ULAŞIM ZAMLARI HAKKINDA BASIN AÇIKLAMASI YAPILACAK
TÜDEF tarafından ulaşım zamları hakkında 6 Mart 2010 Cumartesi günü Yüksel Caddesi İnsan Hakları Anıtı önünde kitlesel basın açıklaması yapılacaktır.
Eklenme Tarihi: 15/11/2011
Taksim: 1 Mayıs Meydanı
Sorun Mekan Sorunu muydu?
Kimi zaman sınıflar mücadelesi sembolik mekan ve zamanlar üzerinden yürür ya da yürüyormuş gibi gözükür. Bazen Taksim olur bazen de Kızılay ya da bir üniversitenin yasaklı bahçesidir sembolik olan. Yıllarca yasaklanan 1 Mayıs olur ya da artık yasaklanamadığı için devlet kutlamalarına dönüştürülmeye çalışılan 21 Mart, Newroz tarihidir mücadelenin zemini. Tarih ve meydanlar üzerinden yürüyen hesaplaşma gittikçe esas meselenin tali bir hale gelmesine ve çok zaman da unutulmasına yol açar. Artık köşe kapmaca halinde bir sokak oyunu ve ?hala buradayım` diyen, nesnesini fetişleştiren bir bilinç durumu ortaya çıkar.
Peki durum gerçekten böyle midir? Özellikle son yıllarda DİSK, KESK, TMMOB ve devrimci grupların Taksim Meydanı`nı 1 Mayıs Meydanı haline getirmek için çabalaması nesnenin fetiş özelliği ile ve buna uyan yüzeysel bir bilinç durumu ile açıklanabilir mi? Yoksa yaklaşık 30 yıldır politik bir sınıf olma özelliğini kaybeden çalışanların yeni çalışma koşullarına ve emeğe yönelmiş olan saldırılara karşı tekrardan kendilerini daha örgütlü bir güç olarak ifade etme niyetlerini mi açığa çıkarır. "Sınıf siyaseti iflas etmiştir" diyenlerin ifadelerinin sadece çalışanların örgütlü güçlerini dağıtmaya ve sömürüyü daha da fazlalaştırmaya hizmet ettiği mi açığa çıkmıştır acaba?
Biz küresel ve yerel sermayenin uygulamalarının, güvencesizleştirmenin ve taşeronlaştırmanın yeni bir mülksüzleştirme ve işçileştirme sürecinin görünür biçimleri olduğunu düşünüyoruz. Kapitalizmin piyasaya egemen olmasından beri başlayan toplumun gittikçe daha fazla iki sınıfa ayrışması olgusunun tek tek ısrarcı ve inatçı öznelerin iradelerinden çok daha güçlü bir biçimde sürece damgasını vurduğunu görüyoruz. Yıllardır Taksim`i ve yurdun bütün yasaklı alanlarını, zamanlarını zorlayan bu iradenin işlevi de burada açığa çıkar. Taksim ısrarı hiçbir zaman bir mekan takıntısı olmamıştır ya da Türkiye`ye dair köklü bir toplumsal dönüşümün ana mücadele zemini; ısrar çalışanların örgütlülüğünün ve çeşitli manipülasyonlarla bölünmüş olan halkın politik bir sınıf olarak kurulmasında ısrardır. Mücadelenin devam ettiğine ve söylenen yalanlara kanılmadığına dair bir görüntüdür Taksim`de ısrar. Bazen 500 bazen de 5000 kişiyle yıllardır zorlanan bu alan sınıfın kendini, örgütlü gücünü görebilmesi için zorlanmıştır.
Mustafa Kumlu Konuşturulmadı: Sınıfın kendiliğinden hareketi?
Tekel Direnişi`nde bütün ayrıştırma çabalarına karşı emeğin nasıl birleştirdiğinin görülmesinden sonra Türkiye`de çalışanların mücadelesi hiçbir zaman eskisi gibi olmayacaktır. Çalışanların örgütlü güçlerini senelerdir kendi arka bahçesi haline getirmeye çalışan ve bunda da başarılı olan hükümetin çabaları, mücadele örgütü olmaktan çok iktidarın uygulamalarına payanda olan sendika ağalarını ve işbirlikçilerini tasfiye olmaktan kutaramayacaktır. Sermayenin uygulamalarını, "ne yapalım başka çare yok" gibi şaşırtıcı ifadelerle savunmaya kalkanların, insanların güvencesizleştirilmesi sırasında bile hükümetin iyi niyetinden bahsedenlerin sınıfın mücadele örgütlerinin başında durmaları/durabilmeleri bugünden itibaren mümkün olmayacaktır. Köklü toplumsal dönüşümlerin arefesinde çalışanların örgütlü güçleri ilk önce kendilerini politik bir bütünlük, bir sınıf olarak örgütleme çabasını gerçekleştirme amacında olurlar. Bugün Mustafa Kumlu`ya verilen tepkiyle çok yakında Hak-İş, Memur-Sen, Kamu-Sen vb örgütlülükler de karşılaşacaktır. Ama esas iş sınıfın bu kendiliğinden tepkisini organize biçimde örgütlü bir mücadelenin zemini haline getirmektir. On yıllardır Türkiye Demokrasi Mücadelesi`nin gerçek öncülerine, DİSK`e, TTB`ye, TMMOB`ye, KESK`e şimdi çok daha fazla iş düşmektedir. Çalışanların kendisini politik bir sınıf olarak örgütlemekle Türkiye Demokrasi Mücadelesini örgütlemek bir diğerinin önüne geçecek şekilde ayrı ayrı yapılacak işler değildir. Ezilenlerin her hak gaspında, bu saldırılara karşı gerçekten set çekmek hem demokrasi mücadelesinin programının çıkarılmasını hem de bu programın uygulayıcılarının oluşturulmasını sağlayacaktır. Bu yüzden Türkiye Demokrasi Mücadelesinin TMMOB, DİSK, KESK, TTB gibi samimi öncüleri bir adım ileridemeli ve yeni dönemi yeni mücadele pratikleriyle tanımlamalıdır.
Başbakan bahşetmiş!
"Kimsenin bu iktidardan kopara kopara aldığı bir şey yok. Kopara kopara alma güçleri varsa 1977`den beri neredeydiler?"
Dünyanın bütün zamanını kuşatan tek bir tanrısal zaman tasarımının, yani aslında tarihsizlik tasarımının, düşüncelerini kuşattığı bir siyasal gelenekten farklı bir ifade beklemek çok da mümkün değildi. Tayyip Erdoğan yukarıdaki cümleleri hala ol dedi ve oldu kültürünün bir sonucudur; tarih bilincinin olmadığı, varolanların ortaya çıkışlarının tarihsel bir evrime dayandığının anlaşılamadığı bir düşünme durumudur. Kendi ifadelerini, tarihte ilk kez söylenmiş gibi büyük bir gururla dinleyenlere şunu açıkça söylemek gerekir. Adem ve Havva`dan beri kimse bu kadar emin ve rahat konuşamaz. Ama şaşırtıcı değil; keza Kürt ve Alevi açılımlarında da, sanki bu ülkede yıllardır bunların mücadelesini verenler yokmuş da ilk defa kendileri bu süreci örgütlüyorlar havası yaratmadılar mı? Ama yine de Başbakan merak ediyorsa 1977`den beri nerede olduğumuzu söyleyelim: 1989`da Mehmet Akif Dalcı olarak Taksim`e gidiyorduk, öldürüldük; Hasan Albayrak, Dursun Odabaşı ve Levent Yalçınolarak 1996 1 Mayıs`ında öldürüldük, daha pek çoğumuz Taksim çıkışlarında coplandık ve işkencelere maruz kaldık; 2007, 2008, 2009 1 Mayıs`larında gaz bulutu içindeki İstanbul`daydık. 33 senedir bir sene bile aksatmadan sizin gibilerin sermayeye açmaya çalıştığı alanları bırakmamak için mücadele ettik. Sizin için bir nostalji olan grev gömleğini her sene, her haksızlığa karşı giydik. Sizin gibi "mağduriyetinden şanlı bir zalim olarak mezun olmadık".
Sizler için geçmiş belki nostalji olabilir; bizim içinse yeni bir dünyanın basamaklarıdır.