`RANT KAPILARI KAPANDIĞINDAN SALDIRGANLAŞIYORLAR/İMO MERKEZ (GÜNLÜK EVRENSEL/30 EKİM 2010)

RANT KAPILARI KAPANDIĞINDAN SALDIRGANLAŞIYORLAR/İMO Merkez (Günlük Evrensel/30 Ekim 2010)

Eklenme Tarihi: 24/02/2012

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası (İMO) İkizdere`de planlanan HES projesinin bölgenin SIT alanı ilan edilerek rafa kaldırılmasına karşı Başbakan Erdoğan ve bakanların açıklamalarına tepki göstererek, "rant kapılarının kapanmasından doğan saldırganlık" değerlendirmesini yaptı. İMO`dan dün yapılan yazılı açıklamada, Rize İkizdere bölgesinin, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından SIT alanı ilan edilmesi ile bölgede yapılması planlanan 22 Hidroelektrik Santral (HES) projesinin de rafa kaldırıldığını hatırlattı. SIT alanı ilanının ardından Çevre ve Orman Bakanı, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı ve Başbakan Erdoğan`ın tepkilerine vurgu yapılan açıklamada, HES`erle birlikte rant kapılarının açılma çabası ve doğanın göreceği tahribata dikkat çekildi. İkizdere`ye ilişkin son kararın ardından iktidar kanadından gelen tepkilerin ortak noktasının "boşa akan suların değerlendirilmesine engel olunduğu" şeklinde olduğu vurgulanan açıklamada, "Suların boşa aktığı yargısına neden olan şey ise uluslararası su tekellerinin bu alanı henüz tam anlamıyla ranta çevirememiş olmasıdır. Oysa ki sularımız iddia edildiği gibi boşa akmamaktadır. Sahip olduğumuz zengin bitki örtüsü, ormanlar, akarsulardan beslenen doğal yaşam, bitki ve hayvan çeşitliliği, tarım faaliyetleri, içme ve kullanma suyu ihtiyacı suyun boşa akmadığının kanıtıdır" denildi. `Kaç yılda sit alanı ilan edilir bilmiyorlar` Başbakan Erdoğan`ın "Değerli arkadaşım sen bugüne kadar neredeydin yahu? Bugüne kadar oraları niçin SİT alanı ilan etmediniz de şimdi HES çalışmaları başlayınca kalktınız buraları SİT alanı ilan ediyorsunuz?" şeklindeki değerlendirmesine yanıt verilen açıklamada, Başbakan Erdoğan`ın hukuka tahammülünün olmadığının sürdüğü kaydedildi. Açıklamada, Başbakan Erdoğan`ın, bir SİT alanı ilanı için kaç yıl çalışma ve araştırma yapıldığından, ne tür bilimsel çalışmalar sonunda bu kararın alındığından haberinin olmadığının gözlemlendiğine de dikkat çekildi. Bakan`ın `dereleri ıslah` sözleri Başbakan Erdoğan`ın 8 yıldır iktidarda olduğuna işaret edilen açıklamada, Başbakan Erdoğan`ın ülkenin SİT alanlarını, korunması gereken doğal varlıklarını ve antik yerleşme ve tarihi eserlerini ortaya çıkartıp dökümünü yaptırıp tescil ettirmediğinin bu tavırlarla gözlemlendiği dile getirildi. En vahim açıklamanın ise Çevre Bakanı Veysel Eroğlu tarafından yapıldığı vurgulanan açıklamada, Bakan Eroğlu`nun "Küresel iklim değişikliği nedeniyle Karadeniz`de belki 2030-2040 yıllarında yağışlarda bazı artışlar olacak. Bu, sel, su baskını, taşkın demektir. Bu bakımdan dereleri ıslah etmemiz gerektiğini ifade etmek istiyorum" açıklamaları hatırlatıldı. Açıklamada, "Kendisi de bir bilim insanı olan Eroğlu`nun bu açıklaması, yaklaşımının bilimsel dayanaklardan yoksun bir kehanet olduğunu gösteriyor. Eroğlu, 20-30 sene sonraki yağış miktarlarını ve neden olacağı sonuçları bilemeyeceği gibi dereleri ıslah çalışmaları için HES yapılması da çok ama çok şaşırtıcı bir öneridir" denildi. Açıklamada, Bakan Eroğlu`nun açıklamasının akla "bu kızgınlığın nedeni bazı enerji tekellerine verilen sözler mi?" sorusunu getirdiği belirtildi. Karar, mücadelenin sonucu Açıklamada, bölge halkının, doğal yaşamı korumak için verdiği mücadelenin de etkisiyle elde edilen hukuki kazanımın, asıl amacı akarsuları özelleştirerek uluslararası içme suyu ve enerji tekellerine rant sağlamak olan HES projelerini durdurma adına önemli bir adım olduğuna işaret edildi. Açıklamada, bu nedenle Başbakan Erdoğan, Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız ile Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu`nun paniğe kapılarak, saldırgan ve buyurgan bir tavır takındıkları ifade edildi. `. Açıklamada, İMO`nun HESTere karşı verdiği mücadelenin devam edeceği ifade edildi. AB istiyor diye! SİT alanlarını yeniden düzenleyecek tasarıyla ilgili açıklama yapan Çevre Bakanlığı, tasarının AB çevre faslının gerekliliği olarak yapıldığını savundu. İptal edilen HES`lerin yapılmasına olanak sağlayacak düzenlemenin üzerinde 2002 yılında bu yana çalışıldığını belirten Çevre ve Orman Bakanlığı, tasarıya son halinin 6 Ekim`de verildiğini iddia etti. Bakanlık açıklamasında 21 Aralık 2009 tarihinde AB Çevre Faslı`nın açılmasıyla sürecin hızlandığı vurgulanarak, "Rize İkizdere Vadisi`nin 22 Ekim 2010 tarihinde SİT alanı ilan edildiği düşünülürse, son düzenlemenin bu kararla ve HES projeleri ile herhangi bir alakasının olmadığı daha iyi anlaşılacaktır" denildi. Bakanlığa yalanlama Bakanlığın bu açıklamasının hemen ardından Tabiat Kanunu İzleme Girişimi, AB`ye uyumlu ilk taslağın çöpe atılıp yeni bir taslak oluşturulduğunu açıkladı. Hazırlık çalışmalarının başlangıcında söz konusu yasanın temel hedefi "Ülkemizde biyolojik çeşitliliğin ve doğanın korunması için kurumsal ve yasal çerçeve hazırlamak", "Doğa ve biyolojik çeşitliliğin dağınık halde bulunan mevzuatını tek bir yasa çerçevesinde toplamak", "Türkiye`nin uluslararası süreçte taraf olduğu sözleşmeleri ve Avrupa Birliği uyum sürecinde yüklendiği taahhütleri yerine getirmesi ve hayata geçirmesi için gerekli yasal temeli oluşturmak" olarak konuldu. Ancak Meclis gündemine üzerinde 2003 yılından beri çalışılan, bilim insanları ve sivil toplum kuruluşlarının da dahil olduğu tasarı değil, onunla taban tabana zıt bir başka tasarı getirildi. Bu durum tasarı üzerinde çalışanlar arasında bir bomba tesiri yarattı. Tabiat Kanunu İzleme Girişimi adı altında bir araya geldiler. Girişim üyeleri, yeni taslağın destek ve emek veren sivil toplum kurumlarının ve uzmanların görüşleri dışarıda bırakılarak tümüyle yeniden şekillendirildiğine, hiçbir geri bildirim yapılmaksızın ciddi bir revizyona uğratıldığına dikkat çekiyorlar. Kültür bakanının derdi zamlar Tasarının yeniden gündeme gelmesi ve tartışmaların yoğunlaşması üzerine Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay yasayla ilgili bazı tereddütleri olduğunu söyledi. Yasanın bu yasama döneminde çıkmaması gerektiğini söyleyen Günay, "Bu yasanın meclise sevk edilme tarihi SİT alanlarıyla ilgili, koruma kurulu kararlarıyla ilgili bazı tartışmalar olduğu için sanıyorum çok zamanlama uygun olmadı. O açıdan uygun olmadı" dedi. Tartışma yeni değil Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı birkaç gündür yeniden ülke gündemine girdi. İkizdere ve Dersim`de yapılacak barajlarla ilgili art arda verilen kararlar; İkizdere`nin SİT alanı ilan edilmesi ve Dersim`de yapılması planlanan iki baraj için iptal kararı verilmesi üzerine Hükümet önündeki engelleri kaldırma amacıyla, aylar önce hazırlıkları tamamlanan yasa tasarısını hızla meclis gündemine getirme kararı aldı. Gazetemizde 27 Şubat 2010 tarihinde Türkiye Çevre Platformu Yürütme Kurulu Üyesi Yusuf Gürsucu`nun tasarının neleri içerdiği ve neyi amaçladığına ilişkin yazısına, 15 Mart`ta Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürü Prof. Dr. M. Kemal Yalınkılıyanıt vermişti. Bu yazının ardından Gürsucu Yalınkılıç`a 22 Mart`ta yayımlanan yazısıyla yanıt verdi. Tasarıya ilişkin aylar önce neler söylendiğini bir kez daha hatırlamakta yarar var. Yusuf Gürsucu: Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu tasarısı Meclis`ten geçtiğinde, hükümet, efendileri "sermaye" için dikensiz gül bahçesi yaratmayı amaçlamaktadır. Tasarının hemen ilk maddesinde yasanın maksadı açıklanmakta: "Doğal yaşamın koruma ve kullanma dengesi gözetilerek sürdürülebilirliğine ilişkin usul ve esasları belirlemek..." Burada karşımıza çıkan yasanın ilk maddesinin kapsamının "kullanmak" olduğunu görüyoruz. Yasa taslağının, tamamen doğal alanların tahribatına yol açacak yatırımların önünü açmak için hazırlandığı gerçeğinin gizlenmeye bile çalışamadığını, maddeleri okudukça anlıyoruz. Bu yasayı hazırlayan hükümetin, mahkemelerce iptal edilen HES projelerinin, maden ve turizm yatırımlarının önündeki bu cılız sayılabilecek yasalardan kurtulmak istediği açık bir gerçek. Tasarının geçici 1, 2, 3. maddelerinde daha önceki yasalarla belirlenmiş olan (2863 nolu yasa) doğal SIT olarak tescili yapılmış; sulak alanlar, özel çevre koruma alanları, milli parklar, tabiat anıtları, tabiatı koruma alanları, yaban hayatı koruma ve geliştirme sahaları, bundan böyle "biyolojik çeşitlilik komisyonu tarafından değerlendirilip, bakanlık tarafından yeni uygun koruma statüleri verilir" biçiminde düzenlenen yasa tasarısı, açıkça mevcut koruma alanlarımızın niteliğini değiştirip talana açma girişimidir. Doğal koruma alanlarımıza kurulmak istenen HES`lerin, maden ve turizm şirketlerinin böyle bir maske ardına geçip özel güvenlik birimleri ile bu alanları bize yasaklayacaklarını hayal etmek hiç de zor değil. Bunlar dünyanın değişik yerlerinde yaşandı ve halen yaşanmakta. Bu yasa tasarısı girişimi, tüm doğal alanlarımızın gerçek sahiplerinin, yani bölgede yaşayan tüm canlı çeşitlerinin elinden alınıp sermayenin hizmetine verme girişimidir. Kılavuzu karga olanın burnu ...tan kurtulamazmış diye bir atasözümüz var. AB`nin bizim ve doğamızın koruyucusu olamayacağını biz çoktan öğrendik. Su gözü termik santralini ülkemize getiren ve 30 yıllık kömürü de Kolombiya`dan almamız şartını koyanlar o çok sevdiğimiz AB sermayesi ve onların siyasetçileri olduğunu henüz unutmadık, tabii işbirlikçilerini de. Gerhard Schröder`in Başbakan, Yeşiller Genel Başkanı Joschka Fischer`in Dışişleri Bakanı olduğu dönemde birçok nutuklar atarak bu kirli yatırımı ülkemize bol "kazıklı" olarak sunanların hazırladığı AB kriterleri ve verdiğiniz örnekler bizi bağlamıyor. Doğa Koruma ve Mili Parklar Genel Müdürü Prof Dr. M. Kemal Yalınkılıç: Mevcut ulusal mevzuatımız, özellikle habitatlar ve türler ile ilgili envanter oluşturulması; habitat ve türlerin izlenmesi için bir sistem kurulması; habitat tipleri ile bu habitat tipleri için özel önemi olan hayvan ve ;" bitki türlerinin tanım lanması ve sınıflandırılması; flora ve fauna ile yaşama ortamlarının fiziki planlarda dikkate alınması, korunan alanlar ağının oluşturulması, yönetim planlarının tanımlanması açılarından yetersiz kalmaktadır. Taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler ve Avrupa Birliği`ne üye olarak katılabilmesi için ülkemizin tabiatın ve biyolojik çeşitliliğin korunması gibi yerine getirmesi gereken bazı taahhütleri bulunmaktadır. Yine bahsi geçen yazıda, kanunun 4(b) maddesinde "Korunan alanlara birden fazla statü verilemez" hükmünden bahisle mevcut alanların statülerinin değiştirileceğinden söz etmektedir. Yürürlükteki kanunlarda, korunan alanların belirlenmesi kriterleri ile statü tanımlarının net ve yeterince anlaşılır olmaması uygulamada sorunlar yaratmaktadır. Yazıda, kanun ile korunan alanların etkilenmesine neden olacak faaliyetlere karşı "Ekolojik Etki Değerlendirme" (EED) zorunluluğunun getirildiği ve ÇED sürecinde yaşanan sıkıntıların EED sürecinde de aynen tekrarlanacağı şeklinde bir yorum yapılmıştır. Sonuç olarak Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı ile ülke çapında bugüne kadar mevcut mevzuat kapsamında yer almayan tür koruma kavramı getirilmiş olup aynı zamanda bir ilk olarak ülkemizde korunan alanlar ağının oluşturulması yasal dayanak oluşturulmuştur. Bu sayede, yabani hayvan ve bitki türleri ve bunların belli popülasyonlarının sürekli güvenliğinin, karşılıklı ekolojik etkileşimlerinin sağlanmasının ve yaşama alanlarının korunması ve geliştirilmesinin temeli atılmış olacaktır.

TMMOB
İnşaat Mühendisleri Odası