6. ÇELİK YAPILAR SEMPOZYUMU 9-10-11 ARALIK 2015

Odamız adına Şubemiz ve Eskişehir Şubesi`nin 9-10-11 Aralık 2015 tarihinde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi`nde düzenlediği 6. Çelik Yapılar Sempozyumu tamamlandı.

Eklenme Tarihi: 25/12/2015

Odamız adına Şubemiz ve Eskişehir Şubesi`nin 9-10-11 Aralık 2015 tarihinde Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Kongre ve Kültür Merkezi`nde düzenlediği 6. Çelik Yapılar Sempozyumu tamamlandı.

3 gün sürecek olan Sempozyum, 9 Aralık 2015 tarihinde düzenlenen açılış töreniyle başladı. Açılışta İMO Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul, İMO İstanbul Şube Başkanı Cemal Gökçe, İMO Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Ersan, Kıbrıs İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Seran Aysal ve Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Rektörü Hasan Gönen birer konuşma yaptı.

İMO Eskişehir Şube Başkanı Bülent Erkul konuşmasında çeliğin, doğru seçim ve doğru uygulama ile birleştiğinde en yıkıcı dış etkenlerde bile yapısal formunu uzun süre koruyan, can ve mal kayıplarının azalmasında önemli katkısı olan bir yapı malzemesi olduğunu belirtti. Odamızın, daha nitelikli ve teknik çalışmalar yapılması, uygulama alanlarının genişletilmesi amacıyla, profesyonel mühendisleri, imalatçıları ve uygulayıcıları bir araya getirerek 2005 yılından bu yana çelik yapılar sempozyumu düzenlediğini hatırlatan Erkul, "insan hak ve özgürlükleri, demokrasi ve çağdaş bir toplum anlayışı Odamızın vazgeçilmez talepleri arasındadır. Bunlardan yoksun bir dünyada bilim yapmak ve mesleki ilerleme kaydetmek mümkün olmadığı gibi anlamsızdır. 15-17 Ekim tarihlerinde yapılacak bu Sempozyum Ankara`da meydana gelen menfur saldırı nedeniyle anlatmaya çalıştığım bu duygularla bugüne ertelenmiştir. 10 Ekim saldırısında yaşamını yitiren vatandaşlarımızı saygı ile anarken bu tür olayların bizi insan sevgimizden, demokrasi sevdamızdan, bilim tutkumuzdan ve yurtseverliğimizden asla vazgeçiremeyeceğinin bilinmesini bir kez daha vurguluyoruz" dedi.

Şube Başkanımız Cemal GÖKÇE ise Sempozyumda şöyle konuştu: 
"Gelenekselleşen ?Çelik Yapılar Sempozyumu`nun bugün altıncısını düzenliyoruz. Bilindiği gibi bu Sempozyum 15-17 Ekim tarihlerinde yapılacaktı. 10 Ekim tarihinde Ankara`da yapılacak olan "Emek Demokrasi ve Barış" içerikli bir miting başlamadan sonlandırıldı. İki canlı bomba nedeniyle 102 insanımız yaşamını yitirdi, yüzlerce insanımız da yaralandı. Bedenimiz ve ruhumuzda önemli yaralar açıldı.

Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarının ortaya çıkarmış olduğu büyük yıkım sonrası; gerek ortaya çıkacak olan can kayıplarını önlemek, gerekse insanlığın geçmişten bugüne kadar yaratmış olduğu uygarlıkları korumak için yeni önlemlerin alınması dünya ülkelerinin gündemine geldi. Bu bağlamda "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" kayıt altına alındı. Bu beyanname ile temel insan hak ve özgürlükleri güvence altına alınmış; "Halkların Barış Hakkı Bildirisi" ile de her devlet barış hakkını korumak ve bu hakkın uygulanmasını sağlamakla yükümlü kılınmıştır. Buna göre; ?bütün insanlar özgürdür, saygınlık ve haklar bakımından eşittir. Barış içinde yaşamak, hürriyet ve güvenlik her bireyin hakkıdır.` denilmektedir.

Oysa ülkemizde olduğu gibi dünyanın birçok yerinde etkili olan küreselleşme odaklı politikalar; Afganistan, Irak, Suriye, Lübnan, Mısır, Gazze ve pek çok ülkede gerilim ve çatışmaya, milyonlarca insanın ölümüne, sakat kalmasına ve yaşam alanlarını terk ederek göç etmelerine yol açmaktadır. Bu savaşlar aynı zamanda insanlığın ortak değerleri olan kentlerle birlikte, tarihsel ve doğal mirasın yok olması gibi çok acı sonuçlar da doğurmaktadır. Bu bağlamda tarihsel mirasın bir simgesi olan dört ayaklı minareye yönelik "bu camiye zarar vermeyin" diye basın açıklaması yaparken öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı da bu acımasızlıktan kendisine düşen payı almıştır.

Antik uygarlıkların kesişme noktası olan, kültürel ve tarihi zenginliklerin beşiği olan bölgemizdeki çatışma ve yıkımların giderek daha geniş bir alana yayılması biran önce durdurulmalı, toplumsal barışın sağlanarak doğa ve kültür değerlerinin korunması ülkemizin öncelikleri arasında yer almalıdır. 
Yaşadığımız topraklarda ve çevremizde yıllardır yaşanmakta olan çatışmalarla "yaşam hakkının korunması" yok sayılmaktadır. Barıştan ve yaşatmaktan yana olan bir mesleğin insanları olarak her zaman, "yaşamın ve barışın" yanında yer alacağımızı bir kez daha belirtmek istiyorum.

Bilim, teknoloji ve inşaat mühendisliği alanında ortaya çıkan gelişmelere ayak uydurabilmek meslek insanlarımızın olmazsa olmaz ilkeleri arasında yer almalıdır. Bu kapsamda üniversite sonrası mesleki gelişmeleri ve yeni teknolojileri meslek insanlarıyla buluşturmak da Odamızın görevleri arasında yer almaktadır. Gerek okul sonrası meslekiçi eğitim seminerleri ve kurslarının düzenlenmesi, gerekse alanımızla ilgili kitap, doküman ve benzeri yayınları meslek insanlarının bilgisine sunarak bilgi eksikliğini tamamlayıcı ve geliştirici bir görevin yerine getirilmesi her zaman önemsediğimiz bir konudur.

Bu bağlamda ülkemizde uzun süre dikkate alınmayan çelik yapı üretimi iki önemli yapı sisteminden birisidir. Bu kapsamda çelik yapı üretimi her geçen gün kendisine biraz daha fazla yer edinmesine karşın ne yazık ki toplam yapı üretimi içerisinde kendisine düşen payı halen ülkemizde %5 bile değildir.

Çevresel koşullar kötüleşerek ormanlar giderek azalıyor. Su kaynakları aşırı tüketilerek kirletiliyor. Ekolojik bozulma artarak hava kirliliği yaşamımızı -önemli ölçüde- olumsuz olarak etkiliyor. Bu ve benzeri konular yoksulluğu giderek arttırdığı gibi tüm canlı yaşamını da yeni tehlikelerle baş başa bırakıyor. Bu durum aynı zamanda afetleri yaşamımızın önemli bir parçası haline getiriyor. Bu bağlamda insanların güvenli ve sağlıklı yapılarla sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı en temel insan hakkı olarak gündemdeki önemli yerini ne yazık ki koruyamıyor.

Bu nedenle çelik malzemesinin bileşenleri, özellikleri ve tasarımı, çelik yapı teknolojileri, çelik yapının dayanıklılığı, çelik yapıların sürdürülebilirliği ve ekonomisi gibi tüm konular meslekiçi seminerlerimizin, kurslarımızın ve "Çelik Yapılar Sempozyumu" muzun konuları arasında kendisine her zaman önemli bir yer buluyor.

Bu bağlamda taşıyıcı sistem tasarımı açısından çeliğin standartlara uygun olması, yeni üretilen çelik yapıların deprem güvenliklerinin sağlanması inşaat mühendislerinin her zaman ilgiyle karşıladıkları, bilgilerinin içerisinde sakladıkları önemli bir konu olarak sıkça gündeme getiriliyor.

Ülkemizde 2015-2016 öğretim yılında inşaat mühendisliği öğretimi yapan 112 üniversitede toplam 187 inşaat mühendisliği bölüm ve programı bulunuyor. Bu bölüm ve programların önemlice bir kısmında, çelik yapı taşıyıcı sistemlerinin ve elemanlarının davranışını kavrayabilmek için gerekli olan bilgilerin verilmediğini bir tarafa bırakırsak, bu bölüm ve programların birçoğunda çelik dersini verecek öğretim elemanı bile bulunmamaktadır. Ayrıca bu okulların önemlice bir kısmının fiziki şartları uygun olmadığı gibi, mühendis yetiştirmenin en önemli araçlarından birisi olan laboratuarları bile ya yoktur ya da, laboratuvar bilgisi verecek öğretim elamanı eksikliği vardır.

Bu tür eksikliklerin giderilmesi ve çelik yapılarla ilgili yeni teknolojilerin tanınması ve öğrenilmesi her zaman büyük bir önem taşımaktadır. Bu kapsamda Yönetim Kurulumuz Çelik Yapılar Komisyonumuzun çalışmalarıyla hazırlanan "Çelik Yapılarda Kaynaklı Birleşim" isimli referans dokümanıyla "Çelik Yapılar Emniyet Gerilmesi Esasına Göre Hesap ve Proje Esasları" referans dokümanını bastırarak mesleğimizin başucu kaynak dokümanı olarak yayınlarımız arasına katmıştır.

Buna karşın bugüne kadar genel olarak afetlere, özel olarak da deprem zararlarının azaltılmasına ilişkin olarak stratejik bir plan ancak 17 Ağustos 2011 tarihinde gündeme gelmiştir. Geleneksel bir anlayışın devamı olan yara sarma yaklaşımının yerine afet yaşanmadan önce risklerin azaltılmasına yönelik afetlere ve depreme karşı bir toplumsal seferberlik ilan etmek, bu kapsamda etkili ve stratejik bir plan oluşturmak ülkemizin önünde duran en temel, en güncel, en kaçınılmaz bir konu olduğu Van Depremi nedeniyle de bir kez daha ortaya çıkmıştır.

17 Ağustos 1999 depreminden sonra ilgililerle yapmış olduğumuz görüşmelerde İstanbul`da var olan yapı stokunun yüzde 70`inin kaçak olarak üretilmiş olduğu, herhangi bir mühendislik hizmeti almadan üretilmiş olması nedeniyle bu yapıların depremde göçeceği ifade edilmiştir.

Açıktır ki uzunca bir sürede ortaya çıkarılan bu yapı stokunun, kısa bir sürede deprem güvenlikli bir hale getirilmesini istemenin bir haksızlık olduğunu düşünmekle birlikte, en az 20-25 yıllık bir stratejik planın yapılabileceğini, ve her yıl İstanbul için harcanabilecek 1,5-2 milyar dolar mertebesindeki bir kaynakla İstanbul`da deprem güvenliği olmayan yapı stokunun oldukça azaltılacağının altını sürekli olarak çizdik. Teknik olarak bunun çalışmasını yaptık. Oysa bugün İstanbul, ihtiyaç temelli ve bütünlüklü bir plan olmadan ortaya çıkarılan yeni yapılarla, bir afet yerine toplam beş afete teslim olmuş durumda.

Bugün bile planlama, denetleme ve uygulama olarak bütünsel bir bakış açısına sahip değiliz.

Mesleki yetkinlik konusu, mühendislik ve mimarlık hakkında yasa, Yapı Denetim Yasası, kentsel dönüşüm yasası halen eksiklikleriyle birlikte karşımızda duruyor.

Kentlerimizdeki uygulamaların sadece mülkiyet esasına dayanan bir anlayış yerine, bütün analizlerin bir kentsel tasarım noktasında ele alınarak mekân güvenliği ve kalitesinin sağlanması, yaşanabilir sosyal bir çevrenin düzenlenmesi ekseninde geliştirilmesi son derece önemlidir.

Binaların tasarım kriterleri, yönü, geometrisi, sıcaklık ve nem ilişkisi, güneşten gelen radyasyon ve mevsimsel değişimlere uyum kapasitesi gibi çeşitli parametrelerin dikkate alınarak üretimlerin yapılması da son derece önemlidir.

Yine yaşanabilir çevre standartları ve enerji verimliliğinin yanında modern bir tasarım ve bakım maliyetlerinin azaltılması, karbon salınımı ve elektriğin optimal ölçekte kullanılması da önemsediğimiz önemli bir konudur.

Ne yazık ki yapı güvenliği sürekli olarak öne çıktığı için bu tür kalite ve sürdürülebilirlik konularına çok fazla girilmemektedir.

Biz yapı stokumuzun güvenli olmasını ve depreme hazırlanması konusunda her fedakârlığı yapmaya hazırız. Bu bağlamda yapılacak yeni çalışmalara katılmayı, çalışmaları özendirmeyi, desteklemeyi ve paylaşmayı amaçlıyoruz.

Yerel yönetimleri, merkezi idare ve ilgili kurumları, meslek insanlarını ve malzeme üreticilerini sadece ticari kaygıyla hareket etmek yerine, teknik kaygıyı çalışmalarının önüne koymalarını gerektiğini çok önemsiyoruz. Her zaman üniversitelerimiz başta olmak üzere ilgili kurumlarla işbirliği içinde olmayı da değerli buluyoruz.

Eskişehir Şubemizle birlikte Eskişehir`de düzenlediğimiz 6.Çelik Yapılar Sempozyumu`nun hazırlık sürecinde; Eskişehir ve İstanbul Şubesi yönetim kurullarının sıcak bir birliktelik ve çalışma ortamı yaratmış olmalarının altını çizmek isterim. Şube başkanı Sayın Bülent ERKUL`un şahsında yönetim kurulu üyelerine ve Şube çalışanlarına çok teşekkür ediyoruz.

Ayrıca Düzenleme Kurulu Başkanı Prof. Dr.Erdoğan UZGİDER`e ve düzenleme kurulunun diğer üyelerine de çok teşekkür ediyoruz. Yine bilim ve danışma kurulunun sayın üyeleriyle birlikte çağrılı konuşmacılara, bildiri hazırlayıp sunan meslektaşlarımıza, ayrıca maddi ve manevi olarak bize desteğini sunan tüm kişi ve kuruluşlara çok teşekkür ediyoruz."

Açılışta konuşan İMO Yönetim Kurulu Başkanı Nevzat Ersan, "10 Ekimde yaşanan Ankara Katliamı nedeniyle Ekim ayı içerisindeki tüm etkinliklerin ileri bir tarihe ertelenmesi kararıyla Sempozyumu bugün gerçekleştirmek mecburiyetinde kaldık, üzgünüz. Katliamda hayatını kaybedenleri saygıyla anarak sözlerime başlamak istiyorum" dedi.

Odamızın çelik yapılarla ilgili yarattığı birikimin konu ile ilgili referans kaynağı olarak kabul edildiğini belirten Ersan, çelik yapılarla ilgili bilimsel-mesleki etkinlikler düzenlenmesi arasındaki paralelliğin, Odamızın bilimsel-teknolojik gelişmelere hâkimiyetini göstermekle kalmadığını, aynı zamanda meslekiçi eğitim konusundaki hassasiyetini de ifade etiğini söyledi. Ersan, "bütün bu çabalar, güvenli yapı üretimini sağlamak amacıyla yapı çeliği hak ettiği mertebeye ulaşıncaya kadar yoğunlaşarak devam edecektir. Çeliğin yapı üretim sürecindeki önemini pekiştirmek doğrultusundaki hassasiyetimiz gelecekte de artarak devam edecektir" dedi.

6. Çelik Yapılar Sempozyumuna, yurt içi ve yurt dışından 100 bilim insanı ile sektördeki imalatçı ve projeci birçok firma katılmıştır. Sempozyumda, toplamda 41 bildiri sunulmuştur. Sempozyum 3 gün boyunca www.imo.org.tr adresinde canlı olarak yayınlanmıştır.

SEMPOZYUM FOTOĞRAFLARI İÇİN;

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası