 |
|
Sayı: 3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu Çanakkale`de Düzenlendi
İnşaat Mühendisleri Odasının düzenlediği yürütücülüğünü İMO Çanakkale Şubesinin yaptığı 3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu 21-22 Ekim 2011 tarihleri arasında Çanakkale'de gerçekleştirildi.
İş kazalarının hangi yollarla azaltılabileceği, mevzuat eksikliklerinin nasıl giderileceği, kaza analizleri, kaza önleme teknikleri ve risk analizlerinin değerlendirildiği sempozyum 7 oturum ve bir kapanış paneli şeklinde gerçekleştirildi. Açılış konuşmalarını sırasıyla İMO Çanakkale Şube Başkanı İlyas Acar, Çanakkale Vali Yardımcısı Bahir Altunkaya, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sedat Laçiner, Çanakkale Belediye Başkan Vekili Oğuz Teoman ve İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp yaptığı Sempozyuma İMO Yönetim Kurulu Üyeleri, bazı İMO Şube Başkanları ve çok sayıda İMO üyesi katıldı.
Serdar Harp konuşmasında iş kazaları ve işçi güvenliği konusunda çarpıcı rakamlar vererek Türkiye`de ve inşaat sektöründe alınması gereken acil önlemlere dikkat çekti. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre inşaat işçilerinin diğer sektörlerde çalışan işçilere göre 3 ile 4 kat daha fazla kazaya uğrama riski taşıdıklarını vurgulayan Serdar Harp, bu karanlık tabloya rağmen siyasi iktidarın 50`den az işçi çalıştıran iş yerlerinin iş güvenliği mühendisi bulundurma zorunluluğunu kaldırdığına dikkat çekti. Serdar Harp, iş kazalarının yüzde 61`nin 50`den az işçi çalıştıran işyerlerinde meydana geldiğini belirterek "iş güvenliği uzmanı görevlendirilmesinde sayı sınırlaması getirmek yerine işin kapasitesi ve işin zorluk derecesinin dikkate alınması iş kazalarının azaltılmasında daha akılcı bir yöntem olacaktır" dedi.
İstanbul`da Eylül ayında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı`nın ev sahipliğinde gerçekleştirilen Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresine de eleştiren Serdar Harp, Bakanlığın esas işi olan emekçilerin can güvenliğini sağlayacak düzenleme ve denetimleri yapmak yerine küresel rekabeti yani işletmelerin karlılığını ön plana alarak mevcut olumlu düzenlemeleri dahi ortadan kaldırdığını ve denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediğini söyledi.
İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini düzenleyen mevzuatın eksikliklerine de dikkat çeken Serdar Harp, meslek odalarının mevzuatla ilgili temel iki noktaya itiraz ettiklerini belirtti ve "Meslek Odaları iş güvenliği uzmanının ?İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevlendirilmek üzere Bakanlıkça belgelendirilmiş mühendis, mimar veya teknik eleman`olarak tanımlanmasına ve ?Gerekli donanım ve personele sahip olan ve Bakanlıkça yetkilendirilen Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketlerce kurulan ve işletilen müesseseler`in eğitim veren kuruluşlar olarak tayin edilmesine itiraz ediyor" diye konuştu. Sempozyumun ardından sempozyum sürecini değerlendiren, moderatörlüğünü Doç. Dr. Uğur Müngen`in yaptığı bir "Kapanış Paneli" düzenlendi. Panele konuşmacı olarak Yrd. Doç. Dr. Ümit Dikmen, Yrd. Doç. Dr. Selim Baradan ve İMO Yönetim Kurulu Üyesi Alaettin Duran katıldı. Panelde sempozyum boyunca sunulan bildirilerin değerlendirmesi yapıldı ve bir sonraki sempozyumun nasıl olması gerektiği üzerine görüş bildirildi. Panelin soru cevap bölümünde katılımcılar sorularıyla aktif katılım gösterdiler.
3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu, Serdar Harp`in Sempozyum Düzenleme Kuruluna, sempozyum sekretaryasına ve tüm katılımcılara yaptığı teşekkür ile sona erdi. İMO Yönetim Kurulu Başkanı Serdar Harp`in İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumu`nda yaptığı konuşmanın tam metni:
Değerli Meslektaşlarım, Sempozyumumuz Hakkâri`den gelen acı haberin gölgesinde başlıyor. Kaybettiğimiz gençlerimizin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı diliyor, yaralıların acilen sağlıklarına kavuşmasını temenni ediyorum.
Şiddet ortamından ve savaştan medet umanlara bir kez daha seslenmek istiyorum, yıllardır sadece acı üreten bu kanlı savaşın kazananı olmayacaktır.
Bu nedenle binlerce yıldır barış içerisinde kardeşçe yaşadığımız bu topraklarda şiddetin ve düşmanlığın tohumlarını ekenleri başarısızlığa uğratmak, silahların gölgesinde savaş çığırtkanlığı yapanlara karşı, bu kanlı oyunu bozmak için, "silahlar sussun, akan kan dursun" diyerek barışın çığlığını yükseltmek gerektiğini düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, bizler gençlerimizin yaşamına mal olan bu anlayışa pirim vermeden, bir arada yaşamı savunarak barışın sesini yükselttiğimiz sürece ölümlerin durmasını, gençlerimizin geleceğe umutla bakmasını sağlayabilir, ancak bu şekilde sempozyumumuzun temele aldığı insan yaşamının değerini savunabiliriz.
Bu duygularla; Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım, İnşaat Mühendisleri Odasının düzenlemiş olduğu Çanakkale Şubemizin yürütücülüğünü yaptığı 3. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Sempozyumuna hoş geldiniz diyor hepinize sevgi ve selamlarımı sunuyorum.
Öncelikle Sempozyumun düzenlenmesinde emeği geçen, başta Düzenleme Kurulu, Bilim ve Danışma kurulu, Çanakkale Şubemizin yönetici ve çalışanları olmak üzere herkese yönetim kurulumuz adına teşekkür ediyorum.
Bu tür zeminler bir taraftan konu başlığıyla ilgili mesleki bilgi ve birikimlerimizin meslektaşlarımıza aktarılmasını sağlarken diğer taraftan da toplumsal sorumluluğumuz gereği eleştirel bir yaklaşımla sosyal ve siyasal bir bakış açısı oluşturulmasına katkı sunmaktadır.
Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım, Ülkemiz, sağlıksız ve güvencesiz çalışma koşulları sonucunda ortaya çıkan felaketlerin, kazaların ve katliamların sessizce karşılandığı bir atmosfere sahip.
Konuşmamın bu bölümünde, bir gazete haberinden aldığım kısa bir bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum. "Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı inşaat Sektörü Koordinatörü Baş İş Müfettişi Tevfik Paçacı, 2010 yılı içinde "yüksekte güvenli çalışma" yapılmayan ve işçiler için yakın hayati tehlike arz eden 249 inşaat işyerinin kapatılmış olduğunu, her üç ölümden birinin inşaat sektöründe gerçekleştiğini,..." İfade ediyor ve haber bu minvalde devam ediyor. Evet sevgili arkadaşlar her üç ölümden birisi inşaat sektöründe...
Dünya`da olduğu gibi Türkiye`de de inşaat sektörü en tehlikeli işkollarından birisi. Uluslararası Çalışma Örgütü verilerine göre inşaat işçileri, diğer sektörlerde çalışan işçilere oranla 3-4 kat daha fazla kazaya uğrama riski taşıyor. Yaşanan iş kazalarında ölümlerin yanı sıra çok sayıda insan sakatlanmalara veya yaralanmalara maruz kalıyor. Hal böyleyken siyasi iktidar ne yapıyor? 50`den az işçinin çalıştığı işyerlerinde iş güvenliği mühendisi bulundurma zorunluluğunu kaldırıyor. Bunu yapanların, iş kazalarının yüzde 61`inin bu tür işyerlerinde meydana geldiğini bilmemeleri mümkün değildir.
"Sanayiden sayılan ve en az 50 işçi çalıştıran işyerlerinde iş güvenliği uzmanı bulundurma" şartı tüm sektörler için sakıncalar içermekle birlikte özellikle inşaat sektörü gibi "proje bazlı" bir sektör için çok daha önemli sakıncalar içermektedir.
Örneğin 5 katlı tipik bir konut binası veya kazaların sıklıkla görüldüğü büyük bir altyapı işi rahatlıkla 50 kişinin altında bir grup çalışanla yapılabilir ve yeni yönetmeliğe göre bu işyerlerinde iş güvenliği mühendisi (uzmanı) çalıştırılması gerekmemektedir.
Diğer yandan ise yine bir inşaat işi olan ve sadece ağaç dikimi, çimen, çiçek, kaldırım ve oturma grupları yapımı içeren büyük bir gezi parkının inşaatında ise 50 kişinin çok üstünde personel görev alabilmektedir. Dolayısıyla inşaat sektöründe "iş tanımlı" iş güvenliği kavramı öne çıkmaktadır.
İş güvenliği uzmanı görevlendirilmesinde sayı sınırlaması getirmek yerine işin kapasitesi ve işin zorluk derecesinin dikkate alınması iş kazalarının azaltılmasında daha akılcı bir yöntem olacaktır. Değerli meslektaşlarım; yine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının verilerine göre Türkiye`de bir yılda gerçekleşen tüm iş kazalarının yüzde 10`u, sürekli iş göremezliklerin yüzde 25`i ve ölümlü iş kazalarının yüzde 34`ü inşaat işlerinde gerçekleşiyor.
Oysa yapılan araştırmalar; is kazalarının yüzde 50`sinin "kolaylıkla" önlenebilecek, yüzde 48`inin ise sistemli bir çalışma ile önlenebilecek kazalar olduğunu gösteriyor. Yani alınacak tedbirlerle çalışma yaşamını güvenceli ve iş kazalarını en aza indirecek şekilde örgütlemek pekâlâ da olanaklı.
Bütün bu gerçekler ortadayken ne yazık ki,Türkiye`de, emekçileri ilgilendiren işçi sağlığı ve iş güvenliği kavramı, çalışma hayatının düzenlenmesi sırasında sürekli olarak gündem maddelerinin sonuna atılmaktadır.
Değerli Katılımcılar; İstanbul da gerçekleştirilen Dünya İş Sağlığı ve Güvenliği kongresine ev sahipliği yapan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Türkiye`de emekçilerin işçi sağlığı ve iş güvenliğinden sorumlu kurumların başında gelmektedir!!! Ancak Bakanlık emekçilerin can güvenliğini sağlayacak düzenleme ve denetimleri yerine getireceğine, küresel rekabeti yani işletmelerin karlılığını ön plana alarak mevcut olumlu düzenlemeleri dahi ortadan kaldırmakta ve denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmemektedir.
Bakanlık tarafından hazırlanan İşçi sağlığı ve iş güvenliği hizmetlerini düzenleyen mevzuat son 8 yılda sık sık değişikliğe uğramıştır. Bildiğim kadarıyla Sempozyumumuzda bu değişiklikleri irdeleyen bir sunum da yer almaktadır.
Çalışma Bakanlığı mevzuat değişikliklerini yayımlıyor, Meslek Odaları yeni mevzuata ilişkin itirazlarını dile getiriyor, itirazları dikkate alınmadığı için de yargıya başvuruyor, yargı itiraz gerekçelerini haklı bularak Yönetmeliğin pek çok maddesini iptal ediyor, buna rağmen Çalışma Bakanlığı içerik olarak iptal edilen Yönetmeliğin aynısı olan yeni bir Yönetmelik yayımlıyor. Hukuku arkadan dolanan bir yaklaşımla bildiğini okuyor.
Peki meslek odaları nelere itiraz ediyor? Meslek Odaları iş güvenliği uzmanının "İş sağlığı ve güvenliği hizmetlerinde görevlendirilmek üzere Bakanlıkça belgelendirilmiş mühendis, mimar veya teknik eleman" olarak tanımlanmasına itiraz ediyor. Değerli arkadaşlarım; Farklı formasyonlara sahip meslek adamları aynı unvan altında birleştirilemez, aynı hak yetki ve sorumluluklara sahip olamaz. Gelişen fiziki koşullar, giderek daha fazla karmaşıklaşan üretim yöntem ve araçları, işçi sağlığı ve iş güvenliği çalışmalarında mühendislerin görev almalarını zorunlu kılmaktadır. Elbette İş güvenliği alanında mühendislere de, teknik elemanlara da ihtiyaç vardır, ancak bu ihtiyaç "iş güvenliği mühendisliği" ve "iş güvenliği teknik elemanı" olarak ayrı ayrı tanımlanmalı ve bu yapı içerisinde görev, yetki ve sorumluluklar belirlenmelidir.
Öte yandan işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunda sorumluluk yüklenen mühendisler de bu işi yan bir görev olarak değil ayrı ve temel çalışma alanı olarak görmeli ve bunu programlı bir şekilde yürütmelidir.
Meslek Odaları "Gerekli donanım ve personele sahip olan ve Bakanlıkça yetkilendirilen Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre faaliyet gösteren şirketlerce kurulan ve işletilen müesseseler"in eğitim veren kuruluşlar olarak tayin edilmesine itiraz ediyor. Değerli arkadaşlarım; meslek insanlarının meslek içi eğitimleri ve sertifikalandırılmaları meslek örgütlerinin işidir. İş Güvenliği mühendislerinin eğitimi "ticari kuruluşlara" devredilemeyecek kadar ciddi bir iştir. Bu nedenle ya üniversiteler tarafından ya da TMMOB`ye bağlı kamu kurumu niteliğindeki ilgili meslek odaları tarafından verilmelidir.
Çalışma Bakanlığının hazırladığı "iş güvenliği uzmanlığı" eğitim programlarında sektörel farklılıklar yok sayılmaktadır. Mevcut mevzuata göre bir gıda mühendisinin bir inşaat şantiyesinde İSG uzmanı olarak çalışabilmesi mümkündür. Odamız iş güvenliği uzmanlığı için öngörülen eğitimin iki aşamalı olarak planlanması gerektiği düşüncesindedir. Birinci aşama temel eğitime yönelik olup, tüm mühendislik disiplinleri için İş Güvenliği uzmanlarının yetki ve sorumluluklarını, yasal mevzuatı, hukuki süreçleri vb. konuları içermeli; ikinci aşama ise her bir mühendislik disiplininin kendi mesleki formasyonuna uygun olarak iş güvenliği çalışma alanlarına yönelik olmalıdır. Bu bağlamda, her meslek odası kendi alanında "iş güvenliği uzmanlığı" sertifikası vermelidir. Değerli Konuklar, Sevgili Meslektaşlarım, İş yaşamının önemli ve canımızı acıtan bir sorunuyla bugün bir kez daha Sempozyum zemininde yüzleşeceğiz.
Çünkü insan hayatını tartışacağız. İş kazaları ile ilgili veriler sıralamak bile başlı başına canımızı acıtıyor. 2010 yılında şu kadar iş kazası oldu, "şu kadar insan hayatını kaybetti, şu kadarı yaralandı" demek bile ne büyük haksızlık, ne kadar rencide edici bir durum. Sayılarla ifade edilen iş kazası mağdurlarının insan olduğunu, her birinin ayrı bir öyküsü bulunduğunu unutmamalıyız. Belki de bunu hiç hatırlamadığımız için, iş kazalarında Avrupa`da birinci, Dünya`da üçüncüyüz!!!!
Ucuz işgücü ve ucuz maliyete dayalı esnek, güvencesiz çalışmanın artması, özelleştirme, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırmanın yaygınlaşması, denetimlerin yetersizliği ve yokluğu giderilmediği; konuyla ilgili ulusal politikaların oluşturulması sürecinde Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği`ne (TMMOB) bağlı ilgili meslek odaları, Türk Tabipler Birliği (TTB), Türkiye Barolar Birliği (TBB) ve sendikaların katılımı sağlanmadığı müddetçe iş kazaları (cinayetleri) bir "kader" olarak ne yazık ki büyüyerek sürecektir. Sevgili Meslektaşlarım, Değerli Konuklar, İki gün boyunca sürecek olan Sempozyumumuzda değerli katılımcıların oldukça yararlı tartışmalar gerçekleştireceklerine inanıyorum. Bu nedenle konuşmamı burada bitirirken sizleri konunun uzmanı meslektaşlarımızla baş başa bırakıyor ve emeği geçenlere Yönetim kurulumuz adına bir kez daha teşekkür ediyor, sevgilerimi ve saygılarımı sunuyorum.
|