BAYINDIRLIK BAKANLIĞI TARAFINDAN BİRLİĞİMİZ HAKKINDA BAŞLATILAN İNCELEME ÜZERİNE TMMOB ÖRGÜTLÜLÜĞÜNE!
TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı?nca bir dilekçe üzerine Birliğimiz hakkında başlatılan inceleme hakkında 11 Mayıs 2010 tarihinde TMMOB Örgütlülüğüne yönelik bir mesaj yayımladı.
Eklenme Tarihi: 15/11/2011
DEVLETİN NEO-LİBERAL DÖNÜŞÜMÜ
VE
BAYINDIRLIK BAKANLIĞI`NIN TMMOB İNCELEMESİ
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Bakanlık: Herkes TMMOB peşinde?
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği makamına gönderilen, TMMOB hakkında asılsız iddialarla dolu ve TMMOB iktidar ilişkisi hakkındaki ifadelerinden dolayı kimlerce yazıldığı her halinden belli bir dilekçe, "Genel Sekreterlikçe Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu?na iletiliyor. Kurul tarafından "ciddiye" alınan dilekçe, 12.01.2010 tarihinde gereği için Başbakanlığa gönderilmiştir. Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanlığı dilekçeyi 29.01.2010 tarihinde Bayındırlık ve İskan Bakanlığı?na iletmiş, Bakanlık da, gereği için 03.02.2010 tarihinde konu ile ilgili olarak Bakanlık Teftiş Kurulu?nu görevlendirmiştir. Konu Birliğimize "belge ve bilgi istemli" 06.05.2010 tarihli yazı ile aktarılarak "inceleme" başlatılmıştır." Devlet bürokrasisi adına sevindirici bir işleyiş biçimi. Keza RTÜK, Deniz Feneri, Hrant Dink ve benzeri davalarda aylarca yerlerine ulaşmayan belgeler, kaale bile alınmayan dilekçeler akla geldiğinde, neredeyse 15 gün içinde ilgili kuruma kadar gelmiş olan bu konu belli ki özel ilgiyi hak etmiş.
Fakat TMMOB`ye yönelik bu özel ilgi sadece dilekçenin önemli görülmesi ve işleme sokulmasıyla sınırlı değil; TMMOB`nin açıklamasında yer alan şu satırlar özel ilginin de ötesindeki yönelimi gözler önüne seriyor: "Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan rapor, yazıyla istememize rağmen "gizli" olduğu gerekçesiyle konunun muhatabı ve raporun "konusu" olan Birliğimize verilmezken, nasıl olduysa "birilerinin" eline geçmiş, birileri söz konusu raporu bizden önce inceleyebilmiş, "eksiklerini" tespit ederek, "asılsız ve mesnetsiz" iddialarla Cumhurbaşkanlığına başvurabilmiştir." Cumhurbaşkanlığı ve Başbakanlıkça TMMOB`nin denetimi için gerekçe oluşturan bu dilekçenin "gizli" olan ve birliğimize dahi verilmeyen Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu tarafından hazırlanan rapora atıfta bulunabilmesi hukuk devletinin sınırlarının dışındaki bir işleyişi gözler önüne sermiyor mu? Bunun yanında mevcut hükümetin iktidara geldiğinden beri artık olağanlaşan, gizli belgelerin belirli yerlere servis edilerek kamuoyuna duyurulması uygulamasının bir örneğini oluşturması da dikkate değer.
Birliğimiz TMMOB`nin açıklamasında ilgi çekici diğer bir önemli saptama ise Cumhurbaşkanlığının tarafsızlık konumunu kaybetmiş olmasının tüm çıplaklığıyla gözler önüne serilmesidir. Bu güne kadar hiçbir cumhurbaşkanı meslek örgütlerinin "etkin ve verimli şekilde hizmet yürütmelerinin geliştirilmesinin sağlanması" gerekçesiyle baskı oluşturacak bir denetleme sürecini kendi bünyesinde yapmamıştır. Öyle ki bu rapor genelde meslek örgütlerinin özelde ise TMMOB`nin iktidara muhaliflik yapmasını bile "suç" kapsamında görecek kadar tarafgir bir anlayışla hazırlanmıştır. Bu raporla "Cumhurbaşkanlığı makamı, siyasal iktidarın bir komisyonu gibi veri hazırlamış ve önermelerde bulunmuştur. İktidarın yardımcı organı gibi çalışmış ve siyasette taraf olmuştur."
Hükümet değil; bir bütün olarak devlet dönüşüyor?
Bu ve benzeri uygulamalar, tek başına incelendiğinde iktidarın belirli kurumlarla olan kavgasını yansıtan görünümler olarak ortaya çıksa da, yargıyı denetim altına alacak düzenlemelerden Deniz Baykal`la ilgili kaset olayına, TMMOB denetiminden diğer sendikalara uygulanan benzer baskılara, "demokratik açılım"ın Türk-İslam sentezinin bölgede hakim kılınmasını amaçlayan bir tasfiyeye dönüşmesinden Tekel İşçileri nezdinde somutlaşan güvencesizleştirmeye kadar görüntüleri birleştirdiğimizde ortaya çıkan şey neo-liberalizmin yeni devlet tasarımıdır. Bu devlet tasarımının şimdiye kadarki görünümlerinden okuyabildiğimizi iki temeli şöyle betimleyebiliriz: bir yandan devlet bu zamana kadar kendi bünyesinde barındırdığı üretim faaliyetinden vazgeçip bu alanı sermayeye bırakırken aynı zamanda üretimin öznesi olan işçileri de sermayenin kucağına 4c ve benzeri uygulamalarla güvencesiz ve ucuz işgücü olarak bırakıyor; bunu yaparken de bunun karşısında durabilecek toplumsal muhalefet odaklarını sermaye için saf dışı bırakacak polis devleti uygulamalarını devreye sokuyor; diğer yandan da devlet TMMOB ve benzeri kurumlar üzerindeki baskısını arttırarak ?eğer bunları ele geçiremediyse- kendi üzerindeki denetimden kurtulmaya çabalıyor. Böylece neo-liberalizmin devletin küçültülmesi efsanesi tüm denetimlerin üzerinden kaldırıldığı bir zor aygıtına dönüşen devlet tasarımı altında 20 ve 21. yüzyılın en büyük yalanına dönüşüyor. Öyle ki yürütme-yargı ve yasama arasındaki güçler ayrılığı ilkesinin diktatörlük uygulamalarındakine benzer biçimde güçler-birliğine dönüştürüldüğü, Cumhurbaşkanlığı makamının da bu güçler-birliği içine dâhil edildiği tek elden kontrol edilen çok daha güçlü bir devlet biçimi ortaya çıkıyor.
Peki bu durumu AKP`nin sadece Türkiye`deki uygulamaları üzerinden okumak ya da AKP`nin ülke koşullarından dolayı veya kendi amaçlarına ulaşmak için bu tür hareketlere başvurduğunu söylemek kendi başına yeterli midi? Siyaseti layığıyla yapacaksak, siyasalın zemininde ortaya çıkan bu tür hareketleri kişiler ya da lokal bir alanda politika yapan kurumlar üzerinden okumak sıradan değerlendirmelerin dışına çıkabilme olanağımızı ortadan kaldırır. Devletin Neo-liberal dönüşümü ve bir zor aygıtına dönüşmesi sadece Türkiye ile ilgili değil bütün dünyada ortaya çıkan bir dönüşümdür. Yunanistan`ın iflası, Portekiz`in benzer bir durumda olması, İspanya`nın memur maaşlarında %15 kesintiye gideceğini ve bir çok kamu hizmetini tasfiye etmeye yönelmesi, Türkiye`de AKP iktidara geldiğinden beri uygulanan Kamu Maliyesi politikası dünya kapitalist sisteminin kriziyle beraber ortaya çıkmışlardır. Sermaye ve devletler her zamanki gibi bu krizi de halkın üzerinden vergilerle ve emek gücünün değerini düşürerek çalışan kesimler üzerinden aşmaya çalışacaktır ve krizden de başka çıkış yolu yoktur. Bu nedenle dünyanın şimdiki efendilerine karşı Yunanistan gibi ülkelerde belirmeye başlayan isyan dalgası bütün dünyaya yayılma eğilimi göstereceği öngörüsünü çok önce yapan sermaye bu öngörüleriyle birlikte devlet mekanizmasını tekrardan şekillendirmek zorunda kalmıştır. Türkiye`de AKP nezdinde ortaya çıkan uygulamalar da devletin bu yeniden dizaynının görünür biçimleridir.
Bu sebeplerle birliğimiz TMMOB ve diğer kurumlar üzerinde uygulanan baskılar sadece bu denetlemeler aracılığıyla olup bitecek kısa dönemli uygulamalarla sınırlı kalmayacaktır. Neo-liberal dönüşümle beraber sermayenin çıkarlarının koruyuculuğu görevi verilen devletin bu yeni biçimi, hükümetler aracılığıyla kendi önünde engel olarak gördüğü emekten yana tüm kurumlara saldırılarını devam ettirecektir. İMO Ankara Şube olarak bu yeni dönemde, devlet kavramındaki dönüşümü dünyadaki gelişmelerle birlikte çok daha köklü biçimde analiz ederek, klasik savunma araçlarımızdan daha güçlü ve emeğin savunusunda ortaklaşan, "bir adım ileri" telaffuzunda içerilmiş olan anlamdan bile daha köklü bir değişime ihtiyacımız olacağını düşünüyor ve bu saldırılara karşı TMMOB`yi savunmak için sonuna kadar mücadele edeceğimizi deklere ediyoruz.