SİYASİ İKTİDAR VİCDANİ VE YASAL SORUMLULUK ALTINDADIR
Eklenme Tarihi: 27/10/2011
12 Kasım 1999 Düzce depreminin yıldönümünde, İnşaat Mühendisler Odası tarafından yapılan açıklama. (11 Kasım 2009)
12 Kasım 1999 Cuma günü Düzce`de meydana gelen 7,2 büyüklüğünde deprem, büyük oranda can ve mal kaybına yol açmış; 30 saniye süren, Düzce ve çevresini etkileyen depremde bine yakın yurttaşımız hayatını kaybetmiş, beş bin yurttaşımız yaralanmış, yüzlerce ev ve işyeri yıkılmış, kullanılamaz hale gelmişti.
Aynı yılın 17 Ağustosunda Marmara bölgesinde meydana gelen depremin yarattığı travma henüz geçmemiş, yaralar sarılmamış, enkazlar kaldırılmamışken meydana gelen 12 Kasım depremi toplumsal travmanın belirginleşmesine neden olmuş, geleceğe dönük kaygılar, umutsuzluk ve çaresizlik ülkeyi adeta esir almıştı.
17 Ağustos depremi sonrasında, hamasi söylem dışında kayda değer hiçbir girişimde bulunamayan siyasi iktidar, "yara sarma" vaadini bile gerektiği ölçüde yerine getirememiş, 17 Ağustos depreminden alınmayan dersler, 12 Kasım`ın hazırlayıcısı olmuştur. 2003 yılında meydana gelen Bingöl depreminde de benzer bir tablo ortaya çıkmıştır. Neredeyse her yıl tekrarlanan su taşkınlarını da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.
Doğal afetler, istenmeyen olaylar ülke coğrafyasında o günden sonra da yaşanmıştır; yaşanmaya devam edecektir. Sorun doğa olaylarını doğal afet haline getiren olumsuzluklardan arınmak, eksiklikleri tamamlamak, yanlışlardan kurtulmaktır ki, işte bu noktada 1999 depremlerinden bu yana iç rahatlatan, geleceğe güvenle bakılmasını sağlayacak gelişmeler kaydedilmediği vurgulanmalıdır.
Türkiye olası bir depremi biçare beklemekte, siyasi iktidar bilimsel olmayan yol ve yöntemlerden medet ummakta ve daha çok da depremin yarattığı travmayı, bir rant projesi olan kentsel dönüşümü yaygınlaştırma ve meşrulaştırma yolunda kullanmaktadır.
İşin ilginç tarafı, 1999 depremleriyle başlayan süreçte, depremin yıkıcı etkisini azaltacak öneriler, alınması gereken önlemler, yapılması gereken yasal değişiklikler tartışmalarda önemli bir yer tutmuş, konu bilimsel içerikli toplantılarda, etkinliklerde ele alınmış, teorik altyapısı oluşturulmuştur. Bunun anlamı açıktır; bilim insanları, üniversiteler, meslek odaları üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmiştir; toplum siyasi iktidardan bilimin yol göstericiliğinde düzenlemeler gerçekleştirmesini beklemeye başlamıştır ki, zaman ilerledikçe açığa çıkan hayal kırıklığının asıl nedeni de bu olmuştur.
Yapılacak iş açık ve nettir: Türkiye gibi topraklarının yüzde 93`ünün aktif deprem kuşağı üzerinde bulunduğu ve nüfusunun yüzde 98`inin deprem riski altında yaşadığı bir ülkede, acilen nitelikli ve işlevsel bir yapı denetim sistemi kurulmalı, Deprem Şurası kararları hayata geçirilmeli, yenileme ve güçlendirme çalışmaları tamamlanmalı, ihtiyaç duyulan mevzuat değişiklikleri bir an önce gerçekleştirilmelidir.
Yine açık ki; bunlar yapılmazsa, Anadolu coğrafyası yeni ve daha yakıcı doğal afetlerle karşı karşıya kaldığında, siyasi iktidarın vicdani ve yasal sorumluluktan kurtulması mümkün olmayacaktır.