‘TEPEYE EV YAPMA YEL ALIR, DEREYE EV YAPMA SEL ALIR’
İMO Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan “Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi” konut inşaatının temel kazısı sırasında Hatip Çayı’nın tabanındaki suların kazının temelini doldurarak inşaata zarar vermesi üzerine 6 Nisan 2011 tarihinde basın açıklaması yaptı.
Eklenme Tarihi: 25/04/2016
İMO Ankara Şube Başkanı Nevzat Ersan "Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi" konut inşaatının temel kazısı sırasında Hatip Çayı`nın tabanındaki suların kazının temelini doldurarak inşaata zarar vermesi üzerine 6 Nisan 2011 tarihinde basın açıklaması yaptı:
"Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi" konut inşaatlarında bölge halkının müracaatı üzerine meslek odası olarak Şubemizce yerinde yapılan incelemeler sonucunda yapılan inşaatın temel kazısı sırasında Hatip Çayı`nın tabanındaki suların kazının temelini doldurarak inşaata zarar verdiği tespit edilmiştir.
Birçok sel felaketinin meydana geldiği Çubuk Çayı ile birleşerek Ankara Çayı`nı oluşturan Hatip Çayı`nın geçtiği güzergâhta "Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi" kapsamında 1. Etap olarak inşa edilen 172 konut dere yatağı yakınına inşa edilmektedir. Bu konuyla ilgili olarak İMO Ankara Şubemizce yerinde yapılan inceleme sonucunda ortaya çıkan durumu Şubemiz, kamuoyuyla paylaşmak ve ilgililere uyarı yapma gereği duymuştur.
Ankara Büyükşehir Belediyesi "Kentsel Dönüşüm Projesi" adı altında kentin dört bir yanında başlattığı konut projeleriyle, kenti "plansız ve çarpık yapılaşmadan" kurtaracağını ifade ederken yaşananlar tam tersi bir duruma işaret etmektedir. Büyükşehir Belediye Yönetimi tarafından "Türkiye`nin en büyük ve en kapsamlı gecekondu projesi" olarak iddia edilen "Yeni Mamak Kentsel Dönüşüm Projesi" kapsamında Mamak Derbent Mahallesi`nde inşa edilen 1. Etap konutları, otoyol ile demiryolu arasındaki boşluğa, yakınından geçen Hatip Çayı`nın kenarında yapılmaktadır. Söz konusu proje ile ilgili olarak daha önce mahkeme tarafından "dere yataklarına konut yapılamaz" gerekçesiyle verilen yürütmeyi durdurma kararlarına rağmen inşaatlar devam etmiş, alınan kararlar yok sayılmış ve sorunlar katlanarak artmıştır.
Gelinen son noktada, proje kapsamında konut inşaatlarının bir kısmı tamamlanırken şubemizce yapılan incelemeler sonucunda dere yatağına konut inşa etmenin ortaya çıkardığı sorunlar bir kez daha görülmüştür. Proje kapsamında inşa edilen binanın temel kazı kotu ile binanın yakınından geçmekte olan Hatip Çayı`nın taban kotunun yaklaşık aynı seviyede olduğu gözlemlenmiştir. Bu sebeple yapılan inşaatın temel kazısı sırasında Hatip Çayı`nın tabanındaki suların kazının temelini doldurarak inşaata zarar verdiği tespit edilmiştir. Konut inşaatlarına devam edilmesi halinde bu sorunların ileride daha da artacağına dair önemli bir işaret olan bu durum, yağışlar daha da arttığı zaman yaşanacak sel felaketleri sonucunda birçok insanın hayatını tehdit edecek boyuta gelebilir. İstanbul`da yaşanan sel felaketlerinin ardından dere yataklarında yapılan yapılaşmalar, birçok insanın canına mal olmuş ve yaşananlar bize bunu açıkça göstermiştir. Sayın Başbakan İstanbul`da yaşanan sel felaketinin ardından "Tabiat kendisinden alınanı er ya da geç geri alır" tespitinde bulunmuştu, bu söz ne yazık ki yaşanılanlarla doğrulanmıştır.
Ülkemizin deprem gerçeğini bilerek ve %93`ünün deprem kuşağı içinde yaşadığı göz önünde bulundurarak; sel gibi felaketlerin birçok insanı evsiz bıraktığını görerek dere yataklarına konut yapmak geçmişte yaşanılanlardan ders almamak anlamına gelmektedir.
Kentsel Dönüşüm Bu mu?
Her yere bina yapmak anlamına gelmeyen kentsel dönüşüm, insanların konut ihtiyacıyla paralel olarak düşünülmeli; kent kaynaklarını sınırsızca yağmalamak yerine insanların daha sağlıklı daha çağdaş konutlarda yaşamlarını sürdürmeleri sağlanmalıdır. Kentsel dönüşüm rant için değil insan için olmalıdır.
Yetkilileri bir kez daha düşünmeye çağırıyoruz. Bu tür hatalardan ders alınmalı, insan can ve malının ne kadar önemli olduğu bilinmeli ve buna karşı duyarlı davranılmalıdır. Söz konusu inşaat mahalli tekrar gözden geçirilmelidir. Dere yatakları ve çevresi konut yapımı yerine yeşil alan ve park olarak değerlendirilmeli ve anayasada da belirtildiği gibi insanların sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı göz önünde bulundurulmalıdır.