ŞUBE BAŞKANIMIZ NUSRET SUNA?NIN 8 MAYIS 2021 TARİHİNDE YAPILAN İMO DANIŞMA KURULU 2. TOPLANTISINDA YAPMIŞ OLDUĞU KONUŞMA
Eklenme Tarihi: 12/05/2021
Merhaba Arkadaşlar,
Danışma Kurulumuzu yine pandemi koşullarında ve tabii kaçınılmaz olarak online gerçekleştiriyoruz.
Bütün meslektaşlarımı, oda başkan ve yönetim kurulu üyelerini, Danışma Kurulumuzun değerli katılımcılarını saygıyla selamlıyorum. İstanbul Şube üyelerimizin başarı dileklerini iletiyorum.
Değerli Arkadaşlarım,
Salgın şartlarına rağmen, özellikle şantiyelerde çalışmaya, üretmeye devam eden hem meslektaşlarımızı hem de sektörümüzün diğer paydaşlarını bir kez daha selamlıyorum.
Tabii bu bizlerin tercihi değildi. İktidar vatandaşlarının hayatını riske atmakta sakınca görmedi. Bırakalım insanın ve ekonominin temel ihtiyaçlarının karşılanması doğrultusunda üretim faaliyetinde bulunan işletmeleri, şantiyelerin bile geçici bir süre durdurulmasını göze alamadı.
Şantiyelerdeki çalışma koşullarının sağlıksızlığı üzerine defalarca kamuoyunu uyardık, önlem alınmasını istedik. Zaten şu açık ki, işyeri ile sınırlı önlemlerin, işe gidip gelirken toplu taşımanın kullanılması nedeniyle sonuç değiştirici olduğunu da iddia etmek mümkün değil.
Zaten ülkemize ait bütün veriler salgınla mücadelenin bilimsel, sürdürülebilir olmadığını, toplumsal-kültürel alışkanlıklarla da birleşince mevcut olumsuz tablonun ortaya çıkığını göstermektedir.
Sürecin başından bu güne kadar, yani maske dağıtımının becerilememesinden aşı tedarikinde yaşanan sıkıntılara kadar, salgının yönetilememe durumuyla karşı karşıya kaldığımız kamuoyunun malumudur.
Evet veri ve günlük vefat sayısında uzun zamandır Avrupa da ilk sırada yer alıyoruz. Bu bir faciadır.
Aynı derecede başka bir facia Türkiye, vatandaşlarına maddi destek sağlayan ülkeler sıralamasında listenin sonunda yer almasıdır.
Ülkemiz ancak milli gelirinin 1.1`ini sosyal yardımlar için nakit para olarak dağıtmıştır ki, diğer ülkelerin oranlarına bakılırsa ülkemizi yönetenlerin bizlere verdiği değer daha net görülebilir.
Gelişmekte olan ülkelerde bu oran ortalama 3,5; gelişmiş ülkelerde ise 12,5 olarak gerçekleşmiş durumda.
Bir başka dikkat çeken nokta ise şudur: Pandemi ile ekonomik açıdan mücadele bağlamında verilen desteklerin yüzde 89`unun işletmelere ayrıldığı, vatandaşların payına ise sadece yüzde 11 i düştüğü belirlenmiştir.
Bu veriler bize şunu gösteriyor: Yaratılmak istenen algının tersine Türkiye yoksul bir ülkedir. İçinde bulunduğu ekonomik kriz ve bütçe açığı kamuoyunda tartışıldığından daha büyüktür ve iktidar tercihini vatandaşından değil sermayeden yana kullanmaktadır.
Değerli Katılımcılar,
İşte 1 Mayıs bütün bunların toplamının işaret ettiği iktidar anlayışına mücadele edenlerin simge günü olarak kutlanmış, pandemi nedeniyle gerçekleşmeyen 1 Mayıs talepleri fabrikaların, işyerlerinin içlerine taşınmıştır.
Yine buradan pandemi bahanesi de dahil olmak üzere, toplumsal muhalefetin hemen her etkinliğinin engellenmesini, sokaktaki demokratik gösterilerin, basın açıklamalarının bile şiddetle dağıtılmasını, Boğaziçi Üniversitesi örneğinde görüldüğü gibi rektörün üniversite bileşenleri tarafından demokratik yöntemlerle seçilmesi yönündeki taleplere dayakla, tutuklamayla karşılık verilmesini, her itiraz edenin vatan hainliği ve teröristle suçlanmasını kınıyorum.
Toplumsal gerginliği artıran ve onun üzerinden iktidarın kitle desteğini konsolide eden, toplumsal talepleri şiddetle bastıran, yargı ve medya bağımsızlığını ortadan kaldıran, her şeyi tek adamın belirlediği bir rejimle karşı karşıyayız.
Meslek odaları ancak darbe dönemlerinde görülen işlevsizleştirme, itibarsızlaştırma girdabına alınmak isteniyor. Son yerel seçimde kaybedilen belediyeler adeta cezalandırılıyor. Muhalif belediyelerin yetkileri tırpanlanıyor.
Düşünebiliyor musunuz, İstanbul Büyükşehir Belediyesi`nin kentin çeşitli noktalarına yerleştirdiği halk ekmek büfeleri ilçe zabıtaları zoruyla yıkılıyor.
Ekonomik veriler gizleniyor. Açıklanan enflasyon oranı kamuoyunu ikna edemiyor. Memur, işçi ve emekli maaşları güvenli olmayan bu oran üzerinden zamlanıyor. Emeklilerin içinde bulunduğu geçim sıkıntısı ile ilgili özel bir vurgu yapmaya gerek yok, her şey net olarak ortada duruyor.
Kamu maliyesinde şeffaflık ve hesap sorma kanalları işletilmiyor. Merkez Bankası rezervlerindeki 128 milyar dolarlık kaybın akıbetine dair sorular ya havada bırakılıyor ya da ikna etmekten uzak yanıtlar veriliyor.
Parlamenter demokrasinin simgesi TBMM işlevsiz bir pozisyonda tutuluyor. Genel Kurul`da reddedilen bir düzenleme, hukuk çiğnenerek ertesi gün yeniden Genel Kurula getiriliyor.
TRT, Anadolu Ajansı gibi kamu kurumlar partiler arası eşitliği hiçe sayarak tek taraflı yayın yapıyor. Anayasa Mahkemesi tartışılıyor; kapatılması yönünde çağrı yapılıyor.
Bu iktidar döneminde 191 kez değiştirilen Kamu İhale Kanunu`nu bir kez daha değiştirmek için düğmeye basılıyor. Kamu ihale sistemi hiç güven vermiyor ve yandaş sermaye gruplarının kamu kaynakları üzerinden sebepsiz zenginleşmesini kolaylaştırdığı yaygın olarak kabul görülüyor.
Kanal İstanbul gibi pek çok konuda sıkıntı ve sorun yaratacak olan proje için ne İstanbulluların ne de yerel yönetimlerin görüşü alınıyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi sürece dahil bile edilmiyor.
Kanal İstanbul güzergâhında bulunan arazilerin yıllar içinde kimlerin mülkiyetine geçtiği ve hangi sermaye gruplarının daha da zenginleşeceğine dair bilgiler ancak dolaylı kanallardan öğreniliyor. Açıkçası İstanbul göz göre göre talan ediliyor.
İş kazalarında üst sıralardan hiç inmedik. Tutuklu gazeteciler baz alınarak yapılan listede yine üst sıralarda bulunuyoruz.
Komşu ülkelerin hemen hepsiyle kavgalıyız. Silahlanmada benzer ülkeler arasında kayda değer bir yerimiz var.
Uluslararası İnsani Gelişmişlik Endeksi`nde hiç de iç açıcı bir yerde değiliz. Dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında sadece özel bir üniversitemiz bulunuyor.
Değerli Arkadaşlar,
Bu liste uzayıp gider, daha fazla vaktinizi almayayım. Bazı mesleki-teknik-örgütsel konulara girmeden, Oda merkezimiz tarafından başlatılan "Her şantiyeye bir şef, bir şantiyede bir şef" kampanyasına emeği geçenlere teşekkür etmek istiyorum.
İMO örgütlülüğü kampanyanın arkasında durdu, görünürlüğünü artırdı, çalışmalar için çok sayıda arkadaşımız seferber oldu. Yapı üretim sürecinde inşaat mühendislerinin görevi ve sorumluluğu ile güvenli yapı üretimi bağlamında hayati önem taşıyan kampanya elbette uzun sürelidir ve bundan sonra da devam edecektir.
Bu arada Oda merkezimiz tarafından hazırlanan Türkiye`de İnşaat Mühendisliği Gerçeği, İş, İstihdam ve İşsizlik raporu için de ayrıca teşekkür etmemiz gerekiyor.
Sektörümüze ve meslektaşlarımıza çevrilen projeksiyon bizlere önemli veriler sunuyor. Her şeyden önce mücadelenin hangi noktalarda yükseltilmesi gerektiğinin emarelerini taşıyor. Raporda da görüldüğü gibi düşük ücret, geçim sıkıntısı ve işsizlik en önemli sorunlar olarak karşımıza çıkıyor.
Raporda meslektaşlarımızın yaklaşık yüzde 48`nin mühendis asgari ücretinin altında ücret aldığı, yüzde 75`inin ücretli çalıştığı, yüzde 59`unun günlük ihtiyaçlarını karşılamak için borçlandığı, yüzde 28`inin işsiz olduğu, yüzde 70`inin değişik zaman aralıklarında işsiz kaldığı yer alıyor.
Bu veriler ışığında örgütlenme ve mücadele hattının ücretli ve işsiz mühendisler üzerinde kurulması gerektiği ortaya çıkıyor.
Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyor hepinizi saygıyla selamlıyorum.