İMO ULUSLARARASI 8. GEOTEKNİK SEMPOZYUMU BAŞLADI

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası adına İstanbul Şubesi tarafından Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği Derneği ile birlikte düzenlenen Uluslararası 8. Geoteknik Sempozyumu, 13 Kasım 2019 tarihinde Süleyman Demirel Kültür Merkezi İTÜ Ayazağa Kampüsü`nde başladı.

Eklenme Tarihi: 13/11/2019

İMO ULUSLARARASI 8. GEOTEKNİK SEMPOZYUMU BAŞLADI

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası adına İstanbul Şubesi tarafından Zemin Mekaniği ve Geoteknik Mühendisliği Derneği ile birlikte düzenlenen Uluslararası 8. Geoteknik Sempozyumu, 13 Kasım 2019 tarihinde Süleyman Demirel Kültür Merkezi İTÜ Ayazağa Kampüsü`nde başladı.

Sempozyum İMO Başkanı Cemal Gökçe, İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna, Sempozyum Düzenleme Kurulu Başkanı Feyza Çinicioğlu, Kıbrıs İnşaat Mühendisleri Odası Başkanı Gürkan Yağcıoğlu ve Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç`in açılış konuşmalarıyla başladı. Açılış konuşmalarının ardından oturumlara geçildi.

Sempozyuma; İMO Başkanı Cemal Gökçe, 2. Başkanı Cemal Akça, İMO Yönetim Kurulu Sekreter Üyesi Şükrü Erdem, Sayman Üyesi Bülent Erkul, Yönetim Kurulu Üyesi Necati Atıcı ile çok sayıda üyemiz katıldı.

Sempozyum programı ve diğer detayları hakkında ayrıntılı bilgi için tıklayınız.

İMO BAŞKANI CEMAL GÖKÇE`NİN YAPTIĞI AÇILIŞ KONUŞMASI

İnşaat Mühendisleri Odası mesleğimizi ilgilendiren her konuda Sempozyum, Kongre ve Konferanslar düzenliyor. 46. Dönem Yönetim Kurulumuz; ekonomik zorluklara, ülkemizin içine düşmüş olduğu ekonomik krize rağmen bir dizi etkinlik yapıyor.

2018 yılı içerisinde İstanbul ve Bursa Şubelerimizin Bursa`da yapmış oldukları Beton Kongresi, yine Erzurum ve İstanbul Şubelerimizin Erzurum`da yapmış oldukları Ulaştırma Kongresi; Konya`da Konya Şubemizin yapmış olduğu Çelik Sempozyumu; Ankara Şubemizin düzenlemiş olduğu Köprüler ve Viyadükler Sempozyumu; çeşitli illerimizde bölgesel olarak Ulaştırma Kurulumuzun yapmış olduğu İnşaat Eğitimi Çalıştayları var. Bugün de burada "Uluslararası 8. Geoteknik Sempozyumunu"  düzenliyoruz. İstanbul Şubemize, ZMGM`ye, düzenleme, bilim ve danışma kurulumuza çok teşekkür ediyorum.

Dün 12 Kasım 1999 yılında yaşadığımız 7.2 büyüklüğündeki depremin 20. yılıydı. 26 Eylül`de Marmara Denizinde 5.8 büyüklüğünde bir deprem yaşadık. Tüm iletişim kanalları tıkandı, ciddi bir panik oluştu. Anlaşıldı ki önemli kayıplar verdiğimiz 17 Ağustos ve 12 Kasım deprem yıkımlarından fazla bir ders alınmamış. Meslek insanlarını dışlayarak rant odaklı bir politikayla yapı stokunu depreme hazırlamak mümkün değildir.

Ülke toprakları inşaat sektörünün bir arazisi olarak görüldükçe  ve mühendislik eksenli bir yapı düzeni kurulmadıkça, deprem güvenlikli yapı stoku oluşturmak mümkün değildir. Bilimin, bilginin ve mühendisliğin önümüze koymuş olduğu bir sorumlulukla diyoruz ki; ilgili tüm kurum ve kuruluşların işbirliği yapmaya ihtiyacı var. Birikimimize bu ülkenin ihtiyacı var.

Bugün gelişen ve değişen dünyamızda, kompleks bir hale gelen farklı bilim alanlarının birlikte çalışması kaçınılmazdır. Bu nedenle geoteknik bilim alanının öncelikle ilgisi içinde olan çalışma konularının iyi bilinmesi gerekiyor. Ayrıca imar planlarının hazırlanmasına altlık oluşturacak bölgelerin jeolojik durumuyla ilgili olarak  değerlendirme  yapılırken, jeoloji ve jeofizik alanının da katkılarını elbette ki almak gerekiyor.

İnşaat mühendisliği alanının ana bilim dallarından biri olan geoteknik, bundan 30-40 yıl önce, zemin mekaniği ve temel inşaatı adıyla eğitim sistemimiz içerisinde yer almıştır. Bugün ise  geoteknik bilim dalı olarak inşaat mühendisliği eğitimi içerisinde yer almaktadır.

Ülkemizin İnşaat Mühendisliği alanında en büyük ihtiyaçlarından biri olan "Türkiye Bina Deprem Yönetmeliği" 1 Ocak 2019 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu yönetmeliğin, inşaat mühendisliğinin tüm iç disiplinlerini ortaya koyarak hazırlanan bir yönetmelik olduğunu düşünüyoruz. Elbette ki uygulamada ortaya çıkacak eksiklikler düzeltilecektir. Bu nedenle AFAD tarafından 16 Kasım tarihinde Ankara`da bir toplantı düzenlenecek. Yönetmelikle ilgili olarak tartışmalar yapılacaktır. Bu toplantıya Odamız da davet edilmiştir. Arkadaşlarımız gerekli çalışmaları yapıyorlar.  Umuyorum ki, Deprem Bina Yönetmeliği Bilimsel esaslardan uzaklaşıp, bazı meslek gruplarının sadece imza atmalarını sağlayacak bir içeriğe dönüşmez. Bu çalışmaları dikkatle izliyoruz.

Ayrıca, Deprem Bina Yönetmeliğinin atıfta bulunduğu "Tasarım Gözetmenliği, Zemin ve Temel Etüdü Uygulama Esaslarının" tümüyle akademisyenler tarafından gerçekleştirilmesinin istenmesini de oldukça tartışmalı bir konu olarak görüyoruz. Profesyonel yaşamı ve Profesyonel Mühendisliği dikkate almayan bir uygulamanın sağlıklı bir şekilde işleme şansı yoktur. Yine Tasarım Gözetmenlerinin tümüyle akademisyenlerden oluşmasını da doğru bulmuyoruz. Ancak hem "Tasarım Gözetmenliği", hem de "Zemin ve temel etüdü uygulama esasları ve rapor formatı" ile ilgili olarak inşaat mühendisliğinin beraber çalışmakta olduğu ve hesaplarımızda kullandığımız verilerin elde edilmesini sağlayan diğer mühendislik disiplinlerinin, inşaat mühendisliği alanına girme taleplerinin oluştuğu ve bunun için sürekli bir çalışmanın olduğu da açıktır. Bununla ilgili olarak Odamız tarafından mesleğimizin iç dinamikleri sürekli olarak anlatılmaya çalışılmış, inşaat mühendisliği eğitiminin kapsamı açıklanmıştır.

İnşaat mühendisliği her çeşit inşa işini tasarlayan, koordine eden ve yöneten mühendislik alanıdır. Bu tanımın içine her çeşit yapı ve yapının etkilediği zemin/kaya ortamı girer. Sonuç olarak yapı ve etkilediği zemin/kaya ortamı karşılıklı olarak etkileşim halinde olan ve bir arada bütünü oluşturan kompozit bir sistemdir. Bu sistemin yapı bileşeni hakkında bilgi sahibi olmadan sadece zemin/kaya ortamı hakkında bilgi sahibi olarak zemin-yapı etkileşim sistemini doğru bir şekilde değerlendirebilmek mümkün değildir. Tam bu sebeple inşaat mühendisliği yapılanması içinde geoteknik uzmanlık alanı oluşmuş ve evrensel olarak bu konudaki geçerli ve yetkin bilimsel/mesleki disiplin olarak kabul görmüştür.

Sayın meslektaşlarım,
Tüm mühendislik yapıları temelleri aracılığıyla yüklerini zemine aktarırlar. Ancak zemine aktarılan yüklerin güvenli bir şekilde taşınması ve zeminde oluşabilecek oturmalarında kabul edilebilir sınırlar içinde olması gerekiyor. Bu nedenledir ki her yapı temelinin oturacağı zemin için farklı ve yeterli ölçüde bir zemin etüdünün yapılması gerekiyor. Ayrıca yapı-zemin etkileşiminden  kaynaklanabilecek sorunları ve bu sorunların çözüm yollarını ortaya koymak, geoteknik mühendislerinin yetki alanı içinde yer almaktadır.

Her türlü yapının zeminle ilişkisi mutlaka vardır. Okul, hastane, konut, baraj, çeşitli su yapıları, liman, karayolu, demiryolu, köprü, havalimanı, tünel inşaatı, metro olmak üzere, insanların doğal ihtiyaçlarını karşılamak için üretmiş olduğu her türlü mühendislik yapısı ya zemine oturuyor, ya da zeminin içerisinde bulunuyor. Üstyapı ne kadar doğru projelendirilip yapılırsa yapılsın, zeminle ilgili yeterli bir bilgiye sahip değilsek, yapının temeline veya zemin içine gömülü yapılara gelecek toprak basıncını doğru bir şekilde hesaplayamazsak üstyapının güvenli olması düşünülemez. Ayrıca, zeminle ilgili hazırlanan raporlar ne kadar doğru olursa olsun, üst yapı doğru tasarlanıp yapılamıyorsa o yapının güvenli olma şansı yoktur.

Yapıyı güvenli bir şekilde taşıyacak ve zemin oturmalarının güvenli bir şekilde karşılanmasını sağlayacak temel tiplerinin yapılmasına ihtiyaç var. Açıkçası kendi halinde duran doğanın, denge halinde olan gerilme ve şekil değiştirme koşulları, doğaya yapılan yükleme ile nasıl değiştiğinin matematiğini bilmeyenler, inşaat mühendisliği de yapamazlar. Bu durumun belirlenmesi için bir inşaat mühendisi bilgisine ihtiyaç var.

Ülkemizin deprem tehlikesi altında bulunması, geoteknik mühendisliğinin önemini bir kat daha artırıyor. Deprem nedeniyle ortaya çıkan kayıpların azaltılması için toplumun her kesiminin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bu sorumluluk başta Odamıza, akademik çevre ve inşaat mühendisi meslektaşlarımıza düşmektedir. Bir yandan bilim ve teknolojik gelişmelere bakıp yenilikçi teknolojilerin üretilmesine odaklanırken, diğer yandan da inşaat teknolojisinin arkasına saklanılarak yaşanmaz bir hale gelen kentlerimize baktığımızda içimiz kararıyor.
 
Sayın meslektaşlarım,
Bilim ve teknoloji uzun dönemli ekonomik ve toplumsal gelişmenin en önemli unsurlarından biridir. Bilim ve teknoloji politikaları ise bu gelişimin hızını ve yönünü etkilemenin bir aracı olarak karşımıza çıkmaktadır. Dünyamızda ekonomik ve sosyal alanda gelişmiş ülkeler, uzun erimli toplumsal, ekonomik ve siyasi hedefleri ile uyumlu bir bilim ve teknoloji vizyonu geliştiriyorlar. Bu ülkeler Ar-Ge yatırım ve çalışmalarına önem veren ülkelerdir. Robotların ve yapay zekanın giderek hakim hale geldiği dünyamızda, disiplinler arası entegrasyonun giderek önem kazandığını unutmamak gerekiyor.   

Ülkemiz için tek stratejik seçenek bilim, teknoloji ve teknolojik yenilikte yetkin olmaktır. Bu yetkinliği kullanarak, gelecek kuşaklara ve toplumun tüm katmanlarına yaşanabilir bir dünya bırakmaktır. Dünyamızdaki rekabet üstünlüğü yarışı ve ortamında bilim, bilgi ve teknoloji üretiminde önde olan ülkeler, gelir paylaşımında da ön sırayı alıyorlar. Aynı zamanda o ülkeler dünyanın yönetiminde söz ve karar sahibi oluyorlar. Bu birikime ve yetkinliğe sahip olmadığımız takdirde, ülkemiz için kabul edilebilir bir gelecek yoktur.
  
Ülkeler artık sektörlerden daha çok, sektörleri dönüştürecek teknolojilere odaklanıp yatırım yapıyor. Yaşam bilimlerine, malzeme bilimlerine ve bilgi-iletişim teknolojilerine önem veriliyor. Ülkemizi yönetenler, uzun bir süredir üretimi bir yana bırakıp ithalata dayalı tüketimi körüklüyorlar. Bu kapsamda inşaat sektörü ile ekonomimizi ayakta tutmaya çalışıyoruz. Ülkemizin sektör değil, teknoloji seçmeye odaklanması gerekiyor.

Ülkemizde yaklaşık olarak 20 milyon mertebesinde konut stoku var. Bunların önemli bir kısmının deprem güvenliği yok. Yapılarımız depremi beklemeden kendi kendisine yıkılıyorlar. Üstelik imar Barışı adı altında getirilen ülkemizin bugüne kadar karşılaşmadığı af, yeni yasal fakat güvenliği olmayan bir yapı stoku ortaya çıkardı. Kaçak yapıların deprem güvenliği yapı sahibinin beyanına bağlandı. Kentlerimizde artık mal ve hizmetlerin kullanım değeri değil, değişim değeri  tüm süreçleri yönetip yönlendiriyor. Yapı denetimi ve mühendislik hizmetlerinin belgelendirilmeye dayalı olarak yürütülmesinde gerekli olan yasal düzenlemeler yapılmıyor.  

Sayın meslektaşlarım,
2019 yılında inşaat mühendisliği öğrenimi yapan üniversite sayısı 124, bölüm ve program sayısı ise 204 olmuştur. 2016 yılında 12215 öğrenci, 2017 yılında 12142 öğrenci, 2018 yılında  12707 kontenjan, 2019 yılında ise 12344 kontenjan belirlenmiştir. 2019 yılında 7160 öğrenci kayıt yaptırmıştır. 5000 kontenjan boş kalmıştır. 2017 yılında 9017 öğrenci, 2018 yılında ise 9680 öğrenci inşaat mühendisliği diploması almıştır. 2019 yılında ise 10 binden fazla öğrenci aramıza katılmıştır. 40 matematik netinden 1,8`ini, 14 fizik netinden -2.0`ye düşerek, 13 kimya netinden -2,3`e düşerek devlet okullarına girilebiliyor. 300 bininci sırada bulunan bir öğrenci bölüm ve programlara kayıt yaptırabiliyor.

Öğrenci sayısının fazlalığı yanında öğretim kadrolarında da oldukça yetersizlik var. Okulların fiziki şartları uygun değildir. Ayrıca üniversitelerde özgür bir ortamın olmaması öğrencilerin yaratıcı bir düşünceye sahip olmalarını engelliyor.  Bilim, bilgi ve teknoloji ancak özgür bir ortamda yükselir.

Sertifika ve yetkinlik belgesinin uygulanmaması nedeniyle düşük kalitede mühendislik hizmeti, haksız rekabeti körüklüyor. Bu koşullar uzmanlaşmayı giderek fakirleştiriyor. Oysa, bilgi üretilerek bilgiye ulaşılır. Adalet dağıtmak üzere kurulan ve eğitim yapan hukuk fakültelerinin 19`unun dekanı hukukçu değil. Bu durum oldukça düşündürücüdür. Dünyada ilk kez zemin mekaniği ve temel inşaatı dersleri modern zemin mekaniğinin kurucusu olarak bilinen Terzaghi tarafından verilmiştir. Ülkemizde yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarını 1925 yılında "Zemin Fiziği Temelinde Zemin Mekaniği" isimli kitabıyla ortaya koymuştur. Bu kitap Dünya İnşaat Mühendisleri tarafından modern zemin mekaniğinin kuruluş belgesi olarak kabul edilmiştir. Kendisini saygıyla anıyoruz. Ayrıca Terzaghi`nin çalışmalarını ve yaşamını bir kitap olarak Odamıza ve meslek alanımıza kazandıran sayın Kemal ÖZÜDOĞRU hocamızı da buradan saygı ve sevgiyle anıyorum.

Bu sempozyum çok fazla emek ve özverinin ürünü olarak ortaya çıkıyor. Çok emek harcandığını, en küçük bir detayın bile gözden kaçırılmayarak üzerinde durulduğunu biliyorum.

Başta düzenleme kurulumuzun başkanı sayın Prof. Dr. Feyza Çinicioğlu olmak üzere tüm düzenleme kurulu üyelerine, sayın Nusret Suna`nın şahsında İstanbul Şubemizin yönetim kuruluna, bilim ve danışma kuruluna, bildirileriyle sempozyumumuzu zenginleştiren bildiri sahiplerine, maddi ve manevi olarak desteğini esirgemeyen tüm kurum, kuruluş ve kişilere çok teşekkür ediyorum.

Sempozyumun başarılı geçmesini diliyor, tüm katılımcılara sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

 

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası