İNŞAAT MÜHENDİSLERİ ODASI TARAFINDAN YAPILAN AÇIKLAMA
`Suyumuzu satıyorlar; sel olup set kuruyoruz`
Eklenme Tarihi: 27/10/2011
Onlar "kullanan öder" diyor
Biz "göz diken öder" diyoruz
Dünya`nın en büyük tekelleri, halkın hakkı olan her şeye göz dikti. Enerji kaynaklarını kirli savaşları için kullananlar şimdi de temel insan hakkı olan suyu özelleştirip satıyorlar. Buna karşı "Su haktır satılamaz" diyenler 15 Mart Pazar günü saat 15.30`da Kadıköy`de bir araya gelecek.
Suyun özelleştirilmesi çabalarının merkez faaliyeti olan Dünya Su Forumu`nun 5.si, 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul`da yapılacak. Foruma, çeşitli ülkelerden 200 bakan ve 14.000 kişinin katılması bekleniyor.
Kamu kurumları, 5. Dünya Su Forumu için seferber edildi, 5. Dünya Su Forumunun 17,5 milyar euro olan bütçesi için özel yasa çıkarıldı.
Türkiye ayağının yürütücülüğü DSİ, Dışişleri Bakanlığı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yapılan Dünya Su Forumu`nun Genel Koordinatörlüğünü ise Dünya Su Konseyi yürütüyor.
Dünya Su Konseyi kendisini, Dünya Su Forumu tanıtım broşürlerinde, "1996 yılında su alanındaki ünlü uzmanların ve uluslararası firmaların girişimleriyle kurulan 300`den fazla üyesi bulunan uluslararası bir kuruluş" olarak tanımlıyor. Ancak Dünya Su Konseyi seçimle oluşturulan bir kurum değildir, herhangi bir kamu kurumu ile bağlantısı da yoktur. Dünya Su Konseyi, temel olarak Dünya Bankası`nın finansman ve politik desteği ile faaliyet gösteren sermayedarlarca kurulmuş bir örgüttür.
Konseyin dayattığı suyun özelleştirilmesi iki aşamada gerçekleşmektedir: Birinci aşama; Su yönetiminin merkezi bir yapılanmadan (örneğin DSİ) alınıp belediyelere bırakılmasıdır. İkinci aşama, belediyelerin su yönetimindeki yetersizliği sebep gösterilerek suyun özelleştirmesi.
Bu durum su fiyatlarının 2-3 katına çıkması ve yoksulların suya ulaşamaması anlamına gelmektedir. Bunun ardından da yaşam hakkımız olan su hakkımızın, Dünya Bankası gibi kuruluşların kredileri sayesinde uluslararası su tekellerinin eline geçmesi aşaması geliyor.
Suyun, petrol gibi alınıp satılan bir maddeye dönüştürülmesi, parası olmayanın temiz suya ulaşabilmesini engelleyecektir. Tesadüfe bakın ki şu anda belediyelerin altyapı hizmetlerinde kullandıkları kredilerin büyük kısmı Dünya Bankasından gelmektedir. Yani, Dünya Bankasının altyapı hizmetlerine ilgisi boşuna değildir.
Türkiye`de suyun özelleştirilmesi süreci hali hazırda devam etmektedir. Örneğin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, "Akarsu ve göletlerin kullanım hakkı 49 yılı geçmeyecek şekilde özel sektöre satılacak" diyerek bunu açıklamıştır.
Suyumuz sonsuz değil; suyun yüzde 85`ini nüfusun yüzde 12`si kullanıyor
Birleşmiş Milletler Çevre Programına göre Dünya`da 1400 milyon km3 su bulunmaktadır. Ancak bu suyun %97,5`i tuzlu su (deniz ve okyanuslarda) % 2,5`i tatlı sudur. Tatlı suların %69,5`i kutuplarda buzul olarak veya donmuş toprak tabakasında bulunmaktadır. Tatlı suların, % 30,1`i yeraltı suyu, kalan %0,4`lük bölümü ise yüzey ve atmosfer sularını oluşturmaktadır. Yani kolayca ulaşılabilecek ve kullanılabilecek su oranı toplam suyun % 0,4`dür. Dünyada kullanılan suyun ise %85`ini nüfusun %12`si tüketmektedir. Bu %12`nin de Üçüncü Dünya Ülkelerinde yaşamadığı aşikârdır.
Türkiye "su stresi" çekiyor
Türkiye`nin yıllık brüt yüzeysel su potansiyeli ise 193 milyar m3`tür. Bu brüt potansiyelin %58`i, 112 milyar m3`ü ekonomik ve teknolojik şartlar göz önüne alındığında kullanılabilir su potansiyelidir. Bu potansiyel değerlendirildiğinde, Türkiye`de kişi başına düşen yıllık teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su miktarı 1430 m³`tür. Bu rakam da ifade etmektedir ki Türkiye su stresi çeken ülke durumundadır. Ayrıca 112 milyar m3`lük su potansiyelinin 40 milyarlık (%36) bölümü değerlendirilebilmektedir. Geri kalan kısmı boşa akmaktadır.
2030 yılında nüfusumuzun 100 milyona ulaşacağı, su kaynaklarının % 100 verimle kullanılacağı düşünülse bile, bu miktarın 1000 m³`e düşeceği ve Türkiye`nin de su fakiri ülkeler arasına gireceği bilinmelidir.
Alternatif Dünya Su Forumuna Giderken; suyun yıllık karı (şimdilik) 1 trilyon dolar
Su endüstrisinin yıllık kârı dünya üzerinde (yaklaşık 1 trilyon USD) petrol sanayinin kârının %40`ına ulaşmıştır ve şimdiden ilaç sektörünün kârını geçmiştir. Dünya sularının henüz %5`inin özelleştirildiğini düşünürsek, ne kadar büyük bir kâr potansiyeli olduğunu anlaşılabilir.
Suyu ticarileştirmeye çalışan tüm sermaye grupları, organizasyonlar; içme suyu kaynağı olarak, tatlı su kaynaklarının azalmasını, küresel ısınmayı gerekçe göstererek; suyun özelleştirilmesine meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadır. Elbette tatlı su kaynakları, hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışının etkisiyle azalmaktadır. Ancak tatlı su kaynaklarının azalması suyumuzun özelleştirilmesine gerekçe gösterilemez. Çünkü hızlı sanayileşme, kentleşme ve nüfus artışını engelleyemediğiniz sürece tatlı su kaynakları yetmeyecektir. Bu nedenle içme suyu sağlamak için farklı kaynaklar; deniz suyu ve kanalizasyon sularının tekrar arıtılması gibi seçenekler değerlendirilmelidir.
5. Dünya Su Forumuna ve suyun ticarileştirilmesine karşı, 48 sendika, meslek odası, toplumsal hareket, dernek, siyasi parti ve çevreler bir araya gelmiş "Suyun Ticarileştirilmesine Hayır Platformu"nu oluşturmuştur. TMMOB`un da bileşeni olduğu bu platform su hakkı çerçevesinde suyuna, geleceğine sahip çıkmaya çalışmaktadır.
Platform, 5. Dünya Su Forumu`nun başlayacağı 16 Mart`tan bir gün önce, 15 Mart`ta İstanbul sokaklarında sözünü söyleyecektir.