DDK RAPORU ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME

Eklenme Tarihi: 08/09/2011

Siyasi iktidar, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları üzerinde baskı oluşturup, yöneticilerini susturmaya çalışıyor. Ancak başaramayacaktır.

Fikri Kaya
Eski İMO Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu`nun meslek kuruluşları ile ilgili vermiş olduğu "araştırma ve inceleme raporu" tamamen yanlı ve meslek kuruluşlarının yöneticilerini baskı altında tutma amacıyla hazırlanmıştır.  

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu`nun (DDK) Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Kuruluşları ile ilgili raporunun bir bölümünü 17 Ekim 2009 tarihli Cumhuriyet gazetesinde okudum. Bu raporun yayınlanan bölümünü okuyan meslek kuruluşlarının üyeleri ve söz konusu kuruluşların işleyişinden haberdar olanlar bu raporun siyasal iktidarın bir oyunu olduğunun farkındadır.

Raporda, meslek kuruluşlarının politize oldukları ve ideolojik faaliyet içinde bulundukları ileri sürülerek bu örgütlerin gerçek işlevlerine kavuşturulmaları gerektiği savunulmaktadır.

Kamu Kurumu Niteliğindeki Meslek Odaları 1954 yılında yürürlüğe giren 6235 sayılı yasa gereğince kurulmuşlardır. 55 yıllık faaliyetleri sırasında yaptıkları çalışmalarla, siyasi iktidarların yanlış, hatalı yatırım yapmamaları için önerilerde ve uyarılarda bulunarak yardımcı olmuşlardır. İnşaat Mühendisleri Odası`nın geçmiş yıllarda dönemin siyasi iktidarlarına yaptıkları birkaç öneriye değinmekte yarar görmekteyim.

Atatürk Barajı, başlangıçta kret yüksekliği düşük "Alçak Karababa" barajı adıyla projelendirilmişti. Eğer o proje uygulansaydı bugün barajda üretilen elektriğin yüzde 90`ı pompajda harcanacaktı.

O tarihte DSİ`de çalışan ağabeylerimiz bu yanlış projeye karşı çıkarak ülkemizin zarar görmesini önlemişlerdir. Böyle bir projeye karşı çıkmak, trilyonların heba olmasını önlemek ideolojik bir faaliyet midir? Yine baraj suyu ile sulanan Harran Ovası`nda drenaj kanalları yapılmadan, köylü eğitilmeden, baraj suyunun bol kullanılması sonucu tuzlanmanın kaçınılmaz olduğunu ileri süren meslek kuruluşları suç mu işledi? Harran Ovası`nda tuzlanma başlamıştır ve uzun yıllar istenilen verim alınamayacaktır.

İstanbul Boğaz Köprüsü yerine alt geçişle "metro" ile trafik sorununun çözülmesinin uygun olacağını, aksi taktirde zamanla boğaz köprüsü sayısının artacağını ileri süren meslek odamızın haklılığını yadsımak mümkün müdür?

Bir tek şehir plancısı, mimar ve mühendisi bulunmayan belde belediyeleri dahil tüm belediyelere 1985 yılında 3194 sayılı İmar yasası ile "imar planı" yapma yetkisi verilmek istenirken, İnşaat Mühendisleri Odası belediyelerdeki teknik eleman yetersizliği politik mülahazalarla ve ranta dayalı imar planlarının düzenlenebileceğini Bayındırlık ve İskan Bakanı`na sözlü ve yazılı olarak ileterek uyarıda bulunmuştur. "Şayet böyle bir yetki verilecekse yerel yönetimlerce hazırlanan imar planlarının denetleme ve onama yetkisi bakanlıkta kalmalı veya şehir plancıları ile takviye edilmiş İl İmar Müdürlükleri`ne verilmelidir" şeklindeki önerimiz dikkate alınamamış ve üç ay sonra "Bakan"la yaptığımız görüşmede bakan, yerel yönetimlere böyle bir yetki verdikleri için pişmanlık duyduklarını itiraf etmiştir.

1985 yılından önce, Tabiat ve Kültür Varlıkları Kurulu, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi kuruluşların görüşü alınıp, İller Bankası Genel Müdürlüğü teknik elemanlarınca zemin etütleri yapıldıktan sonra, yine İller Bankası şehir plancıları tarafından imar planı yapılır veya ihale suretiyle yaptırılırdı. Hazırlanan imar planları banka elemanları tarafından incelendikten sonra İmar Bakanlığı, İmar Planlama Genel Müdürlüğü`nün onayına sunulur, onandıktan sonra ilgili belediyeye gönderilerek uygulamaya konulurdu. Odaların önerileri göz ardı edilerek imar planı yapma yetkisi belediyelere verildi. Yasa ile bu yetki devrinden sonra 1999 yılında meydana gelen Marmara depreminde, deprem bölgelerinin 1985 yılına kadar yapılan imar planları İller Bankası`ndan istenerek incelendi. Bu planlarda iki kat, dört kat ve heyelan bölgesi olarak ayrılan yerlerin, belediyelere imar planı yapma yetkisi verildikten sonra, evvelce iki kat olarak planlanan yerlere dört kat,hatta altı katlı binaların yapıldığı heyelan bölgelerinin yapılaşmaya açıldığı kat adetinin arttırıldığı ve heyelan bölgelerinde yapılan binaların tamamen çöktüğü görülmüştür. Daha geçenlerde İstanbul ve çevresinde meydana gelen sel felaketinde dere yataklarındaki yapılar zarar gördüğünden vatandaşlar büyük mal ve can kayıplarına uğramıştır. Bu gibi konuların "Meslek Odaları" tarafından dile getirilmesi suç mudur? Bu felaketlere zemin hazırlayanların sorumlulukları yok mudur? Bu gibi önemli olan konuları meslek odaları dile getirmeyecekte kim dile getirecek? Siyasi iktidarı elinde bulunduranlar ranta dayalı hayati önem taşıyan konularda karar alırken ihtisas odaları karşı çıkmayacak da bu konularda ilgisi ve bilgisi bulunmayanlar mı karşı çıkacak?

Bodrum yarımadasında faaliyet gösteren altı ile yedi belediyeden yalnızca üç belediyenin imar planı yapma yetkisi bakanlığa alınıyor, diğer belediyelerin alınmıyor. Bu yarımada sahillerindeki birçok turistik işletmenin arıtma tesisi bulunmadığı ve pis sularını denize verdikleri halde bakanlığın, çevre müdürlüklerinin neden görevlerini yapmadıklarını sormak suç mudur?

Doğal gaza dayalı elektrik üretiminin yanlış olduğunu, dışa bağımlılık getirdiğini, hidroelektrik santrallerinin çoğaltılarak ülkemizin elektrik ihtiyacının karşılanmasını ileri süren meslek odası yöneticilerini ideolojik açıklama yapmakla suçlamak insafsızlık değil de nedir?

Toprak reformu 70 yıl önce ülkemizde tartışılmaya başlanmış ve bir kanun tasarısı hazırlanmıştır. Tasarıdan Eskişehir ve Diyarbakır`lı iki büyük toprak ağası milletvekilinin gayretiyle önemli maddeler çıkarıldıktan sonra 1945 yılında 4753 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu çıkarılmıştır. Ancak, bu kanun iki ilin birer ilçesinde uygulandı, Eskişehir ve Diyarbakır da uygulanmadı. Yine 1960 yılından sonra Ecevit hükümeti zamanında sakat bir toprak ve tarın reformu kanunu çıkarıldı. O kanunda tam uygulanmadı.

Bu konuda toprakları bölmekle üretimin artmayacağını, arazilerin toplulaştırmak sureti ile tarım ve toprak reformunun yapılmasının şart olduğunu Ziraat Mühendisleri Odası ileri sürmeyecekte kim ileri sürecek?

Meslek odası Ankara-İstanbul demiryolunun kurb ve teknik alt yapısı hızlı trene uygun hazırlanmadan ulaşıma açılmasının yanlış olacağını ileri sürmüş, ancak, yapılan açıklamaya itibar etmeyen siyasi iktidar demir yolunu ulaşıma açmış ve Adapazarı yakınında meydana gelen kazada 38 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Bu gerçeği dile getirenlerin haklılığını kabul etmek gerekmez mi?

DDK raporunda "Meslek örgütlerinin salt üye çıkarlarını koruma ve geliştirmeye odaklanan bir çıkar gurubu niteliğini kazanması ..."gibi bir ibare geçmektedir. Meslek örgütlerine üyelerinin haklarını koruma görevi 6235 sayılı yasayla verilen birincil bir görevdir. Yasayla verilen bu görevi yerine getirmeyecekse, bu kuruluşlara ne gerek var? Yasayla verilen bir görevi dahi raporda tenkit konusu yapmak, raporu hazırlayanların tarafsızlığına gölge düşürmüştür. 30 Nisan 1958 tarihinde Bakanlar Kurulu tüm teknik elemanları kapsayan 10195 sayılı kararnameyi kabul ederek yürürlüğe koydu. Bu kararname 30 Kasım 1970 tarihine kadar yürürlükte kaldı. Eşit işe, eşit ücret safsatasıyla 1970 yılında kaldırılmak istendiğinde, boykotlar, yürüyüşler, mitingler düzenlendi. O dönemin Başbakanı Sayın Süleyman Demirel ve Bayındırlık Bakanı Sayın Selahattin Kılıç İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu`nca Odadan ihraç talebiyle Disiplin Kurulu`na sevk edilmiştir. Disiplin Kurulu`nca Sayın Demirel`in savunması istenmiş, Demirel el yazısı ile 13 sayfalık bir savunma hazırlayarak Oda Disiplin Kurulu`na göndermişti. Ancak Odalar üzerinde baskı kurmak gibi bir girişimde bulunmamıştı. Bu rapor ülkemiz demokrasisinin 1970 yılların gerisine düştüğünün açık bir kanıtıdır.

DDK raporunda, "Örgüt içi demokrasinin sağlanması, katılım kanallarının tıkanması, şeffaf ve hesap verilebilir bir yönetim tarzının geliştirilmesi gibi nedenlerle üyeler ve üyelerinin talep beklentilerinden soyutlanan örgütlerin işlevlerini gerçek anlamda yerine getirebilmeleri mümkün gözükmemektedir" denilmektedir.

Mühendis Odaları, kuruluş kanunu ve bu kanuna ek olarak çıkarılan Bakanlar Kurulu kararları doğrultusunda, organ seçimlerini ülke genelinde yayınlanan ve dağıtımı yapılan bir gazetede asgari 15 gün önceden yayınlamak suretiyle üyelerine duyurur, seçime iştirak edecek tüm üyelerinin listesini görevli mahkemeye verir ve ayrıca üye listeleri oda ve şubelere asılır, listelerde eksiklik veya yanlışlık var ise, yapılan itirazlar sonucu dikkate alınarak kesinleşir. Tüm seçimler hakim huzurunda yapılır Oda Genel Kurulları`nca seçilen denetleme kurulları oda harcamalarını sürekli denetler, yasa ve yönetmeliklere aykırı her hangi bir harcamaya rastlanıldığında gereği hemen yapılır. Ayrıca, gerektiğinde TMMOB Genel Kurulu`nda seçilen Yüksek Denetleme Kurulu`nca da odaların harcamaları denetlenmektedir. Nitekim İnşaat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu 2002 yılı Genel Kurulu`nda aklanmamış ve mahkemeye verilmiştir. Mahkeme halen devam etmektedir.

Meslek Odalarının yöneticileri TBMM`de temsil edilen siyasi parti liderlerinin seçtikleri milletvekilleri gibi oda başkanları tarafından seçilmemektedir.

Öyle anlaşılıyor ki DDK, meslek kuruluşlarının organ seçimleri ile hesap ve sarflarının nasıl denetlendiği konusunda bilgi sahibi değildir, veyahut kasıtlı bir rapor düzenledikleri izlenimi edinilmektedir.

Raporda, "Meslek kuruluşlarının anayasa ve kuruluş yasalarında belirlenen kuruluş amaçları kapsamına girmeyen, kendilerine verilen görev ve yetkilerin dışında kalan alanlardaki etkinlikleri de eleştiri konusu olmaktadır" şeklinde bir ibare geçmektedir.

Kurul, muğlak bir ifade ile meslek kuruluşları yöneticilerinin eylem ve açıklamalarının eleştiri konusu olduğunu ileri sürerken, kim veya kimler tarafından eleştiri konusu olduğunu açıklamaktan özellikle kaçınmaktadır. Eğer meslek kuruluşları, üyeleri tarafından eleştiri konusu olmuş olsa idi, kurul bu hususu raporlarında açıkça belirtirdi. Öyle anlaşılıyor ki meslek odalarının etkinlikleri kurulu görevlendiren veya belli bir görüşü paylaşanlar tarafından eleştiri konusu olmuş olabilir. Odalarımız etkinliklerinde, meslek mensuplarının ve ülkemizin çıkarlarını her zaman göz önünde bulundurmuşlardır. Bundan böylede bulunduracaklardır.

Raporda, "özellikle seçim dönemlerindeki ideolojik kamplaşmalar ve çekişmeler ortak değerleri zayıflatmakta ve meslek mensupları arasındaki iş birliği ve dayanışma ruhunu zedelemektedir" denilmektedir. Meslek kuruluşlarının seçimlerinin nasıl yapıldığına yukarıda kısaca değinmiştim. Seçimlerde her gurup listesini önceden ilan eder, ancak matbu listeler seçimde kullanılmaz. Yönetim, denetim, disiplin kurullarına seçilecekler delegeler tarafından el yazılarıyla yazarak dilerse karma liste yaparak oyunu kullanır. Bu seçim sisteminden daha demokratik seçim olabilir mi?

DDK`nın meslek örgütlerine ilişkin önerilerine gelince ;

Raporda; "birlik ve konfederasyonların genel kurullarında üye sayısı fazla olan odalara daha fazla delege imkanı sağlanması ile ilgili uygulamalarda birkaç büyük odanın mutlak hakimiyetine imkan vermeyecek şekilde bir tavan sınır konulması, bu çerçevede genel kurula katılacak delege sayılarının yeniden belirlenmesi" önerisinde bulunmuştur.

TMMOB`ye bağlı 23 oda bulunmaktadır. TMMOB Yönetim Kurulu da her odadan bir kişi olmak üzere 23 kişiden oluşur. Odalar genel kurullarında her 100 üyeye bir delege olmak üzere TMMOB Genel Kurulu`na delege seçerler. Ancak 100 delegeden fazla delege seçme hakları bulunmamaktadır. 10 bin üyesi olan bir oda 100 delege seçmektedir. 75 bin üyesi bulunan İnşaat Mühendisleri Odasının da 100 delege seçme hakkı bulunmaktadır.

DDK`nın bu önerisinde de TMMOB yönetmeliklerini incelemeden bazı çevrelerce yapılan dedikodulara dayanarak rapor hazırladığı açıkça görülmektedir. Aynı öneri maddesinde "birlik veya konfederasyonlar" ibaresi geçmektedir. Konfederasyonların TMMOB ile ilgisi bulunmamaktadır. Konfederasyonlar işçi sendikalarının üst kuruluşlarıdır.

DDK`nın raporunda "taşra birimlerinde birlik ve konfederasyonlara aktarılacak paylara üst sınır konulması" önerisinde bulunulmuştur. Meslek örgütlerinin taşra teşkilatlarından TMMOB`ye para aktarılması söz konusu değildir. Bu güne değin böyle bir uygulama yapılmamıştır.

DDK`nın "mesleği fiilen kamuda icra eden meslek mensubu (doktor, avukat, mühendis, veteriner vb) kamu görevlileri için meslek kuruluşlarına üyelik zorunluluğu getirilmesi" önerisine biz de katılıyoruz. 1980 faşist cunta yönetiminin hazırladığı 1982 Anayasası`nın 135. maddesi ile kamuda çalışanların meslek örgütlerine üye olma zorunluluğunu kaldırmış, üye olmayı ihtiyari kılmıştır. Kamuda çalışanların meslek örgütlerine üye olmaları, meslek örgütlerini güçlendirir. Ancak, bu denli taraflı rapor düzenleyen DDK`nın bu öneriyi samimiyetle yaptığına da inanmıyoruz.

DDK raporunda, "yönetim seçimlerinde posta ve internetten oy kullanılması, sandıkların bir hafta açık tutulması" istenmektedir. Meslek odalarının seçimleri hakim huzurunda yapılmaktadır. DDK`nın bu önerisi ile seçimler öngörülenin aksine tartışmalı hale gelebilecektir. Ayrıca bu öneri yargıya güvensizliğin de ifadesidir.

DDK raporunda "Meslek kuruluşlarına, faaliyet raporu hazırlama ve bunları kamuoyuna açıklama zorunluluğu getirilmesi" önerilmektedir. Tüm meslek kuruluşları faaliyet raporlarını hazırlar ve yayınlarlar. DDK bu konuda meslek kuruluşlarından bilgi alsaydı böyle bir yanlışlığa düşmezdi.

DDK raporunda "meslek kuruluşu gelir fazlalıklarının vergilendirilmesi ya da zorunlu olarak çeşitli bilimsel ve toplumsal amaçlara tahsisine ve /veya meslekle ilgili kamusal ihtiyaçları karşılanmasına ayrılması" önerilmiştir. Meslek kuruluşlarının gelirlerinde fazlalık söz konusu değildir. Gelirlerini çeşitli bilimsel amaçlarla yapılan toplantı ve yayınlar için harcadıklarından vergilendirmesinin yanlış olacağı görüşündeyiz.

Yine DDK raporunda "Bağış ve yardımların sınırlandırılması, partilere bağışın yasaklanması" önerisine gelince; meslek örgütleri bütçe yetersizlikleri nedeniyle, bazı etkinliklerinin sonucunda yayınladıkları bildiri kitaplarında bazı yapım şirketlerinin reklamlarına yer vermek suretiyle sınırlı reklam bedeli almışlardır. Kuruluş yasamız siyasi partilere yardımı yasaklamıştır.

Sonuç olarak; DDK, batı ülkelerindeki benzer kuruluşların çalışma ve etkinlikleriyle ilgili bilgisi olmadığı gibi, meslek örgütlerimizin kuruluş yasası ve yönetmeliklerini incelemeden aldıkları direktif doğrultusunda gerçekle ilgisi bulunmayan bir rapor düzenlemiştir.

Ana muhalefet partisi yöneticileri halkın arasına karışıp, milyonlarca işsiz aç perişan vatandaşın sorunlarını dile getirmedikçe, devletin karlı kuruluşları, ülke toprakları yabancı ve yerli işbirlikçilere yok pahasına satılırken sessiz kaldıkça, iflas eden serbest piyasa ekonomisi yerine herhangi bir öneride bulunmadıkça, siyasi iktidarın belirlediği gündemin arkasından koşturdukça, halkın güvenini kazanamayacak ve siyasi iktidar bu ve buna benzer raporlar düzenleterek ülkemizin güzide kuruluşlarını yıpratmaya çalışacaktır. Ancak bu kuruluşların üyeleri her ne pahasına olursa olsun örgütlerine sahip çıkacaktır.

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası