`İMAR RANTLARI ve MESLEK ODAMIZ`

Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE`nin `İMAR RANTLARI ve MESLEK ODAMIZ` başlıklı yazısı için ...

Eklenme Tarihi: 09/01/2014

 

 

 

"İMAR RANTLARI VE MESLEK ODAMIZ"

2013 yılını geride bıraktık. Birtakım ülkelerde birkaç yıla sığabilecek olaylar yaşandı ülkemizde.Mayıs ayının son günlerinde Taksim Gezi Parkı`ında bulunan ağaçların kesilmesini engellemeye çalışan küçük bir gruba çevik kuvvetin yaptığı baskın, Cumhuriyet tarihinin akılda kalabilecek bir halk hareketine dönüşmesine neden oldu.İstanbul`un en hareketli, en bilinen yerlerinden birisi olan Taksim Gezi Parkı polis terörü ve baskısına rağmen İstanbul`un her yerinden akın akın Taksim`e yürüyen halk tarafından geri alınarak işgal edildi.Çok farklı toplum kesimlerinin ortak taleplerinin bir kesişme yeri olarak da kabul edilen Gezi Parkı direnişi,farklı toplum kesimlerinin bir arada kardeşçe ve dostluk içinde yaşayabileceklerini ortaya koydu.Ayrıca Taksim Gezi Parkı`nda başlayan bu demokratik hareket, yurdun her tarafına yayıldı,protestolara dönüştü. Sesleriyle,sanatsal etkinlikleriyle biraraya gelerek şiddete başvurmadan, insan hakları ve özgürlükleri bağlamında yapılan gösterileri güvenlik güçlerinin barışçıl bir şekilde sonlandırması gerekirken,zor ve şiddet kullanarak dağıtması,yurdumuzun yeni bir insan hakkı ihlali ile karşı karşıya kalmasına da neden olmuştur.

Oysa demokrasi ve hukukun hakim olduğu ülkelerde iktidarlar,demokratik bir hakkı kullanmak için gösteri ve yürüyüş yapan toplum kesimlerinin bu haklarını özgürce kullanmasının yolunu açarak,dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı da onların güvenliklerini sağlarlar.Bugün geriye baktığımızda, Taksim Gezi Parkı`na AVM yapılmasını önlemek ve parkın park olarak kalmasını sağlamak için ellerine karanfil ve gül alarak hayatını kaybeden yedi insanımızı ve atılan gaz fişekleriyle gözlerini kaybeden yirmiye yakın yurttaşımızı anmak isteyenler yakalanarak içeri atılmışlardır. Ayrıca demokratik bir hak talebinde bulunanlara karşı sopayla, palayla ve kurşunla saldıranların serbest bırakıldığı bir ülkede yaşıyor olmamıza rağmen, bugünün Türkiye`si Gezi Parkı öncesinin Türkiye`si değildir.

Vesayet Rejimi Kabul Edilemez
17 Aralık 2013 tarihli Resmi Gazete`de bir Bakanlar Kurulu kararı yayınlandı. İnşaat Mühendisleri Odası`nın da içinde bulunduğu 11 Odanın İdari ve Mali açıdan denetlenmesini Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yapacak. Bundan 30 yıl önce 12 Eylül darbecileri 66 Sayılı KHK ile 6235 sayılı TMMOB Kanunu`nda bir değişiklik yaparak "Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği üzerinde, Bayındırlık Bakanlığınca; ihtisas alanlarına göre Odalar üzerinde ise, ilgili bakanlıklarca idari ve mali denetim yapılır. İlgili Bakanlıklar; Bakanlar kurulu Kararnamesi ile tespit edilir." biçiminde düzenleme yapmıştır. Aradan geçen bunca zamanda hiçbir Bakanlar Kurulu`nun uygulamadığı bu Kanun Hükmündeki Kararnameyi, mevcut AKP iktidarının yürürlüğe koymuş olması da oldukça düşündürücüdür.

Merkezi idareye meslek örgütleri üzerindeki vesayeti de aşan yeni yetkiler veren bu yaklaşımın bugün gündeme getirilmiş olması, ranta dayalı yönetim anlayışının karşısında duran meslek odaları ve Odamızın daha da denetim altına alınmasını sağlayacak bir uygulamadır. Oysa Mühendis ve Mimar Odaları, devlet tüzel kişiliği içinde olmayıp, ayrı tüzel kişiliği olan "yerinden hizmet üreten" kuruluşlardır. Meslek alanı, yalnızca meslek mensuplarının söz ve karar sahibi oldukları, denetim mekanizmalarını da kendilerinin oluşturduğu demokratik bir yapı içerisinde düzenlenmekte ve yürütülmektedir. Bu nedenle meslek kuruluşları devletten Mali ve İdari olarak tamamen bağımsız, özerk kuruluşlardır. Ayrıca meslek örgütlerinin aldığı kararlar, yaptığı uygulamalar her zaman yargı denetimine açıktır. Bizim ülkemiz de meslek örgütleri, odamız, vesayet altına alınmaya çalışılırken, Avrupa ülkelerinde meslek örgütleri devletten Mali ve İdari olarak bağımsızdırlar.

Bugün yönetimlerin onaylamadığı işlerin yapılmaması, mesleki ve bilimsel konuların bile tartışılmasına onay verilmemesi,var olan mesleki ve demokratik alanların kapatılması, toplum yararına yapılan çalışmaların yapılmaması kentlerimizin ve ülkemizin yararına olan konular değildir. Kişi, grup ve iktidarların yararına olan çalışma ve uygulamalara bugüne kadar karşı durduğumuz gibi bundan sonrada karşı duracağız. Bizler, bir taraftan ortaya çıkan sorunların çözümüne katkı sunarken, bir taraftan da mühendislik ve bilim tarihine katkı yapmayı bundan sonra da sürdüreceğiz. Üstelik tüm olumsuzluklara rağmen ortaya çıkan bu bilgilerin doğru kullanılmasını sağlayarak, yeni bilgi ve teknolojilerin üretilmesine önemli ölçüde katkı yapmaktayız. Bundan sonrada çalışma alanlarımızı zenginleştirecek, bilim ve teknolojinin tarihini yeni başarılarla sürdürmeye devam edeceğiz. Bugün ülkemizin ve mühendislik alanımızın önemli sorunları var. Bunlar aşılamayacak sorunlar değil. Kentimizi kirleten yapıları biz yıkmasak da, çocuklarımız veya torunlarımız bu kirliliği mutlaka ortadan kaldıracaklar, daha yaşanabilir bir çevre yaratacaklar.

Bugün İstanbul trafikte dünyanın en tıkalı kenti haline geldiği gibi, bir kişi yılda 118 saat trafikte bekleyerek zaman kaybediyor. Enerji kullanımında dışa bağımlı olan ülkemiz, trafik ve ulaşım sorunu nedeniyle dışarıya daha da bağımlı hale gelmektedir.Bu durum,üretimden ve çocuklarımızın ders çalışma zamanlarından çalınan saatler olarak gündemdeki önemli yerini korumaktadır.

Bugün yaşanan sorunların önümüzde duran büyük fırsatların habercisi olduğunu da biliyoruz. Bu kapsamda bir yandan "Mesleki Birlik ve Dayanışma" içinde sorunların bizlere yüklediği sosyal ve toplumsal sorumluluğumuzun gereklerini yerine getirirken, diğer yandan da mesleğimizin geleceğini kurgulamaya, ?daha iyi bir mühendislik hizmeti istiyoruz` diyenlere destek olacağız. 

İnşaat Mühendisliği Eğitimi ve İnşaat Mühendisliği
İnşaat mühendisi "civilengineer" terimi ilk kez 1700`lü yıllarda kullanılmıştır. Sanskritçe "JAN", "GEN" kökünden gelmektedir, yaşam kelimesinin karşılığı olarak kullanılmaktadır. İngilizcede yaratmak, bir fikri, bir düşünceyi hayata geçirmek anlamında kullanılmaktadır. Aynı zamanda "civil" terimi, askeri terimin karşıtıdır. Bu nedenle inşaat mühendisleri doğaları gereği barışçıdırlar, savaşa karşıdırlar.

Bugün genel olarak mühendislik alanı, özel olarak da inşaat mühendisliği alanı giderek değersizleştiriliyor. 2005-2011 yılları arasında inşaat mühendisliği programlarına kabul edilen öğrenci sayısı % 213 arttı. 2012 yılında toplam inşaat mühendisliği eğitimi veren üniversitelerin kontenjanı 9504`e, 2013 yılında da 10515`e ulaştı. 2013 yılında 78 Devlet Üniversitesi 35 Vakıf Üniversitesi olmak üzere 113 üniversitede 142 inşaat mühendisliği programına ulaşılırken, 2013-2014 öğretim yılında 517.284 puan alanda 198.056 puan alanda inşaat mühendisliği okullarına yerleştirilmiş bulunmaktadır. Bu durum okul sonrası istihdam, rekabet ve inşaat mühendisliğinde kalite sorunu olarak gündelik yaşama yansıdığı gibi; iktidarın,YÖK`ün veya temsilcilerinin tercihleriyle de sorgulamayan, üretmeyen yeni öğretim üyesi ve yardımcılarını ortaya çıkarıyor. Önümüzdeki dönemlerde ne yazık ki inşaat mühendisliğinin tanımına uymayan birçok "İnşaat Mühendisi" aramızda yer almış olacaktır.

İnşaat mühendisliği ve mühendislik,"Bilimi, ekonomiyi, zamanı ve fiziksel kaynakları en iyi şekilde değerlendirip optimum çözüm içinde olmak" olarak tanımlanmaktadır.Aynı zamanda mühendislik, bilim ve teknolojiyi insanla buluşturan bir meslek olarak da tanımlanmaktadır.Oysa zaman zaman inşaat mühendisliği hizmetlerinde üretim kusurları can ve mal kayıplarına yol açmaktadır.Yeterli fiziki şartları, öğretim kadroları ve laboratuvarı bulunmayan okulları bitirenlerle, uygun şartlara sahip okullarda okuyan adayların inşaat mühendisliği diploması almış olmaları,sıkça karşılaştığımız acı sonuçların altlığını da oluşturmaktadır.

Ayrıca meslek odalarının ve Odamızın var olan yetkilerinin bugün daha da budanmış olması, inşaat mühendisliği diploması ve inşaat mühendisliği hizmetlerinin birer formaliteye dönüşmesine yol açmıştır.Bu durum meslektaşlararası haksız rekabet koşulları yarattığı gibi, her şeyin müteahhitlik anlayışı içinde çözümlenerek inşaat mühendisliğinin temel koşulu olan can ve mal güvenliğinin sağlanması koşulu, ikinci plana itilmiştir. Ayrıca günümüzde insanla dünya ilişkisi bilgi üzerinden kurulmaktadır.Farklı gibi görülen bilgilerin birbirleri ile ilişkisi vardır.Birer meslek insanı olan inşaat mühendislerinin sayılarla çok fazla ilişkisi olsa da,yaşam çevremizde ve dünyamızda bulunan herşeyin sayılardan ibaret olmadığını da bilmek gerekir. Meslek insanları bilginin sürekli olmasını ve yaşam boyu sürmesini önemli bir gereklilik olarak görüyorlar.Yaşam boyu eğitim anlayışının,yaşam boyu öğrenme temeline dayalı olarak kurgulamak önemli bir görev olmaktadır. Ayrıca inşaat mühendisliğinin temelinde her zaman yeni fikirlerin,sağlıklı ve yaşanabilir bir çevrenin yaratılması da yer almaktadır.Oysa bugün mühendislik eğitimi değersizleştirilmiş, meslek odalarının ve Odamızın birçok yetkisi elinden alınmıştır.

Rüşvet ve Yolsuzluklar
17 Aralık tarihi rüşvetin ve yolsuzluğun açığa çıkmasının önemli bir günü olarak tarihe geçti. Üç farklı alanda yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasının bakanlara, bakan çocuklarına ve yakınlarına kadar uzanmış olması, olayların boyutunu daha da büyütmektedir. Üstelik ilgili bakanların derhal istifa etmeleri veya Başbakan tarafından görevden alınmalarının oldukça gecikmiş olması da kabul edilemez bir durumdur.Bakan istifalarının bir hafta gecikerek gerçekleşmiş olması, üstelik İçişleri Bakanı ve Sanayi ve Ticaret Bakanının çocuklarının tutuklanmış olmaları da dikkate değer bir konu olmuştur.Bir haftalık süre içinde soruşturmayı yürüten ve adli kolluk görevi yapan polislerin görevden alınması, acele bir kararla sayıları dört yüz olarak ifade edilen emniyet mensuplarının yerlerinin değiştirilmesi, tartışmaların odak noktasına oturmuştur. Ayrıca yapılan yönetmelik değişikliği ile adli kolluk görevi yapan polislerin yapmış oldukları inceleme konusu ile ilgili olarak amirlerini, yani sonuçta hükümeti haberdar etmelerinin sağlanması da yürütülen bir dizi soruşturmaya gölge düşürmüştür.
Halk Bankası Genel Müdürü`nün evinde, ayakkabı kutularının içinde tutulan 4.5 milyon dolar paranın varlığıyla yüzen ve gezen paraların varlığı da ?yeni bir güvensizlik` ortamı yaratmıştır.İsmi zaman zaman rüşvet olaylarına karışan bir müteahhidin rüşvet vermekten ve haksız imar kararları aldırtmış olmaktan dolayı gözaltına alınması da, bugüne kadar yapılan oldukça fazla plan değişikliklerinin nasıl ve kimler tarafından yaptırılmış olduğunu da açığa çıkarmıştır.Bu süreçte yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarını yürüten savcının elinden dosyaların alınmış olmasıyla birlikte, basına yansıyan iddialar da oldukça dikkat çekmiştir. Bu savcının yapmış olduğu soruşturmalar kapsamında Başbakanın oğlu ve yakınlarının bulunmuş olması, bu bilgilerin bizzat Başbakan tarafından ifade edilmiş olması da önemsenmesi gereken olaylar olarak yazılı, görsel ve beyin hafızamızdaki yerini almıştır.

Yine başbakanlığa bağlı olan ve Sayıştay denetiminin dışında tutulan TOKİ, bugünün ve yarının büyük ölçekli sosyal sorunlarını oluşturan bir yapılaşmanın öncüsü olmuştur. Başta İstanbul olmak üzere teknik ve sağlıklı bir çevre yaratılmasıyla ilgili kaygılar yok sayılarak,sadece ticari ve grup çıkarını öne alan inşaatla büyüme ve yeni zenginler yaratılması dönemi başlatılmıştır.Yaklaşık on yıl TOKİ Başkanlığı yaparak Çevre ve Şehircilik Bakanlığı`na getirilmiş olan Sayın Erdoğan Bayraktar istifa ederken, savcıların soruşturmuş olduğu imar planları ile ilgili kararların çoğunun Başbakan`ınisteği ile yapılmış olduğunu ifade etmiştir. Bizim yıllardır altını çizmiş olduğumuz İstanbul, İstanbul`dan değil, merkezden, yani Ankara`dan yönetiliyor görüşümüz de bir kez daha doğrulanmıştır.

Osmanlı tarihinin önemli padişahlarından olan ve birkaç yıldır tartışmalara konu olan Muhteşem Süleyman döneminde yaşamış olan ünlü şair Fuzuli`nin? selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar` olarak ifade etmiş olduğu sözü, bugünlerde yaşanan rüşvet olaylarını ve yapılan tartışmaları üzüntü ile izlememize neden olmaktadır.2013 yılında ?Transparency International` adlı kuruluşun 175 ülke arasında yapmış olduğu araştırmaya göre yolsuzluk sıralamasında Hindistan 94.sırada, Türkiye ise 53.sırada yer almaktadır. En alt sıralarda ise bizim coğrafyadan bir dizi ülkeler yer almaktadır.Yapılan araştırmalara göre özgür basının olduğu ülkelerle, yönetim kademelerinde kadınların fazlaca bulunduğu ülkelerde yolsuzluğun daha az görüldüğü ifade edilmektedir. 

Yine basın özgürlüğünün olmadığı, doğal kaynakların kontrolsüz ve birer zenginleşme aracı olarak kullanıldığı ülkelerle, demokrasinin kurumsallaşamadığı ülkelerde yolsuzluk olayları oldukça fazla olmaktadır.Bu kapsamda yapılan araştırmalara baktığımızda; basın özgürlüğü sıralamasında dünyada 154.sırada, kadınların parlamentodaki temsiliyet oranında %14 ile 91.sırada, Gezi olayları öncesine göre dünya demokrasi indeksinde ise 88.sırada bulunduğumuzu da ifade etmek gerekiyor.

Sonuç olarak son günlerde ortaya çıkan yolsuzluk ve rüşvet sorununu sadece, AK Parti-Cemaat kavgası olarak görmek yüzeysel bir değerlendirme yapmaktan öteye geçemez. Demokrasinin, insan haklarının, katılımcılığın ve hukukun evrensel kurallarının yeterli ölçüde gelişkin olmadığı ülkelerde ve ülkemizde, yeni bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç olduğuna da vurgu yapmak gerekiyor.2014 yılının tüm insanlığa ve ülkemize barış ve mutluluk getirmesini tüm içtenliğimle diliyorum.

Cemal GÖKÇE
İMO İstanbul Şube Başkanı

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası