ŞUBE BAŞKANIMIZ NUSRET SUNA`NIN 13. ULAŞTIRMA KONGRESİ`NDE YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASI
Eklenme Tarihi: 15/10/2019
Düzenleme ve Bilim Kurullarının Değerli Başkan ve Üyeleri
Odamızın ve Şubelerimizin Değerli Yöneticileri,
Üniversitelerimizin Değerli Temsilcileri,
Değerli Katılımcılar,
Değerli Meslektaşlarım,
Odamız adına İstanbul ve Erzurum Şubelerimizin üstlendiği 13. Ulaştırma Kongresi`ne hoş geldiniz.
İstanbul Şube yönetim kurulu adına sizleri saygıyla selamlıyorum
Konuşmama başlamadan önce, kongremizi düzenleyen şubelerimize huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Hiç şüphe yok ki asıl büyük teşekkür, kongremizin Düzenleme ve Bilim Kurulu üyelerine, çağrılı konuşmacılara, bildiri sunan meslektaşlarımıza olacak.
Kongrenin kurgulanmasından, bilimsel derinliğinin oluşmasına kadar hemen her aşamasını titizlikle ele aldılar, büyük bir özveriyle mesai harcadılar. Hepsine müteşekkiriz.
Değerli Katılımcılar,
Odamız ilk ulaştırma kongresini 45 sene önce toplamış. 1974 yılındaki ilk kongreden 2019 kongresine kadar geçen zaman zarfında önemli bir birikim elde edilmiş, çok değerli tartışmalar gerçekleştirilmiş. Odamız ulaştırma alanında referans kurum haline gelmiş.
Elbette bu sonuç değerli akademisyenlerin, uzman meslektaşlarımızın desteği ile açığa çıkmış.
Tam da bu noktada, 13. Ulaştırma Kongresi`nin adandığı değerli hocamız Aydın Erel`den kısaca söz etmek isterim.
Pek çoğumuzun yakından tanıdığı hocamızı Türkiye özellikle 2004`te Pamukova`da meydana gelen hızlandırılmış tren kazasıyla tanıdı.
Bilim insanlarının kaderindendir. Afetten, kazadan sonra hatırlanırlar. Görüşleri istenir ve ne yazık ki afetin sıcaklığı geçtikten sonra bilim çevreleri, üniversitelerin sınırlarına çekilirler.
Aydın Erel Hocamız, ulaştırma politikaları, özellikle de demiryolu taşımacılığı üzerine yoğunlaştı. Demiryollarının alt ve üst yapısıyla ilgili çok değerli çalışmalar gerçekleştirdi.
Hızlandırılmış tren seferleri başladığında yaptığı itirazlar ne yazık ki karşılıksız kaldı. Facia yaşandıktan sonra görüşleri raftan indirildi ancak iş işten geçmişti.
Değerli Hocamızın dönemin Ulaştırma Bakanına kongrede söylediklerini burada bir kez daha hatırlatmak isterim.
Aydın Erel hocamız olanca nezaketiyle, ``Ulaştırma Bakanlığı`nın gerekli teknik yeterlilik sağlanana kadar hızlı treni seferden kaldırmasını istirham ediyorum`` demişti.
Bilim insanlarının öngörüsü bilime, bilimsel verilere dayanır. Tek hareket ve dayanak noktası budur. Bilim insanlarının söylediklerine kulaklarınızı kapatırsanız, katliam haline gelen kazalara davetiye çıkarırsınız. Nitekim Pamukova`da 41 yurttaşımız hayatını kaybetti.
Takdir edersiniz ki, bu durum sadece ulaştırma alanında yaşanmıyor. Başta deprem olmak üzere karşı karşıya bulunduğumuz hemen her sorunda benzer sondan kaçamıyoruz. İfade etmek isterim ki bilime kulaklarını kapatanlar ölüme, acıya, gözyaşına gözlerini açarlar.
Bu vesileyle Aydın Erel hocamızı huzurlarınızda bir kez daha saygıyla yâd etmek istiyorum. O sadece ulaştırma kongrelerinin teorik çerçevesini belirleyen değildi, aynı zamanda emektarıydı.
Kongrelere sunduğu özgün metinlerle ufuk açıcıydı, öğreticiydi. Meslek alanımızın ulaştırma konusundaki birikiminin önemli yapı taşlarındandı.
Öğretilerinden bir an olsun vazgeçmeyeceğiz; her daim saygıyla ve minnetle anacağız.
Değerli Katılımcılar,
Açılış konuşmalarının elbette bir sınırı olmalı. Değerli bilim insanlarının ve uzman meslektaşların ayrıntıları ile değineceği konuları girişteki kısa konuşmaya sığdırmak gerekmiyor.
Zaten kongre programı incelendiğinde; güvenlikten sürdürülebilirliğe, ulaştırmada bütünlüklü yaklaşımdan yatırımların çevre uyumuna, mevzuattan katılımcılığa pek çok konunun ele alınacağı görülecektir.
Yine de kısa olarak görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli Meslektaşlarım,
Az önce Sayın Aydın Erel`in hızlandırılmış trenle ilgili itirazlarının yok sayıldığını ve bu nedenle onlarca yurttaşımızın hayatını kaybettiğini, kat ve katının yaralandığını hatırlatmıştım.
Pamukova kazasından önceki uyarılar yok sayılmakla kalınmadı, ne yazık ki ders de alınmadı. Eğer ders alınsaydı, Çorlu`daki katliam gibi kaza yaşanır mıydı?
Değerli Konuklar,
Aydın Erel`in istirham etmesine benzer bir başka örnek daha bulunuyor.
Hatırlanacaktır meslek odamız, Birinci Boğaz köprüsü yapılmasına itiraz etmiş ve siyasi erke açık çağrıda bulunmuştu.
Meslek odamız tıpkı Aydın Hocamız gibi istirham ederek "İstanbul trafiğini Boğaza köprü yaparak çözemezseniz, bir süre sonra boğaza yeni köprü yapmak zorunda kalırsınız, yapmayın" demişti.
Nitekim Odamızın öngörüsü doğru çıktı. Daha önce ifade ettim, öngörünün kehanetle ilgisi yoktur, bilimsel ve mesleki doğrular öngörüleri belirler.
Ulaştırma biliminin temel doğruları şu noktaya işaret etmektedir: Kent içi ulaşımda toplu taşımacılık hedeflenmeli; bütünleşik, sürdürülebilir ulaşım yaklaşımı temel alınmalıdır.
Ulaştırma yatırımları buna göre belirlenmelidir. Yoksa değil bir tane, beş tane Boğaz Köprüsü de yapılsa kent içi ulaşım sorununu çözmek mümkün olmayacaktır.
Peki, meslek odamızın "istirhamı" dikkate alındı mı? Hayır.
Çünkü kent içi ulaşımdan başlayarak bütün bir kent hayatı, kentin, kentlilerin ihtiyacına göre göre değil neoliberalizmin kent politikasına uygun olarak düzenlenmektedir.
Neoliberalizmin kent yaklaşımının özünde şu noktalar bulunmaktadır. Kent merkezleri orta ve üst düzey gelir gruplarının yaşama ve iş alanları olarak düzenlenecek, plazalar rezidanslara, rezidanslar çok şeritli yollara, çok şeritli yollar avm`lere bağlanacak.
İstanbul`un kentleşme özeti budur. Diğer kentler nasıl bir süreç izlemektedir bilinmez ama İstanbul kent merkezinin tablosu bundan farklı değildir.
Örneğin son dönemde kamuoyunda sıkça yer alan deprem toplanma alanları ve deprem sonrası ulaşım güzergâhları konusunu bu yaklaşımdan ayrı değerlendirmek mümkün değildir.
İnsan hayatı önemli değildir. Deprem ve deprem sonrası afet süreci önemli değildir. Bu nedenle, kent içi ulaşım tartışmasıyla ilintili olacak şekilde, afet sonrası kullanılacak olan ulaşım güzergâhları yok edilmiş, bazı yollar otoparklarla kesintiye uğradığını söyleyebilirim.
Ulusal/uluslararası sermaye grupları kendi ihtiyaçları doğrultusunda emretmekte ve ne yazık ki emir harfiyen hayata geçmektedir.
Buradaki temel soru, kentlerin kimin için düzenlendiğidir.
Birinci Boğaz Köprüsü ile ilgili tartışmalar sürerken zamanın gençleri bir kampanya açar. Kampanya, "Boğaza değil Zapsuyu`na köprü" başlığı ile yürütülür. Elbette karşılaştırılabilir örnekler değildir ancak Zapsuyu`na köprü yapılması çağrısının simgesel önemi bulunmaktadır.
Boğaz Köprüsü ve Zapsuyu tartışması, kentlerin ve ulaşım yatırımlarının kim için, hangi ihtiyaca binaen düzenleneceği, siyasi iktidarların tercihinin ne olacağı ile doğrudan ilgilidir.
Bugün İstanbul`da üçüncü köprü yapıldı. Marmaray`dan köprülü kavşaklara kadar kamu kaynakları ulaşım sorununun çözümü doğrultusunda harcandı. Peki, kent içi ulaşım sorunu çözüldü mü? Hayır.
Eğer 1970`lerin başında, meslek odamızın "istirhamı" dikkate alınsaydı. Eğer ulaşım ve kentleşme politikaları istirhamımız doğrultusunda geliştirilseydi, bugün hem farklı şeyleri konuşuyor olurduk hem de İstanbul diğer kentlerimize örnek gösterilecek bir durumda olurdu.
Değerli Meslektaşlarım,
Toplu taşımacılık bazlı politikalar başat tutulmak kaydıyla, elbette Boğaz köprüsünden katlı kavşaklara kadar pek çok yatırım yapılabilir. Bunun tek şartı, ulaşım master planınız olmasıdır. Master planı dahilinde, sürdürülebilir, entegre edilebilir, işlevsel yatırımlara kimsenin itiraz etmesi mümkün değildir.
Ne yazık ki ülkemizde ulaşım yatırımları, lokal sorunları, belli bir bölgedeki sorunu çözmek üzere gerçekleştiriliyor. Örneğin bir kavşakta katlı düzenleme yapılıyor, o bölgede sorun çözülüyor, ancak bütün sorun bir sonraki kavşağa aktarılıyor.
Örneğin çevre etkilerini hiçe sayarak Boğaz köprüsü yapıyorsunuz. Ulaşım Ana Planı dahilinde yapılmıyorsa ve hatta köprünün nereye yapılacağı ve bağlantı yollarının nerelerden geçeceği helikopter gezisiyle belirleniyorsa, sorunu çözmüş olmuyorsunuz, yeni sorunların doğmasına yol açıyorsunuz.
İstanbul kent içi ulaşım sorunlarının özeti budur. Günü kurtarmak, sınırları belirli bir bölgedeki sorunu çözmek neredeyse tek hedeftir.
Böyle bir ulaşım planlaması olur mu? Olur derseniz, İstanbul kent trafiğinin içinde bulunduğu durumun sorumluluğu sizin omuzlarınızdadır.
Değerli Katılımcılar,
Huzurlarınızda bir kez daha tekrarlıyorum.
Sadece İstanbul`un değil, pek çok kentimizin ulaşım ana planı yoktur. İstanbul için yapılan son Ulaşım Ana Planı 1983 tarihlidir. O plan da uygulamaya alınmadan bir köşeye atılmıştır.
Ulaştırma yatırımları, "şu noktaya bir katlı kavşak yapalım", "şu noktaya köprü inşa edelim" gibi tabiri caizse ayaküstü verilen kararlarla gerçekleştirilmektedir.
Ulaşım yatırım süreçleri katılımcılığa kapalı tutulmuştur. Ne meslek odalarından ne de ulaşım mühendisliğinin duayenlerinden ne de bölge ve kent halkından görüş alınmaktadır. "Ben yaparım, olur" anlayışı ile yatırımlara yön verilmektedir.
İlk terk edilmesi gereken tarz budur. Sonraki adım ise konunun bütün bileşenlerini bir araya getirerek kentleşme ve buna bağlı olarak ulaştırma politikalarını gerçekleştirmektir.
Değerli Meslektaşlarım,
Ulaştırma politikaları konusu, tek harfli alfabe değildir. Her ne kadar 13. Kongremiz "Yaşanabilir Kentler İçin Kent-Ulaştırma Birlikteliğinin Uyumlu Gelişimi" ana temasına ayrılmış olsa da, ifade etmeliyim ki ulaştırmadaki durum bir ülkenin gelişmişlik seviyesi ile doğrudan bağlantılıdır.
Temel kıstas şudur: Kent içi ulaşımda toplu taşımacılık esas alınacaktır. Kara, deniz ve demiryolu ulaşımında, deniz ve demiryolunun gözle görülür ağırlığı olacaktır. Ve mutlaka kent içi ya da dışı ulaşıma dair her şey bir plan dahilinde yapılacaktır.
Kaldı ki salt ulaşma kavramıyla konuya yaklaşmak da yetersiz kalmaktadır. Özellikle ulaştırma yatırımları için yok edilen ormanları, su havzalarını, yeşil alanları, kent estetiğinin temel kabullerini, motorlu taşıtların karbon salınımının insan sağlığına verdiği zararı akla getirince karşı karşıya kalınan tablo daha karanlık bir hal almaktadır.
Değerli Meslektaşlarım,
Değerli Katılımcılar,
Kısaca değinmeye çalıştığım konular kongremizin tartışma başlıklarını oluşturuyor. Milattan önce 3000`lü yıllarda tekerin icadıyla başlayan ve bugün insanlığın en büyük sorunlarından biri haline gelen ulaşımı, kongremizin zemininde enine boyuna tartışacağız.
Sözlerime son verirken insanı, doğayı korumayı amaç edinen sürdürülebilir, bütünlüklü ulaşım politikalarının hayata geçirilmesi doğrultusundaki ısrarımızın arkasında durmaya devam edeceğimizi bir kez daha vurguluyorum.
Başta düzenleme ve bilim kurulu üyeleri olmak üzere emeği geçenlere teşekkür ediyor, kongremize başarılar diliyorum.