor ki, işsizlik, işlevsizlik sorunu yaşanıyor. Bu sorunun cevabını Ankara`da bir müteahhit derneğinin başkanı son derece sarih bir şekilde veriyor. Bildiğiniz gibi daha geçen sene Yapı Denetim kuruluşlarının atamasının kura usulüne göre yapılması başlatılmıştı. Bahsi geçen müteahhit derneği başkanı bundan yakınarak şöyle bir açıklama yapıyor "... Müteahhitler yaptıkları evi satarken serbest piyasa kuralları işliyor, talep olmadığında gerekirse zararına ev satıyor. Buna karşılık işi yaptırırken fiyat kırımı oluyor diye, yapı denetim firmaları lehine havuz sistemi oluşturuluyor, kotalar konuluyor. Serbest piyasa kuralları yerine katı devletçi kurallar devreye giriyor..." diyor. Evet, işte mesele bu, yani serbest piyasa düzenin varlığı ve devamı için sermayenin önündeki her türlü engelin kaldırılması. Onlar açısından sorun, zaten oldukça düşük olan yapı denetim ücretlerinin daha da düşürülmesi değildir. Aynı zamanda denetim faaliyetini zaafa uğratarak imar hukuksuzluğuna zemin hazırlamak ve işsizliğin kronikleşmesini temin etmektir. Birbirinden ayrı olması gereken projeci, yapımcı ve denetimci grupların, tek merkezde, yani müteahhit` in avucunun içinde toplanmasını sağlayacak kaotik ortamların yaratılmasıdır. İşte bu yüzden, bu zihniyet sahipleri Odaların denetim süreçlerinden tasfiyesi için ellerinden geleni yaptılar. Belediyeler üzerinde baskı kurdular, siyasi iktidar ile birlikte engelleyici yasalar çıkardılar. Tek amaç Odaların meslektaşı ve kamunun çıkarları doğrultusunda imar düzenine, yapılaşma düzenine müdahale etmesini engellemekti. Tabi pervasızlık bununla bitmiyor. Daha üç gün önce Ankara`da yapı denetim faaliyeti yapan bir meslektaşımız, imalatın projesine uygun şekilde yapılmasını talep ettiği için şantiyede organize bir şekilde saldırıya uğrayıp darp edilebiliyor. Haydutluk düzeninin ibret verici sonuçları... Elazığ depreminde, Elazığ`ın içerisindeki ağır hasarlı yapıların çoğunun 2000`li yıllardan sonra yani yapı denetim mevzuatının varlığı dahilinde gerçekleşmiş olması da bu düzenin toplumsal sonuçlarıdır. Değerli meslektaşlarım, Bugün Ekonomik Krizin yönetimi, Pandemik Krizin Yönetimi ve Afet yönetimi, birbiriyle oldukça fazla benzerlik ve paralellik göstermektedir. Siyasi iktidar bloğu, nasıl ki pandemiyle mücadeleyi halkın-vatandaşların bireysel sorumluluğuna yıkarak, açlık mı - hastalık mı ikilemine sokup, sadece iktisadi çıkarları ve iş çevrelerini gözeten önlemler almaya çalışmışsa, afetlere karşı da benzer bir tutum sergilenmektedir. Giresun sel felaketi bunun somut örneğidir. 20 civarındaki yurttaşımızın can kaybı yıkılan köprüler, binalar, yollar gene vatandaşın sorumsuzluğuna bağlanmıştır. Değerli meslektaşlarım, Ekonominin lokomotifi olan İnşaat Sektörü ne yazık ki bu gün yaşanan krizin de baş müsebbibi durumundadır. Çünkü bu sektör talan ekonomisinin dinamosudur aynı zamanda. Ve ne yazık ki bu talan düzeninin abidevi yapıları olan köprüler, otoyollar, havaalanları ve hastaneler bu günkü kriz koşullarında dahi kamu kaynaklarını sömürmektedir. İtirazımız ve karşı duruşumuz bunlaradır. Kuşkusuz ki bunun da bir bedeli vardır. Nasıl ki geçmişte, TMMOB`a bağlı odaları denetim süreçlerinden tasfiye edip üyesiyle bağlarını koparmaya çalıştılarsa, dün Barolara, bugün Tabipler Birliğine saldırmaktalar. Yarın yine Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği benzer bir tacizle karşılaşacaktır. Ancak karşılarında sadece solcu mühendis ve mimarları değil mesleğini, yurdunu, doğasını, insanını seven namusuyla yaşamaya çalışan 10 binlerce mimar ve mühendisi karşılarında bulacaktır. Buna inancım tamdır. Değerli meslektaşlarım, Malumunuz olduğu gibi, barolara yönelik bir operasyonla, sırf seslerini kısıp hukuk alanında kendilerinin sözcülüğünü yaptırmak amacıyla dünyada eşi benzeri görülmemiş Türk Tipi bir baro düzeni kurdular. Gerekçesini de demokratikleştirip katılımı artırmak, siyasetten uzak tutmak olarak koydular. Fakat yeni Baro kurdurmada umduklarını bulamadıkları gibi, bu işe hevesli birkaç Avukatın yaptıkları ilk iş iktidar bloğundaki bir partinin genel başkanını ziyaret edip icazet istemek oldu. Avukatlık cüppesini onun elinden giyindi. İşte değerli meslektaşlarım, bizden de beklenen budur. Kalemimizi, hesap makinamızı kendilerinin parti siyasetine sunmamızı istiyorlar. Tıpkı medyadaki demagoglar gibi, tıpkı kimi rektörler ve dekanlar gibi, tıpkı bazı cami imamları, kaymakamlar, hakimler, valiler gibi... Yanılıyorlar tabi ki, bu örgüt tercihini, yarım asırdan fazla bir zamandır ülkeden, halktan, doğadan ve demokrasiden yana yapmıştır bir kere. Değerli meslektaşlarım, Odamızın en tanınan üyesi herhalde Süleyman Demirel olmuştur. 6 ya da 7 kere Başbakanlık yaptıktan sonra Cumhurbaşkanlığı yapmış ve Türkiye siyaset tarihinin kendisinden en çok bahsedilen ismi olmuştu. Türk sağının duayeni olan Demirel`in, hatırlarsınız Odamızla da oldukça çalkantılı bir ilişkisi olmuştu. 70`li yılların başında Boğaziçi köprüsü yapımı esnasında kent ve ulaşım planlaması açısından yapılan itirazlara karşı, her sağ siyasetçinin yaptığı gibi, o da, "solcuların yapılan her iyi şeye karşı çıktığı" tarzındaki demagojilere sığınmıştı. Meslektaşımız olmasına rağmen mesleki hak kayıpları onun döneminde yaşanmıştı 70`li yıllarda 10195 sayılı Teknik eleman kanununu kaldırarak teknik elemanları 657 sayılı Devlet memurları kanununa tabi kılmıştı. Bunun karşılığında da Odamız onu üyelikten çıkarmıştı. Tüm bunlara rağmen Demirel, TMMOB ile bağını koparmamış, 80 sonrası dönemde TMMOB ve bizim Odamızın davetlerine katılmaya özen göstermişti. Sağ siyasetin duayen ismi Demirel`in 1992 yılında Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği`nin 32. Genel Kuruluna gelerek Başbakansıfatıyla yapmış olduğu konuşmadan bir parça aktarmak istiyorum. Umarım siyasi takipçilerine bir mesaj olur. "... Biz aslında örgütlü toplum istiyoruz. Örgütlü toplum olmadığı zaman zaten Demokrasi ayakta durmuyor. Demokrasiye herkes sahip çıkarsa ancak, demokrasiyi ayakta tutmak mümkün. Neme lazım kim ne yaparsa yapsın diyen meslek kuruluşlarıyla demokrasi ayakta durmuyor. O yıkılınca da herkesin üstüne birden yıkılıyor. Yani, nemelazımcılar bir kenarda kalmıyor. Bunun içindir ki, örgütlü toplum, konuşan toplum bizi rahatsız etmez. Çünkü bizim varmak istediğimiz şeydir. Onun içindir ki bizim ayıpsız bir demokrasiyi, eksiksiz bir demokrasiyi ve geçmişin arızalarından temizlenmiş bir demokrasiyi kurma gibi bir görevimiz var..." Değerli dostlarım aklın yolu bir. Yol gösterenimiz akıl ve bilim olursa bu yolda birlik olmak mümkündür. Aksi takdirde hepimizin üstüne yıkılacak bir çöküntüden hiç birimiz kurtulamayız. Değerli meslektaşlarım devasa sorunlar bizi bekliyor; Meslektaşlarımızın bizden beklentisi var! Mesleğimizin bizden beklentisi var! Toplumun bizden beklentisi var! Doğanın çevrenin bizden beklentisi var! Demokrasi mücadelesinin bizden beklentisi var! Ülkenin bizden beklentisi var! Sessiz kalamayız, sessiz kalmayacağız. Örgütsel birikimimiz ve potansiyelimiz tüm bu beklentileri karşılamaya yetecektir. Yeter ki hep beraber harekete geçirme azminde olalım. Sözlerime son verirken Genel Kurulumuza başarılar diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum. |